Sen ağlama Souleymanou, biz kendimize zaten ağliyoruz...

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

Her hafta sonunda benim için neredeyse bir ritüel haline gelen Pazar günleri gazeteleri en ince ayrıntısına kadar saatlerce okuma keyfi, bu hafta sonunda okumuş olduğum birkaç trajik haber ile yerini derin bir üzüntüye bıraktı. Okuduğum haberlere özne olan insanlar, ülkemde sporcunun spora, kişilerin sporculara dair bakış açılarını bir kez daha gözden geçirmeme neden oldu. Gazetede gördüğüm haberleri örneklemek gerekirse ; göğsünde ay-yıldız bulunan Milli Takım formasını defalarca giymiş, büyük takımlarımızın birinde yıllardır kaptanlık yapan bir futbolcu takım kafilesi ile beraber yola çıktığı deplasman maçına belinde ruhsatlı tabancası ile geliyordu!... Bir başka haberde, ileride büyük hayallerle futbolcu olmayı hedefleyen hayatının daha ilkbaharında olan genç bir sporcu Şişli’de gündüz vakti bir yolda şişleniyor ve yoğun bakıma kaldırılıyordu !... Bir diğer haberde ise ; insanoğlunun kanımca en büyük kabusu olan yaşarken evladını kaybetme acısını kalbine gömen bir sporcu, bir futbol maçında sahaya çıkıyordu...
Ligde ilk yarı oynayacağı son maç olan Beşiktaş karşılaşması için İstanbul’a gelen Trabzon Futbol Takımı Kafilesi her zamanki rutin işlemlerini yapıp oteline yerleşecekken, havaalanında yaşanan bir olay gerçekten sıradışıydı. Takım kaptanı Fatih Tekke deplasman maçına tanıklık etmesi için getirdiği(!) ruhsatlı tabancasını, Atatürk Havalimanında bulunan Silah Teslim Masası'ndan alıp beline koyarken aynı zamanda takım otobüsüne doğru yürüyordu. Bir Milli Takım oyuncusunu, Trabzon Futbol Takımının yıllardır kaptanlığını yürüten bir sporcuyu belinde tabancayla gören bir gazetecinin, "Tehdit mi alıyorsunuz ?" sorusuna, futbolcu "Hayır, bizi kim tehdit edebilir" diye özrü kabahatinden beter yanıt veriyordu.
Yıldız futbolcu kategorisinde bulunan, yani davranışlarını milyonlarca gencin örnek aldığı bir sporcunun, bu tarz hal ve hareketlerde bulunması benim Pazar günkü gazete keyfimi adeta yerle bir ediyordu. Sormak isterim, ülkemizde hala maç sevinci yaşadığını zannedip, silahlarıyla havaya kurşun saçan ve masum insanların ölümüne yol açan "magandalar" cirit atarken ; milli olmuş bir futbolcunun belinde ruhsatlı da olsa silah taşıması sizce normal midir?...  
İstanbul’da yağmurun dur durak bilmeden yağdığı bir Pazar gününde üstte bahsi geçen bu haberden sonra okuduğum bir başka haber, beni yine şoka uğratıyordu. Hemen hemen hepimizin haftada en az bir kez bulunduğu Şişli ilçesi sınırları içinde, gündüz vakti saat 13.00’te, 18 yaşındaki bir genç cep telefonu ve cebindeki parası yüzünden şişlenip, bıçaklanıyordu. Fenerbahçe Spor Kulübü’ne bağlı futbol okullarından Feriköy Futbol Okulu öğrencilerinden Hakan Özil, spor yapmak ve ileride hayalini kurduğu futbolcu olma düşlerini gerçekleştirebilmek için okuluna giderken kapkaçcıların saldırısına uğruyordu.
Hayatta ne amaçla bulunduğunu idrak edememiş insanlar tarafından göğsünden şişlenip, bacağından bıçaklanan genç futbolcu, bu yazı yazıldığı sırada yoğun bakımda suni solunum cihazına bağlı olarak yaşıyordu!... Ülke milletvekillerinin, sokakların güvenliğinin arttırılması için vaktini ayırmayıp, kararlarından dolayı hakemin suratına attığı tokat ve ettiği küfürlerle gündeme geldiği yüzölçümde, Hakan Özil’in yaşadığı trajik olay sizce normal midir?... (16 Ekim 2005 tarihinde oynanan Mardin-Antalya maçının ardından Mardin Bağımsız Milletvekili Süleyman Bölünmez, hakem M. Kamil Biricik’i sahanın ortasında tokatlamış ve şahsına galiz küfürler etmişti.) 
"Allah kimseye evlat acısı göstermesin" denir, çocuğunu kaybetmiş bir kişiyi televizyonda izlerken ya da gerçek hayatta bu acı olaya tanıklık ederken... Kanımca anne-babaların en büyük kabusudur sağken evlat acısı yaşamak... Benliğinizden bir parçanın kopması, ona madden bir daha dokunamayacak durumda olmak... Gelin görün ki, Denizlispor’un Kamerunlu kalecisi Souleymanou Hamidou daha yeni doğmuş kızını önceki gün kaybetmesine rağmen, haftasonunda oynanan Fenerbahçe maçında kaleye geçti. Takımını yalnız bırakmamak adına oldukça onurlu bir karar alan Souleymanou, ayrıca bu acı haberin takım arkadaşlarına yayılmasını önleyerek takımının konsantrasyonunu, kendi acısından daha önde gördü. Maç sonu gazetecilere röportaj verirken gözlerinden yaşlar dökülüyordu, kaybettiği çocuğuna ağlıyordu Kamerun Milli Takımı’nın kalecisi... Spora dair verilmesi gereken bütün ödüllere şimdiden layık olan –büyük insan– Souleymanou, bu davranışıyla sporun zaman zaman birçok acıyı kalplere gömmeye yaradığını bir kez daha kanıtlamış oluyordu...
Sporun ülkemizde nasıl algılandığı düşünüldüğünde, yazıya koymuş olduğum bu başlık sizce de birçok şeyi anlatmaz mı ?... "Sen ağlama Souleymanou, biz zaten kendimize ağlıyoruz..."