Esin kaynaği iki gece

Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta iki akşam, iki ayrı etkinliğe katıldım. Birincisi gazetemizin başyazarlarından İvo Molinas’ın, Göztepe Kültür Derneği’nde düzenlemiş olduğu "Einstein Gecesi", ikincisi ise gazetemizde "Perşembe Sohbetleri" çerçevesinde Mine Kırıkkanat ile söyleşiydi. Her iki etkinlikten de ayrı bir keyif aldım, her ikisi de benim için birer esin kaynağı oluverdiler…
Sevgili İvo Molinas, GKD’da, teatral bir yaklaşım ile yaklaşık iki saat kadar süren, Einstein hakkında bir sunum gerçekleştirdi. Kimi zaman bilim, kimi zaman felsefe tartışmalarına, olsa da katılsam diye arzu ederken, İvo Molinas’ın düzenlediği sunum çok yerinde oldu. Bol miktarda fotoğraf ve fizik teorilerini açıklamak adına sunuma eklenen videolarla, zaman akıp geçiverdi. İvo Molinas’ın Einstein heyecanını yürekten paylaşıyorum. Einstein, dehayı anlatan bilim adamıdır… O akşam Einstein’ın fizik teorileri hakkında anlatılanların yanı sıra, bilim adamının hayatına dâir sunulan kesitler ve bize gösterdiği felsefe oldukça anlamlıydı. Einstein’a göre kötülük yoktu, "kötülük" sadece iyiliğin azaldığı yerde ortaya çıkan bir kavramdı.
Einstein gecesinin ardından, ertesi akşam Mine Kırıkkanat’ı dinledik, kendisiyle oldukça "derin" bir sohbete daldık gazete olarak… Akıcı konuşması, heyecanı ve birikimiyle dolu doluydu Mine Kırıkkanat… Sohbetimizin ardından söylenecek, yazılıp çizilecek nice konu var. Onları dile getirmek adına uygun zamanı beklemeyi, şimdilik, daha doğru buluyorum. Neticede daha almamız gereken o kadar çok ders var ki…
Gerek İvo Molinas’a gerekse Mine Kırıkkanat’a sonsuz teşekkürler… 2006 adına anlattıklarınızla, çalışmak ve çabalamak adına birer ilham kaynağı oldunuz…
***
Köşe yazımın ikinci kısmında biraz felsefeye değinmek istiyorum. Felsefe, bütün bilimlerin anası diye tabir edilen, düşünme yetisine sahip insanoğlunun, mantığının sınırlarını zorlayarak, serbest bir biçimde gerçekleştirebildiği düşünme eylemidir. Günümüzde felsefeye verilen önem çok azaldı gibi…
Yaşadığımız dönemin koşulları oldukça zorlaştı, eğitim sistemimiz düşünme ve mantıktan çok, ezbere dayalı… Gündelik hayatlarımıza dayatılan birçok tüketim aracı var ve toplum kendini ifade etme yolunda ciddi bir biçimde yönlendirilmekte… Hele konuyu kendi gençlik çevremle irdelediğim zaman, değil felsefe konuşmak, okumanın ve merak etmenin dahi ne denli düşük oranda olduğunu görüyorum. Yanılıyorsam, çok samimi bir şekilde bu düşüncelerimi değiştirmeye hemen hazırım.
Felsefe, özgür düşünce demektir. Sınır tanımadan, size öğretilenleri ele alarak, kelimelerle yap-bozlar kurarak, zorlanabildiği kadar zorlanmalı insan… Ne de olsa gelişme dediğiniz, asıl olarak güçlüklerle karşılaştığınız noktadan itibaren başlamaz mı? Ne kadar genç isek, gelişme oranımız o denli çok olmayacak mıdır?
Elbette herkes belli standartlara ulaşmak ve belli bir hayat çizgisinde yaşamak ister; ne var ki ben "maddiyatın bir yere kadar olduğunu" öğreniyorum. Yaşam, çeşitli zamanlarda bana bunu gösteriyor. Düşünmek ve tartışmak istiyorum… 2006’da bu yolculuğuma daha sıkı ellerle sarılmak istiyorum. Benimle birlikte ipi göğüslemek isteyenler varsa, buradayım ve bekliyorum…