Yaşamak animsamak mi?

Avram VENTURA Köşe Yazısı
9 Ocak 2008 Çarşamba

"Yaşamak anımsamak mıdır yoksa"
Melih Cevdet Anday’ın, Şaşırtıcı Karşılaşma şiirindeki bu dizeyi yinelerken, bir yandan da düşünüyorum:
Belleği olmayan ya da anılarından tümüyle sıyrılmış bir insan, yaşıyor sayılabilir mi?
Her birimizin, geçmişin maddesel ve tinsel birikimleriyle yaşamını sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Aile, iş ve sosyal ilişkilerimizle ilgili her türlü görüntü, olay ve düşünceler, belleğimizin raflarında her an yerlerini alırlar. Zaman zaman bu raflardan inip kendilerini anımsattıklarında, geçmişle bir bağ kuruyor, geleceğe ilişkin çalışmalarımızı onları temel alarak yönlendiriyoruz. Bu birikimlerin bir şekilde yitirilmesi, bizi güç durumlarda bırakabileceği gibi, yaşantımızı tümüyle karartabiliyor. Tıpkı çalışmasında hiçbir sorun olmayan, ancak kayıtları silinmiş bir bilgisayar gibi.
Bu konu ile ilgili izlediğim filmler geliyor aklıma: Bu kaza sonucu belleğini yitirmiş bir insanın karşılaştığı olaylar... Kahramanın çevresine karşı yabancılığı... Tümüyle silinen bir geçmişin getirdiği zaman ve mekân kopuklukları... Algılama zorluğu, güvensizlik duygusu, çevre ve insanlara karşı uyumsuzluk... Bunlar, bir senaryonun çağrıştırdığı iletiler.
Çevremizde belleğinin bir bölümünü ya da tümünü yitirmiş yaşlı ve hasta insanları gördüğümüzde, durumlarına umarsızlıkla üzülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Özellikle son yıllarda yaygınlaşan Alzheimer hastalığının, hasta ve çevresindeki insanlara etkileri, çarpıcı birer örnek olabilir.
Konuya farklı bir açıdan da bakabiliriz:
Ne denli acı ve mutsuzlukla dolu olursa olsun, kimse belleğinden kopmak istemez. Geçmişin birikimini taşıyan bu bellek, yaşantımızı kurduğumuz binanın temelini oluşturduğu gibi, yaşamın anlamını sorgulamamıza da yardımcı oluyor.
Márquez’in anılarında geçen şu sözleri araya sıkıştıralım:
"İnsanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır."
Her birimiz, zaman zaman anılarımızı aktarırken, hem onları başkalarıyla paylaşmak hem de dinleyenleri deneyimlerimizden yararlandırmak isteriz. Her ne kadar, hangi döneminde olursa olsun, herkes kendi deneyimini yaşıyorsa da, anılar çoğunlukla yaşandığı gibi değil, Márquez’in de söylediği gibi anlatmak için nasıl anımsanıyorsa, öyle aktarılıyor.
Yaşamımızın anılarımızla iç içe olduğunu, onlardan hiç kopamadığını söyleyebiliriz. Anday’ın deyişiyle, yaşamak anımsamak oluyor belki de...
Söze Melih Cevdet Anday’ın bir dizesiyle başladık, yine onun dizeleriyle noktalayalım:
"Oysa ne çok geçmiş var, ne çok zaman / Ne çok gelecek, ne az zaman / Benzerlikle karşılaştık, susalım, / Kapalı bir avuçtur sözcük / Neden açıp da sormak ister insan?
Sorup da dönenimiz yok"