Cumhurbaşkanini kim seçsin?

Haymi BEHAR Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta TBMM'de oylanan Anayasa değişiklik paketi ile cumhurbaşkanını bundan sonra halkın seçmesi hedefleniyor. Bu paket ile Türkiye adı konmasa da, yarı başkanlık sistemiyle yönetilecek.
Yarı başkanlık, devlet başkanının siyasi yetkilerini anayasa ve doğrudan halktan aldığı yönetim biçimidir. Yürütme yetkisi halk tarafından seçilen parlamento ve devlet başkanı arasında paylaşılır, başka bir deyişle, hem başbakan hem de cumhurbaşkanı günlük siyasi meselelerde aktif katılımcıdır.
Yetki dağılımı nasıl yapılacak?
Yarı başkanlık sistemi ile yönetilen Fransa’da cumhurbaşkanı dışişlerinden başbakan işe içişlerden sorumludur.  Fransız cumhurbaşkanı istediği zaman meclisi feshedebilir. Meclis ile cumhurbaşkanı arasında senato tampon görevi görür.  Bir diğer ülke Finlandiya’da anayasa yarı başkanlık sistemine göre hazırlanmıştır ve cumhurbaşkanını dış siyasetten ekonomiye çeşitli yetki ve görevlerle donatır. Türkiye’de Anayasa milli egemenliği temsil sorumluluğunu Cumhuriyet’in kurucusu Büyük Millet Meclis’ine vermiştir. Demokratik mantık, sorumluluk kimdeyse, yetkinin de onda olmasını gerektirir.
Siyaset Bilimi’nde müspet bilimlerden farklı olarak çıkarımlar, benzer sistemlere sahip ülkeler gözlemlenerek yapılır. Bu nedenle sistem değişikliğine giderken doğru yolu bulmak için farklı ülkelerin tecrübelerini iyi incelemek ve anlamak şarttır.
İsrail benzer bir sistemi 1996񮖡 yılları arasında denemişti. Seçim barajının %2 olduğu İsrail’de Knesset’e en az 12 partinin girmesi tek parti hükümetini imkansız kılıyor, koalisyonların yasa çıkarması zorlaşıyordu. Hükümeti yürütme zorluklarından kurtarmak ve karar alma mekanizmalarına hız vermek amacıyla seçmenin önüne meclis için ayrı başbakan için ayrı sandık konuldu. Doğrudan iki turlu seçimle seçilen başbakan istediği hükümeti kurma yetkisini halktan aldı.
Ancak sonuç fiyasko oldu, çünkü seçmenler bu şekilde yapılan her iki seçimde de başbakanlığı ayrı meclis çoğunluğunu ayrı partiye verdiler. Halk tarafından seçilen başbakanın meclis çoğunluğu olmadığı için yürütme ve yasama tıkandı. Muz cumhuriyeti görüntüsünü veren bu sistemin ömrü uzun olmadı. İsrail tekrar tek sandıklı parlamenter demokrasiye geçerek bu yanlıştan 2001 yılında döndü.
Dünyada yarı başkanlık sistemi ile yönetilen 37 ülke var. Çoğu demokratik olmayan Afrika ve Asya ülkeleri. Avrupa’da Fransa ve Finlandiya dışında yalnızca Romanya bu sistemle yönetiliyor. Bir de son yıllarda basın özgürlüğünün neredeyse tamamen kısıtlandığı, gazeteci ve muhalif vekillerin suikasta uğradığı, insan hakları konusunda otoriter rejime kayan Rusya ve Beyaz Rusya var. 
Mevcut TC Anayasası cumhurbaşkanının tarafsızlığını ön plana çıkarıyor. Bu nedenle Cumhuriyetin başı meclis tarafından yedi yıllığına bir kereliğine seçiliyor.  Ancak önerilen 5+5 formülü ile  Cumhurbaşkanlığı tarafsız bir devlet başkanlığı konumundan siyasi yetkisini doğrudan  halktan alan, partilerin erişmek isteyeceği en yüksek koltuğa dönüşecek.
Köşk siyasileşecek.  Her partinin kendi adayını çıkaracağını şimdiden öngörmek zor değil. Partilerin desteklediği ve halk önünde seçim kampanyası ile yarışacak Cumhurbaşkanı adaylarının tarafsız kalmaları siyasetin doğasına aykırı.
TBMM’den geçen anayasa paketi ile halkın seçeceği cumhurbaşkanı adaylarını meclis önerecek.  Anayasa’da yetki ve sorumluluklar yeniden düzenlenmeden, kapsamlı bir değişiklik yapılmadan cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilirse yönetimde yetki dağılımı ve kullanımı sorunu ortaya çıkacak.
Anayasamızın 8. maddesine göre “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” Halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı bu maddeyi kullanarak  başbakanlığı bir idari memuriyete dönüştürebilecek,  istediği kişiyi başbakan olarak atayabilecek.  Çankaya ile meclis arasında yaşanacak her ihtilaf kriz potansiyeli taşıyacak. Karar alma mekanizmalarında koalisyon dönemlerinde dahi yaşanmayan bir kilitlenme riski ortaya çıkacaktır.
Bu nedenlerden dolayı bu tartışmaların 22 Temmuz sonrasına bırakılması en doğrusu olur.