Web´den Seçmeler

• Eğer tüm bunlar yaşandıysa bir yaratıcı olamaz" diyordu Primo Levi. Toplama kampında yaşadıkları nedeniyle, korkunçluklara şu veya bu şekilde, yakın veya uzaktan tanıklık etmiş olduğu için MECBURİ yazıcıydı, yazmak zorundaydı. MECBURCUYDU. İstese de duramıyordu. Yazmayı sorumluluk olarak görüyordu. Auschwitz´ten evine döndüğü ilk yıllarda da hep konuşmuş, sürekli konuşmuş ve sürekli anlatmıştı. Kendinden bıkana kadar. Semra Somersan – www.t24.com.tr

İzak BARON Diğer
17 Haziran 2020 Çarşamba
  • İLHAK PLANININ ÖNÜNDEKİ YEGÂNE ENGELİN, ARTIK İSRAİL SİYASETİNDE ÇOK ETKİLİ OLMASALAR DA SOL VE LİBERAL KESİMLERİN HÜKÜMET ÜZERİNDE TEPKİSİ OLACAĞI DEĞERLENDİRİLİYOR

İlhak planının Temmuz başında İsrail meclisine getirilerek, meclisten çıkarılacak bir kararla, öncelikle yukarıda sayılan bölgelerin İsrail toprağı olarak kabul edilmesi bekleniyor. Ancak sahada yaşananlar bu planın zaten uzun süredir uygulanmakta olduğunu gösteriyor. Zira Batı Şeria’nın C bölgesi halihazırda İsrail’in kontrolü altında olup, bu bölgelerde yoğun şekilde Yahudi yerleşim yerleri kurulmakta. Filistin halkının yaşadığı topraklar muhtelif gerekçelerle ve yöntemlerle (duvarlar, yollar, kontrol noktaları, vs.) parçalara bölünmüş ve insanların bölünmüş bu topraklar arasındaki geçişleri İsrail’in sıkı kontrolünde bazı şartlara bağlanmıştır. Dolayısıyla ilhak planının hayata geçirilmesinde çok fazla bir zorluk yaşanmaması için gerekenler yıllar öncesinden uygulamaya konulmuştur.

Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğuna dair kararın açıklanmasında ve Kudüs’te ABD büyükelçiliğinin açılmasında da görüldüğü gibi Filistin halkının bu gibi hukuksuz karar ve uygulamaları engelleme imkânı çok kısıtlı. Özellikle Doğu Kudüs’te yaklaşık 400 bin civarında Filistinli yaşamasına rağmen, bu bölgenin Batı Şeria’dan fiilen koparılmış olması protestoların etkisini ve sürekliliğini olumsuz etkilemiştir. Keza ilhakın ilk uygulanacağı bölgeler olarak açıklanan yerler için de benzer bir durum olacağı öngörülüyor. Çünkü Batı Şeria genelinde yaklaşık 2,8 milyon Filistinlinin yaşamasına rağmen, C bölgesindeki nüfusun ancak yüzde 4 kadarı Filistinlilerden oluşuyor. Doğal olarak bu bölgelerde de geniş çaplı ve caydırıcı bir direnişin yaşanması mümkün görünmüyor.

Birbirinden fiziki olarak koparılmış bölgeler, buralardaki direnci zayıflatıyor, hatta ortadan kaldırıyor. Bu durum İsrail’in planı uygulamadaki en önemli avantajı olup, ilhakın bu şekilde engellenmesini imkânsız hale getiriyor. Dolayısıyla ilhak planının engellenmesi ancak İsrail’in bunun karşılığında bir bedel ödeyeceğini görmesi durumunda mümkün olacaktır. Ancak mevcut ABD yönetiminin aşkın desteği nedeniyle gerek uluslararası kurumların gerekse de buna yeltenecek ülkelerin İsrail’e karşı böyle bir pozisyon almaları beklenmediğinden, en azından şimdilik planın önünde somut bir engel bulunmuyor.

