“Gençlerin geleceği” nereye bakiyor?

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba
Yeri geldiğinde birçoğumuz gençlerden neler beklendiği üzerine konuşmuşuzdur. Biz gençler kendi aramızda, gelecek kaygılarını, eğitim-iş hayatını, sosyal ve kültürel beklentilerimizi tartışırız. Aramızdan bazıları “ileri” gider ve siyaset, felsefe, san’at ve din hakkında da tartışır, konuşuruz. Biz gençlere göre yetişkinlerimiz veya ailelerimizin yaklaşımı ise paralel ve biraz daha ortalama düzeydedir. Gençlerin üniversiteyi bitirmeleri, iş bulmaları, sorumluluklarını yerine getirmeleri, tercihen Yahudi biriyle evlenmeleri ve aile kurmaları… Bu saydıklarımız hayatın genel çizgileri sayılabilir; fakat 21.yüzyılın, küreselleşen ve biryanıyla birtakım denge ve değerleri yeniden şekillendiren dünyasında ideali olanı yakalamak zorlaşabiliyor, biz gençleri birçok yönüyle daha zorlu bir dünya bekliyor, diye düşünüyorum.
İş yaşamında, nüfusun ve beklentilerin artışına paralel yükselen bir çıtadan söz ediliyor. Yabancı dil bilgisi, bilgisayar kullanımı olmaz olmazsa gereklilikler; üniversiteden mezun olmak yetmiyor, mastır yapmak neredeyse şart gibi, üstüne üstlük nitelikleriniz ne kadar fazla olursa olsun Türkiye için işsizlik,  potansiyelini koruyan bir sorun.
Dünya ekonomilerinin nereye gittiği üzerinde sıkça tartışılan bir konu. Petrol fiyatları yükselme eğiliminde, yaşanan savaşların sonucu para dengeleri daha hassaslaştı. “Hayatın pahalılaştığı” birçoğumuzun sık sık kendine hatırlattığı bir cümle, buna karşılık azgın bir market, tüketimin baş hipnozcusu reklâmlar hayatımızın her alanında. Teknolojiye meraklı olanlar için âdeta bir tuzak var. Sürekli güncellenen bilgisayar parçaları, cep telefonları, teknolojik “hârikalar”ın samimi bir şekilde hangimizin ihtiyacı, verilen paralara karşılık alınan verimin oranının ne olduğu son derece tartışılması gereken bir konu. Örneğin yapılan son araştırmalara göre Türk cep telefonu kullanıcıları ayda ortalama 80 mesaj atarak, Avrupa’yı bile geçti! Peki, bu dijital tüketime karşılık, atılan mesajların yaşam standardımızı sahici bir şekildeki yükseltmek adına yeri nerede, merak ediyorum.
İş, ekonomi, tüketim gibi kavramların arasında dengeyi kurmak bir yana bırakın aile kurmayı, bir gencin en doğal ihtiyacı olan “sevgili/eş bulma” konusu ayrıca düşündürücü… İlginç bir şekilde potansiyel hayat arkadaşlarımız da iş, ekonomi ve tüketim endekslerine bağlanmış durumda. Elbette herkes rahat ve iyi yaşamak istiyor; ama gitgide doğal olan iletişim ve ilişkilerin yerini daha sanal ve geçici olanlar alıyor gibi… Ailelerimizin arzusu din kültür ve geleneklerimizi koruyacak bir yaklaşımla “aile kurma” kavramına yaklaşmamız; ne var ki birtakım edinimlerin ve motivasyonların baştan oldukça farklı bir yerde kaldığı kanaatindeyim. Şöyle ki insanlar serbest seçim haklarını, en akılcı düşünce sistemine dayanarak kullanmaya çalışsalar da gerek bireylerin benliklerinde, gerekse kavramsal olarak ciddi bir çatışmanın var olduğu inancındayım. Sayılı mevcut örnekte dini perspektifin yeterli olduğunu söyleyebilirsiniz; ama kendimi de içine katarak değerlendirdiğim de biz gençlerin, samimi bir şekilde inandığımız takdirde gelecek için doğru olanı yapacağımıza, hayatlarımız için en iyi dengeyi kuracağımıza inanmak istiyorum.
Hayatı yaşamanın en iyi reçetesi var mıdır, olmuş mudur? Buna ihtiyaç var mıdır? Gençlere neler önerebilirsiniz? Dinin öğretilerine saygım sonsuz; ama insan kendisine kimi zaman çok farklı bir yolu çizmiştir. Tarih savaşlardan ibarettir ve iyisiyle kötüsüyle her gün bir yerlere ilerliyoruz. Hayatlarımız çepeçevre birçok etkenle sarılmış durumda, bir yandan bencilleşiyoruz belki; ama zaman zaman durup aynaya da bakabilmeliyiz… Sonra da hem yaşamaya hem de tartışmaya devam edelim, olur mu?... Bu şekilde geleceği şekillendirebilir, hayata dair ucunda da olsa birkaç tüyo yakalayabiliriz belki!
perspektif@salom.com.tr