"Bir fincan kahvenin" kirk yil hatiri vardi

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Bundan 10 sene önce, biri bana "CD koleksiyonum" var dediğinde oldukça etkilenirdim. Kendimi bildim bileli iyi bir dinleyici olmuşumdur ve o zamanlar ben de yıllar içinde biriktireceğim CD’leri, edineceğim koleksiyonu hayal ederdim. Günümüzde ise birçoğumuzun elinde, yüzlerce CD’ye eşdeğer parçalarımız var. Açıklaması son derece basit bilgisayar ve mp3 teknolojisi. Birkaç hafta önce ilk DVD yazarımı satın aldım ve bir düşündüm. Bir parça ortalama 5 mb ise ve bir DVD 4700 mb alıyorsa; sadece tek bir disk rahatlıkla 940 şarkıyı alabilir! Şarkıların dijital olarak karşılığı ne kadar küçük ve de değersiz!
Albüm toparlamak konusunda ben hâlâ 12 yaşımdaki hâlimle kaldım; çünkü imkânım oldukça CD almayı tercih edenlerdenim. Buna karşılık, mp3’lere rağbet çok fazla. Elimizdeki parçaların sayısı arttıkça, onların değeri düşüyor; tükettikçe tüketiyoruz…
İnternet çıktı çıkalı, klasik posta anlayışı önemini yetirdi. Dünya küçüldü, çoğumuzun e-posta adresleri ve e-mesajları oldu. Peki, bu hızlı iletişime karşılık, ilettiklerimizin değeri ne kadar artabildi?
Bilgisayar başında harcanan saatlerden ötürü, bilgisayar ve teknoloji dışı hobilere verdiğimiz önem azaldı gibi… Bir içinde yüzlerce e-postayı iletiyoruz; peki birbirimize kaç roman, kitap tavsiye eder olduk? Türkçe dilinin durumu da uzun zamandan beri tartıştığımız konulardan biri. Bilgisayar ve telefonlar sayesinde, "kısaltma sözlükleri" oluşmaya, "turkenglish" gibi "dil" diyemeyeceğim; ara form bir şey aldı başını gidiyor…
Dijital kameralar bizlere istediğimiz şekilde fotoğraf çekme şansını sunuyor. Beğenmediklerimizi silebiliyor, 24 veya 36’lık filmler yerine, kameranın bataryası yettiğince deklanşöre basabiliyoruz. Makineler çekim konusunda oldukça marifetli; peki samimi olarak yaşadığımızı anlatan karelerin durumu nedir? Güzel anılar yaratabiliyor muyuz?
Aslında kameralar kadar günümüzde artık cep telefonlarının da neler neler yapabildiğini bire bir görüyoruz. Konuşmak ve mesaj göndermek birçoğumuza yetmiyor artık!
Teknoloji, tüketimin can damarlarından biri… Aldıklarımız kısa zaman dilimlerinde "eskiyor", güçlü bir akıma kapılmış gidiyoruz. Kocaman bir dijital dünyanın içinde müzik, kitaplar, sanat küçüldükçe küçülüyor…
Uzun zamandan beri dijital bir kirlenmenin etrafımızı fazlasıyla sardığını gözlemliyorum. Ben teknolojiyi çok seven bir bireyim; ama mutluluğun yolu onu tüketebildiğimiz kadar tüketmekten geçmiyor. O, sadece bir araç. Gerçek değerler özümseyerek dinlediğimiz bestelerde, okuyabildiğimiz kitaplarda, hakkını vererek çektiğimiz karelerde yatıyor. Sohbet programlarındaki gülen yüzler asla içimizdeki gerçek neşenin, coşkunun yerini tutamaz; sanat anlatımını ekranlarda değil; sergilerde, müzelerde, sahnelerde buldu her zaman…
Eğer siz de içinizde kendinizi zaman zaman teknolojinin içinde kaybolmuş veya tüm bu tüketim nehrinin içinde yanlış bir şey var diyorsanız; içinize bir dönün, özlemlerinize kulak verin. En basitinden cep telefonu, internet, bilgisayar erişiminizin bir hafta boyunca yok olduğunu düşünün; hayatınız nasıl etkilenirdi?
Yazım biterken teknolojinin bize sunduğu nimetleri, kolaylıkları asla inkâr etmediğimi de belirtmek istiyorum. Sonuçta hepimiz şunu biliriz: Bilgisayarda sohbet değil de, bir dostla oturup içtiğimiz bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır… Kim bilir belki bu söz de CD koleksiyonlarıyla birlikte eskilerde bir yerde kaldı…