İlhak planının önündeki yegâne engelin, artık İsrail siyasetinde çok etkili olmasalar da sol ve liberal kesimlerin hükümet üzerinde tepkisi olacağı değerlendiriliyor. Netanyahu karşıtlığı bağlamında bir araya gelen bu kesimlerin, yine Netanyahu’nun şekillenmesi ve yürütülmesinde önemli rol aldığı böyle bir plana da olumlu yaklaşmadıkları biliniyor. Ayrıca Netanyahu’nun bir önceki hükümetinden farklı olarak koalisyon ortağı olarak Gantz ile birlikte hükümete giren ve önemli görevler üstlenen siyasetçilerden bazıları da plana karşı çıktıklarını açıkladılar. Bu kişilerin, koalisyon protokolünde bağlayıcı hükümler bulunsa da temsil ettikleri siyasi görüş gereğince Filistinlilerin hesaba katılmadığı, tek taraflı adımlara tepki vermeleri sürpriz olmayacaktır.

Benzer bir eğilim, özellikle ABD’de bulunan liberal Yahudi diaspora örgütlerinin pozisyonlarında da gözleniyor. Gerçi, şimdiye kadar ısrarla iki devletli çözümü desteklediğini açıklayan Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesinin (AIPAC) tavrı soru işaretleri yaratmış olsa da Jewish Agency, Israel Jewish Voice ve American Jewish Committee gibi etkili diaspora örgütlerinin tutumları süreci etkileyebilir. Zira İsrail-Filistin barışının ancak iki devletli bir çözümle mümkün olacağını düşünen bu kesimlerin, seçim sathına girmiş olan ABD’de iktidara gelecek muhtemel yeni yönetimi etkileme kapasitesi mevcut. Bu durum ilhak planı konusunda farklı bir tablonun ortaya çıkmasına yol açabilecek. Böyle bir durumda ise ne ilhakın doğrudan mağduru Filistinlilerin, ne de uluslararası kurumlar ile diğer bölge ülkelerinin planı önleme kabiliyeti bulunurken, bu süreci durdurma 'başarısı', ironik bir şekilde bahse konu Yahudi örgütlerinin olacak.

HAYDAR ORUÇ

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israil-in-toprak-gasbinda-son-perde-bati-seria-nin-ilhaki/1873211

 

  • KİMYAGER VE ZORAKİ YAZAR PRİMO LEVİ 1987 YILINDA, TORİNO'DA ÜÇÜNCÜ KATTAN YAŞADIĞI APARTMANIN BOŞLUĞUNA KENDİNİ BIRAKIP İNTİHAR ETTİĞİNDE 68 YAŞINDAYDI

Kimyager ve zoraki yazar Primo Levi 1987 yılında, Torino'da üçüncü kattan yaşadığı apartmanın boşluğuna kendini bırakıp intihar ettiğinde 68 yaşındaydı.

1919 yılında "laik ve liberal" (Vikipedi) bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak Torino'da doğmuş, savaş sonrası Polonya'daki korkunç Auschwitz toplama kampından döndükten sonra hem yazmış, hem de kimyacı olarak çalışmıştı.

"Eğer tüm bunlar yaşandıysa bir yaratıcı olamaz" diyordu Primo Levi. Toplama kampında yaşadıkları nedeniyle, korkunçluklara şu veya bu şekilde, yakın veya uzaktan tanıklık etmiş olduğu için MECBURİ yazıcıydı, yazmak zorundaydı. MECBURCUYDU. İstese de duramıyordu. Yazmayı sorumluluk olarak görüyordu. Auschwitz'ten evine döndüğü ilk yıllarda da hep konuşmuş, sürekli konuşmuş ve sürekli anlatmıştı. Kendinden bıkana kadar. (Giorgio Agamben, "Remnants of Auschwitz", 2002)

1943'te anti-faşist bir partizan gruba katıldığında 24 yaşındaydı. Kuzey İtalya'da faşist rejime karşı direnişe geçtikten sonra arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı ve 1944 Şubat ayında bir milyondan fazla insanın katledildiği, Nazi Almanya yönetimi tarafından Polonya'da kurulan o korkunç Auschwitz toplama kampına gönderildi.

Bir yıl kadar sonra, 1945 yılı Ocak ayının 27'sinde, savaş bittiğinde, Auschwitz kampından sağ çıkabilen, 20 İtalyan'dan biri idi. (Kızıl hastalığı olmuştu, ama hâlâ sağdı). O son dönem Auschwitz'te toplam 650 bin İtalyan Yahudisi gaz odalarında, fırınlarda öldürülmüştü.

Kamptan sağ çıkması kimyagerliği sayesinde oldu; sentetik lastik yapan bir fabrikada çalışmaya başlayarak ağır iş yapmak, belki insanları sürüler halinde gaz odalarına yönlendirmek, çıkan cesetlerden kıymetli takıları, altın dişleri söküp toplamak zorunda kalmadı. Ama öldürülen yüz binlerce insandan sağ kalan 20 İtalyan'dan biri olmak vicdanına ağır geldi.

SEMRA SOMERSAN

https://t24.com.tr/yazarlar/semra-somersan/seyirci,26945

 

  • OKULLARINDA ÖLDÜRÜLDÜKTEN SONRA, CESETLERİ NEUENGAMME’A GÖTÜRÜLÜP YAKILAN BİR OKULUN ÇOCUKLARIYDI BU İSİMLER. BU OKULUN ADI, JANUSZ-KORCZAK SCHULE. BUGÜN OKUL ALANINDA ÇOCUKLARIN ANISINA KÜÇÜK BİR GÜL BAHÇESİ VAR

Yani Holokost’a giden yol çok önceden çizilmekteydi. Örneğin Charles Darwin’i “Doğal Ayıklanma Teorisi” faşistlerin aradıkları slogan gibiydi. Çünkü Sosyal Darwinizm pek de masum olmayan bir fikri yaratmıştı. O da; güçlülerin, güçsüzleri yönetme hakları fikridir. Yine Chamberlain 1899’da bir “kehanette” bulunmuştu ama bu kehanet olarak kalmayacak, günü geldiğinde Hristiyan Avrupa’nın bayrağı olacaktı. 

Chamberlain, ari ırkın, germenlerin liderliğinde Hrıstiyan Avrupa uygarlığını düşmandan yani  “Musevilikten” kurtaracaktı. Bu hastalıklı düşüneyi anlamak için sadece Nazi Almanya’sına bakmanın yeterli olmadığı sadece bu örnekten bile bellidir. 

Yahudi düşmanlığı, antik çağdan bu yana yaşamaktadır. Hıristiyan Kilisesi ortaçağın başlarında Yahudileri Hz. İsa’yı öldürmek ve onu Mesih olarak kabul etmemekle suçlamıştı. Bu nedenle birkaç yüzyıl boyunca Yahudiler dönem dönem şiddetli baskılara (pogromlar) ve toplu katliamlara maruz bırakılır. Bu saldırılar ise hiç bitmez. Şimdilerde sosyal medya dahi bilip bilmeden yapılan antisemit saldırıların temelinde aynı negatif enerji saklıdır.

Tehlike de bu hastalıklı düşüncenin sonucudur. Yukarıda sıralanan isimlere gelince…

Kimi örnekler anlamamızı kolaylaştırmak için kullanılır. Bu liste de onlardan birisi. Okullarında öldürüldükten sonra, cesetleri Neuengamme’a götürülüp yakılan bir okulun çocuklarıydı bu isimler. Bu okulun adı, Janusz-Korczak Schule. Bugün okul alanında çocukların anısına küçük bir gül bahçesi var. 

Bir daha asla yaşanmasın diye.

FERHAT ATİK

https://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j229/a36227-januszkorczak

 

  • DOĞRU SÖYLEMEK GEREKİRSE, ABBAS’IN DA EHUD BARAK VE EHUD OLMERT'İN FİLİSTİN TARAFINA DAHA ÖNCE ÖNERDİĞİ ÖNERDİĞİ, ABD’NİN ŞU ANKİ TEKLİFİNDEN DAHA ÇEKİCİ TEKLİFLERE YANIT VERME FIRSATINI KAÇIRDI YORUMU YAPILIYOR

Göze göz dişe diş, Orta Doğu'da geçerli eski bir ilkedir. Bir İsrail hükümetinin koalisyon anlaşmasında ilk kez, Batı Şeria'nın bazı bölümlerinin ilhak edilebileceği yazıyor!

Abbas’ın adımları biraz temkinli: Bazı Filistin güvenlik güçleri geri çekildi, İsrailli ve Amerikalı muhataplara iş birliğinin sona erdiği bildirildi. Ancak Abbas henüz otonomi otoritesini lağvetme konusunda tereddüt ediyor. Böyle bir şey kendi kendini parçalamak anlamına geleceğinden, bu sistemden yararlanan Filistinli elitler bundan kaçınmaya çalışıyor.

İsrailliler ise buna, İsrail hastanelerinde Filistinli VIP'lerin tedavi olanağını iptal ettiğini bildirerek karşılık verdi. Filistin yönetimi, İsrail'in Filistinliler için vergi ve gümrük gelirleri toplamasına devam etmesini sağlayan anlaşmayı da iptal etmedi.

Abbas bir yandan İsrail ve ABD'ye bir uyarı, diğer yandan Avrupa ve Arap ülkelerine bir uyanma çağrısı gönderiyor. Filistin Devleti'ne verilen sözlü destek, İsrail’in yerleşim yerlerini inşa etmesini durdurmadı. Fiili ilhakı şimdi yasal bir ilhakın izlemesi durumunda, Avrupalılar ve Arap devletleri uluslararası hukuku savunmak istiyorlarsa, artık tedbir almaktan kaçınamazlar.

Netanyahu'nun bakış açısına göre müttefiki Trump başkanlık seçimlerinin yapılacağı kasım ayına kadar görevde ve tüm dünya koronavirüsle meşgul. Bu sürece en fazla tepki gösterecek olan Türkiye ise Libya, Doğu Akdeniz ve Suriye ajandası ile uğraşırken şu an Batı Şeria'da oldu bitti yaratmak için İsrail durumu tarihi bir fırsat olarak görüyor.

Doğru söylemek gerekirse, Abbas’ın da Ehud Barak ve Ehud Olmert'in Filistin tarafına daha önce önerdiği önerdiği, ABD’nin şu anki teklifinden daha çekici tekliflere yanıt verme fırsatını kaçırdı yorumu yapılıyor. Aynı zamanda Trump'ın ocak ayının sonunda deli saçması Orta Doğu planını sunduğundan bu yana geçen zamanı, alternatif sunmak için kullanamadı.

İsrail her hazırlığı yapmış. Batı Şeria'nın yaklaşık yüzde 32'sini derhal ilhak edebileceğini düşünüyor ve Filistinlilere uzak bir gelecekte sadece parçalanmış alanlardan oluşan bir devlet vadediyor.

Mevcut şartlar altında, İsrail tarafından ilhak etmek veya otonom idarenin Filistin yönetimi tarafından lağvedilmesi gibi tek taraflı adımlar, yalnızca şiddetin artmasına yol açacaktır.

ÇETİNER ÇETİN

https://www.haberturk.com/yazarlar/cetiner-cetin/2709903-israil-5-temmuzda-ilhak-operasyonunu-baslatiyor

 

Netten okumalar

 

  • JUD SÜSS FİLMİ VE ANTİ-SEMİTİZM - BEYZA YILDIRIM

https://www.sosyologer.com/jud-suss-filmi-ve-anti-semitizm/

 

  • MUAYENEHANEDE KORKU – MOİZ BAYER

http://www.hudutgazetesi.com/yazar/7244/muayenehanede-korku.html

 

  • ÇİÇEKSEPETİ'NDE SATILAN NAZİ ARMALI SWEATSHİRT

https://eksisozluk.com/ciceksepetinde-satilan-nazi-armali-sweatshirt--6554269?p=1

 

  • TÜRKİYE'DE GENÇ YAHUDİ OLMAK: "İSTANBUL BENİM EVİMDİR AMA BİTTİ"

https://www.youtube.com/watch?v=9qJeiWIsxtA&t=30s

 

  • İSRAİL'DE FLOYD ETKİSİ: ARAPLAR OLMADAN BARIŞ OLUR MU? - KAVEL ALPASLAN

https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya-forum/2020/06/13/israilde-floyd-etkisi-araplar-olmadan-baris-olur-mu/

 

  • SANAT DÜNYASI – SEYFİ İŞMAN

https://www.youtube.com/watch?v=Ke5OYzXje64

 

  • KADIKÖY’LÜ KÜÇÜK SARA -1- SARA YANAROCAK

https://www.sarayanarocak.com/446382096

 

  • MÜZİKALİN TÜRK YILDIZI LORİ ŞEN, İNGİLİZ PRENSESİ İÇİN YAZILAN ESERDE LADY Dİ'Yİ CANLANDIRACAK – MENEKŞE TOKYAY

https://tr.euronews.com/2020/06/13/muzikalin-turk-y-ld-z-lori-sen-broadway-de-lady-di-yi-canland-racak-video

 

  • İBRANİCE'Yİ DİRİLTEN ADAM: ELİEZER BEN YEHUDA

https://www.gzt.com/video/mecra/ibraniceyi-dirilten-adam-eliezer-ben-yehuda-2184853

 

Takılan tweetler

 

Türk Dış Politikası@TrDisPolitika

Aralık 1947: İsrail devleti kurulmadan kısa süre önce Türkiye'den çok sayıda Yahudi vatandaş gizli yollardan Filistin'e göç etti.

 

 

https://twitter.com/TrDisPolitika/status/1271136637779673096

 

İsrail Türkiye'de@IsraelinTurkey

Genç İsraillilerden sevgi dolu bir sivil toplum projesi daha: Buzdolabı!Kırmızı kalp

#İsrail'in farklı şehirlerine yerleştirilen bu dolaplar her gün restoranlar ve marketler tarafından gün içinde satamadıkları taze yiyeceklerle dolduruluyor ve isteyen herkes alabiliyor.המקרר/The Fridge

 

https://twitter.com/IsraelinTurkey/status/1271391321421471747

 

Arat Barış@aratbaris_

Anne Frank 12 Haziran 1929'da Frankfurt'da doğdu. Naziler'in Almanya'yı kontrol altına almasıyla dört buçuk yaşındayken ailesiyle birlikte, Hollanda'ya yerleştiler. Alman vatandaşı olarak doğan Anne Frank 1941'de vatandaşlığını kaybetti.

Temmuz 1942'de Yahudiler'e yapılan zulüm arttığı için ailesiyle birlikte saklanmak zorunda kaldılar. Ağustos 1944'te ailenin Gestapo tarafından tutuklanmasına kadar geçen sürede, doğum günü hediyesi olan günlüğüne düzenli olarak yaşadıklarını yazacaktı.

 

Aile tutuklanınca Nazi toplama kamplarına gönderildi. Anne Frank ablası Margot ile Auschwitz'ten Bergen-Belsen toplama kampına sevk edildiler. Birkaç ay sonra Şubat 1945'de burada muhtemelen tifüsten öldüler. Baba Otto Frank ailenin savaştan kurtulan tek üyesiydi.

Baba Otto Frank Amsterdam'a döndüğünde kızının günlüğünün sekreteri Miep Gies tarafından muhafaza edildiği öğrendi ve 1947'de günlüğü yayımlattı. Savaşa, vahşete, yaşam ideallerine farklı bir bakış açısıyla yaklaşan Anne Frank, şu sarsıcı cümlelere yer verecekti.

"1940 Mayıs'ından sonra iyi günler tepetaklak oldu, önce savaş, ardından teslimiyet, Almanların egemenliği ve biz Yahudiler için sıkıntılar başladı. Yahudiler Davut yıldızı taşımak zorundalar, arabaya binemezler, bahçelerinde oturamazlar. Tam anlamıyla bir kaos!

"Savaşlardan sorumlu olan sadece hükümetler ya da hükümetlerin başındaki birkaç kişi değil. Onlara bu yetkileri biz vermiyor muyuz? İnsanların içinde onları vahşete ve cinayete iten bir taraf var. İnsanoğlu tamamen değişmedilçe savaşlar olmaya devam edecek."

Halâ ideallerimi terk etmemiş olmam hayret verici. Artık çok gülünç ve gerçek dışı geliyorlar, ama hâlâ onlara bağlıyım. Çünkü her şeye rağmen ben insanların özünde iyi olduklarına bütün kalbimle inanmaya devam ediyorum.

 

https://twitter.com/aratbaris_/status/1271381188662513664

 

Haliç Postası@HalicPostasi

Aşkenazların kökeni hakkında farklı görüşleri savunan araştırmacılar varsa da genel olarak Orta ve Doğu Avrupalı Yahudiler olduğu kabul edilir. Aşkenazların Osmanlı ile yüzyıllarca süren ilişkileri ise daha net. #Aşkenaz Cemaatinin kendi kaynaklarında bu süreç kısaca anlatılıyor.

Özetle; 1300’lerdeki ilk buluşmanın ardından Sultan 2.Bayezid döneminde İspanya’dan gelen Sefaradlar ile Orta Avrupa’dan gelen Aşkenazların bir kısmı İstanbul’a yerleşiyor. Kanuni Sultan Süleyman döneminde de Sırbistan ve Macaristan’dan Aşkenazların bir bölümü İstanbul’a geliyor.

1650’lerde Boğdan’da esir tüccarlarının eline düşen Yahudiler, İstanbul Yahudilerince satın alınıp şehre getiriliyor. 17.yy’da Macaristan,Ukrayna ve Polonya’dan; 1850’lerde Kırım’dan Aşkenazlar yine Türk topraklarına göç ediyor. Bunu 19.yy sonunda Avusturyalı Aşkenazlar izliyor.

Süreç genel hatlarıyla böyle gelişip Osmanlı başkentinde #Yahudi nüfus artarken, zamanla Aşkenazlar ile Sefaradlar arasında bazı sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Aşkenazlar bağımsız bir cemaat olma arzusuyla çeşitli girişimlerde bulunuyorlar ama bu sonuçsuz kalıyor.

1912’de Aşkenazlar kendi cemaat başkanlarını seçmekle beraber dini ve idari olarak Hahambaşılık otoritesini kabul ediyor. Ancak, Aşkenazlar ile Sefaradlar arasındaki dini söylem ve gelenekteki bazı farklılıklar yine de sürmüş. Türkiye’deki bu çekişmeye ‘tatlı rekabet’ denebilir!

 

...

#Aşkenaz Sinagogu aslında ilk olarak 1831’de Büyük Hendek Caddesi’ndeki bir evde faaliyete başlamış. Ama o ev/sinagog 1866’da yanınca, şehirdeki zengin Avusturya Aşkenazları bugünkü binanın olduğu yerde ‘Österreichischer Tempel’ adıyla ikinci bir ahşap sinagog inşa etmişler.

Bugünkü sinagog ise 2.Abdülhamit’in 1900 tarihli fermanı ile inşa edilmiş. Yapımı için 60 bin Frank harcanan sinagog, 23 Eylül 1900'de görkemli bir törenle ibadete açılmış. Açılışa, Avusturya-Macaristan Büyükelçisi ile Hahambaşı Moşe Halevi ve cemaatin ünlü isimleri de katılmış.

Aşkenazların göz bebeği olan bu sinagogun 100. yaşı için de tıpkı ilk açılışındaki gibi özel bir kutlama yapılmıştı. 2000 yılı eylül ayında gerçekleşen kutlamaya cemaat büyük ilgi göstermişti. Yıl dönümü anısına ayrıca #Aşkenaz tarihi ve kültürünü tanıtan bir kitap hazırlanmıştı.

 

Tamamı için : 

https://twitter.com/HalicPostasi/status/1270781984533602306

 

saadet özen@zen_saadet

Bana diyor, Adalardaki minibüslere karşı çıktığım için. Minibüsseverler, bence aranızda böylelerini barındırmayın, yine de siz bilirsiniz tabii.

Yanlış anlaşılmasın, Yahudi zannedilmemde bana göre hiçbir sorun yok, Yahudi olsam bağıra bağıra söylerdim. Mesele bana Yahudi denmesi değil, bir kimliğin aşağılama amacıyla kullanılması. Buna ayrımcılık denir ve bunun affedilir bir tarafı yok.

 

mois@Moisgabay

@zen_saadet  adlı kişiye yanıt olarak

Değerli meslektaşım,gösterdiğiniz hassasiyet için teşekkür ederken,size nefret söylemiyle hakaret eden şahsı da kınıyorum.Türkiye’de Yahudi olmak maalesef bu tip örneklere de maruz bırakılmak demek hatta bazen Yahudi olmasanız da...

https://twitter.com/zen_saadet/status/1271916519501504513

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün