´OKUL TIRAŞI´ tek Türk filmi olarak katıldığı Berlin´de FİPRESCİ Ödülünü kazandı

USTALIKLI BİR BÜROKRASİ ELEŞTİRİSİ Yaşanmışlık kokan incelikli yapılmış karakter tahlilleri, Ferit Karahan´ın olgun sinema dili, Vanlı çocuklardan seçilen oyunculardan iyi verim alabilen bir mizansen, ustalıklı bir bürokrasi ve hiyerarşi eleştirisi, ´Okul Tıraşı´nı izlenmeyi hak eden bir film yapıyor. Film eğitim sistemindeki suçluyu aramıyor, sadece sistemin işleyişi hakkında bir ´durum tespiti´ yapmakla yetiniyor. Filmdeki aynı coğrafyada askerliğimi Yd. Subay Öğretmen olarak yaptığımdan, filmin gerçekçi tonu bende değişik duygular yaşattı.

Viktor APALAÇİ Sanat
7 Nisan 2021 Çarşamba

Viktor APALAÇİ

‘OKUL TIRAŞI’

Yön: Ferit Karahan

Sen: Ferit Karahan - Gülistan Acet

Gör: Türksay Gölebeyi

Kurgu: Sercan Sezgin

Oyn: Nurullah Alaca - Ümit Bayram - Mahir İpek - Tekin Bulut - Münir Can Cindoruk - Canan Fırıncı

Son Berlin Film Festivaline katılabilen tek Türk filmi olan ‘Okul Tıraşı’ Panorama bölümünde verilen tek resmi ödülü olan Uluslararası Sinema Yazarları Birliği’nin (FİPRESCİ) ödülünü kazandı. Senaryosunu Gülistan Acet ile birlikte yazdığı filmde Ferit Karahan, yatılı okul üzerindeki araştırmalarını, ustalıklı bir gözlem gücüyle birleştirip son derece gerçekçi bir film yapmış.

Gerçekçi olduğunu nereden biliyorum? Kendi deneyimlerimden. Zira ben 60’lı yılların ilk yarısında askerliğimi yedek subay öğretmen olarak Güney’in bir kasabasında yaptım. İki yıl boyunca evlerinde ve aralarında Arapça konuşan, Türkçeyi ancak okulda mecbur oldukları için kullanan öğrencilerle birlikte yaşadım.

Yaşanmışlık kokan gerçekçi film 

‘Okul Tıraşı’ndaki, sevgi ve şefkate yer vermeyen eğitmen- öğrenci ilişkilerini, okul müdüründen çekinen öğretmen kadrosunu, ilköğretim müdüründen ve müfettişten çekinen okul müdürünün endişelerini, öğretmenlerin aralarındaki mesafeli, soğuk ilişkileri iki ders yılı boyunca bizzat yaşadım. O gözle izlediğim film, gerçekçi tonu ile bende değişik duygular yaşattı.

Yaşanmışlık kokan, incelikli yapılmış karakter tahlilleri Ferit Karahan’ın olgun sinema dili, Vanlı çocuklardan seçilen oyunculardan iyi verim alabilen bir mizansen, ustalıklı bir bürokrasi ve hiyerarşi eleştirisi ‘Okul Tıraşı’nı izlenmeyi hak eden bir film yapıyor. Yalın bir dille anlatılan film, çarpıcı finaliyle çocukların sanıldığı kadar masum, öğretmenlerin de pür kötü olmadıklarını gerçekçi bir yorumla perdeye taşıyor.

Müziksiz anlatım tercihine rağmen gerilimi iyi işleyen, filme tansiyonu hep ayakta tutan bir mizansen hâkim. İzleyicinin filmi huzursuzluk içinde, endişe ile, çaresizlik duygusuyla seyretmesi bu şekilde sağlanmış.

Kürt asıllı Türk reklam ve film yönetmeni - senaryo yazarı - film eleştirmeni - akademisyen ve öğretim üyesi, 37 yaşındaki Ferit Karahan çocukluğunda altı yıl bir yatılı okulda okumanın getirdiği deneyimi senaryosunda iyi kullanıyor. Bu filme gerçekçilik ve inandırıcılık katıyor.

Kaçak çalışan bir Kürt işçisinin karşılıksız aşkını anlatan ilk filmi ‘Cennetten Kovulmak’ (2014) Antalya Film Festivalinde En İyi Film Altın Portakal Ödülünü kazanmıştı. Gülistan Acet ile senaryo yazılımında işbirliği ettiği ilk film, kendisinin ikinci filmi ‘Eski Köye Yeni Adet’ (2018) konusu köyde geçen bir komediydi. ‘Okul Tıraşı’ yönetmenin üçüncü filmi.

Film, okulda hastalanan bir arkadaşını doktora götürmeye çalışan bir gencin gözünden anlatılıyor. Kasabadan uzak, yatılı bir okulda okuyan öğrenciler, okulda uygulanan baskı ve sıkı disiplin altında ezilecek duruma gelmişlerdir. Öğrencilerin sıcak suyla yıkanmaya hakkı oldukları haftanın tek günündeki bir duş sahnesiyle başlayan filmde, paylaşılamayan hamam tası nedeniyle tartışan ve soğuk suyla yıkanma cezasına çarptırılan 11 yaşındaki Mehmet’in hastalanma sürecini izliyoruz.

Bu öğrencinin rahatsızlanmasına kayıtsız kalmayan arkadaşı Yusuf, kendisini doktora götürmek için okul bürokrasisi, idarenin takındığı vurdumduymaz tavrı, yaşadıkları yerin coğrafi koşulları ve daha birçok sorunla mücadele etmek zorunda kalır.

 

Sorunlu bir eğitim sistemi 

Baskıcı ve katı kurallara sahip ve her yerden uzakta olan bir yatılı okulda Yusuf, gizemli bir şekilde hastalanan arkadaşı Mehmet hakkında endişelenmekte ve onu hastaneye götürmek istemektedir. Okul yönetimi en başta buna karşı çıkar, ancak hareketsiz yatan çocuğu görünce hastaneye gitmelerine onay verir. Ancak zinciri olmayan bir arabayla, bastıran şiddetli kar fırtınası engelini aşamazlar. Yolların açılmasını beklerken öğrencilerle öğretmenler arasında hastalığın ortaya çıkmasıyla ilgili bir sürtüşme doğar.

Soğuk duş cezası veren duş sorumlusu öğretmen, gece yataklarının terk edip kazan dairesine yıkanmaya giden öğrencileri engellemeyen sürveyan öğretmen, basiretsiz bir okul müdürü, kalorifer arızasını gideremeyen görevli, yardım elini uzatmayan bir İlk Öğretim müdürü bu tartışmaya dâhil olurlar. Suçlamalar karşısında yatakhaneden sorumlu nöbetçi sürveyan sonunda patlar: “Benim görevim öğretmenlik yapmak, çocuklara gece bekçiliği yapmak değil.”

Bu kritik süreç içinde gizli kalmış düşmanlıklar, halının altına süpürülen sorunlar, öğretmenler arasındaki ihtilaflar ve sırlar açığı çıkacaktır. Akıllı telefonların yaygınlaşmadığı, sinyal bulma sorununun yaşandığı bir dönemde, revirde yarı baygın yatan Mehmet’e bin bir dertle boğuşan müdürün (Mahir İpek) ambülans talebi reddedilir. Revir kapısının önünde biriken ıslak girişte herkes kayıp düşer ama yerleri silmeye herkes üşenir.

Filmde güneydoğunun kışla havasındaki soğuk ve donuk bir yatılı okulunda, kalorifer arızasının bir türlü giderilemediği bir günün hikâyesi anlatılıyor. Bu sevgisiz eğitim sistemi altındaki çocukların mutsuzluğu suratlarına maske gibi yapışan hüzünlü ifadeyle birlikte karşımıza çıkıyor. İddialı ama bu sert filmde ailelerinden uzak, öğretmenleri tarafından sürekli azarlanan, derin bir yalnızlık yaşadıkları belli olan öğrencilerin öyküsü, melodramın tuzağına düşmeden anlatılıyor.

Tümüne yakını soğuk bir revir odasında geçen konusuyla film, soğuğun eksi otuzlara çıktığı bir ortamda, fakir aile çocuklarının mutsuzluğu perdeye yansıyor. Bir öğrencinin izin almak için başvurduğu müdür yardımcısının “Bugün izin günüm, sana istediğin izni veremem” karşılığı sevimsiz bürokratik tavrın tipik örneği.

Eğitmen kadrosunun kurduğu otoriter yapının altında, üstünden ceza alma korkusunun yattığı hissediliyor. Ancak film suçluyu aramıyor, sadece sistemin işleyişi hakkında bir ‘durum tespiti’ yapmakla yetiniyor.

Melankolik ama telaşsız ve sakin bir sinema diliyle anlatılan ‘Okul Tıraşı’nın, yetişkinlerin davranış ve tepkilerine bir öğrencinin gözünden bakması iyi bir tercih olmuş. Benzer konulu bir başka yerli film Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın ‘İki Dil Bir Bavul’uydu (2008). Konusu Siverek’in bir köyünde geçen bu film bir Türk öğretmenin Türkçe bilmeyen Kürt öğrencileriyle geçirdiği bir öğretim yılına odaklanıyordu.

Sinema tarihinden benzer filmler 

Yazımı sinemada okul hayatı hakkında yapılan birkaç film arasında yapacağım bir geziyle bitirmek istiyorum. Sinema tarihinde yatılı okul atmosferini inceleyen ilk başyapıt Jean Vigo’nun ‘Hal ve Gidiş Sıfır / Zéro De Conduite’idir (1933). Film hapishaneden farksız bir yatılı okulda okuyan iki öğrencinin okul yönetimi ve katı kurallarına karşı başlattıkları isyanı merkezine alıyordu. Jean Vigo, 50’lerin sonu ve 60’larda Fransız Yeni Dalga akımına esin veren dahi bir yönetmendi.

Altın Palmiye Ödüllü ‘Eğer / If’te Lindsay Anderson, başrolünü Malcolm McDowell’in oynadığı filmde katı disiplinli İngiliz eğitim sistemine müthiş bir eleştiri getirmişti.

Peter Weir’in bu konuda yaptığı iki filmden ilki ‘Hanging Rock’ta Piknik / Picnic At Hanging Rock’ın (1975) konusu 1900’lü yılların başında bir kız okulunda geçiyordu. Avustralyalı yönetmenin kariyerinin en unutulmaz filmi ‘Ölü Ozanlar Derneği / Dead Poets Society’ (1989) başyapıtıydı. Film, disiplinli, muhafazakâr bir erkek lisesine gelen devrimci bir öğretmenin çabalarına odaklanıyordu. Bu filmde Robin Williams harikalar yaratmıştı.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün