Bilinmeyen bir kahramanlık öyküsü

Jüri Cannes Festivalinin en güzel filmlerinden biri olan Terrence Malick’in ‘GİZLİ BİR HAYAT’ına ödül vermedi

Viktor APALAÇİ Sanat
24 Temmuz 2019 Çarşamba

Terrence Malick, ‘İnce Kırmızı Hat’tan 21 yıl sonra 2. Dünya Savaşının dramatik dönemine ‘Gizli Bir Hayat’ ile dönüş yapıyor. Pek bilinmeyen bir kahramanlık öyküsünü sinemaya taşıyan Malick, Avusturyalı vicdani retçi Franz Jagerstatter’in müthiş direnişini anlatıyor. Hitler’e bağlılık yemini etmeyi reddettiği için öldürülen Franz’ın öyküsünde, Malick aile birliğine ve aile olmanın önemine verdiği değeri bir kez daha vurguluyor. Güçlü bir aşk filmi olan ‘Gizli Bir Hayat’, birbirlerine güvenen, birbirlerini ölümüne destekleyen bir köylü çiftin aşkını anlatıyor. İdam öncesi bu ikiliyi karşı karşıya getiren sekans, filmin en başarılı olanı. Malick’in başarısına görüntü yönetmeni Jörg Widmer’i ortak etmek lazım.

2. Dünya Savaşı başyapıtı ‘İnce Kırmızı Hat/The Thin Red Line’dan 21 yıl sonra, Terrence Malick ‘Gizli Bir Hayat/A Hidden Life’ ile 1940’ların dramatik dönemine dönüş yapıyor.

Savaş sinemasının genel eğilimi olan kahraman yaratma çabasını ters yüz eden ‘İnce Kırmızı Hat’, savaşın getirdiği psikolojik buhrana, savaşın çapraz ateşinde kalan doğanın savaştaki rolüne ve ölüm korkusuna çok özgün bir bakış açısı getirmişti.

Pek bilinmeyen bir kahramanlık öyküsünden, Avusturyalı vicdani retçi Franz Jagerstatter’in hayat hikâyesinden yola çıkan Terrence Malick, ‘Gizli Bir Hayat’ta aynı temalara sadık kalıyor.

Ancak bu kez konusu 2. Dünya Savaşı’nda geçmesine rağmen içinde bir tek savaş sahnesi olmayan bir filmle karşımıza çıkıyor. Cannes Festivali Direktörü Thierry Frémaux, bu yılın resmi seçkisini ilan ederken ‘Gizli Bir Hayat’ı ‘savaş üzerine bir film ama savaş filmi değil’ cümlesiyle takdim etmişti.

Böylece Amerikalı yönetmen, Altın Palmiye’sini almaya gelmediği 2011 festivalinden sekiz yıl sonra, filmiyle (kendisi yine gelmemeyi tercih etti) Cannes’a dönüş yapıyor.

Terrence Malick, aile birliğine ve aile olmanın önemine verdiği değeri, ‘Hayat Ağacı’ndan sonra yeni filminde bir kez daha sergiliyor.

Kararlı bir vicdani retçi

Filmlerindeki görkemli görsellikle ve kuralları ters yüz etmesiyle tanınan Terrence Malick, aynı zamanda sinema tarihinin en gizemli ve en esrarengiz figürü. Gazetecilerle görüşmeyi reddeden, insan arasına karışmayan, filmlerinin seçildiği festivallere katılmayan, stüdyolarda çekilmiş birkaç resminin dışında fotoğrafı olmadığı için, basının az sayıda, benzer fotoğraflarını kullandığı asosyal bir sanatçı.

Ancak ‘Gizli Bir Hayat’ın başrolündeki Alman aktör August Diehl böyle düşünmüyor: “Herkesten Malick’in iletişim kurulması zor ve mesafeli bir insan olduğunu duymuştum. Beni filminde oynatacağını söylediğinde kendisiyle tanışmaya gittim. Setlerde yaşadıklarımdan, rivayetlerin aksine kendisinin sürekli şaka yapan, gülmesini seven, mizah duygusu yüksek bir insan olduğuna tanık oldum” diyor.

August Diehl’in Malick’in imajını yıkan bu cümleleri, Cannes Festival Direktörü Thierry Frémaux’nun resmi seçkisini açıkladığı basın konferansında söyledikleriyle çelişiyor: “Bana Malick’in festivale gelip gelemeyeceğini sormayın. Gelse bile, insanlar arasına karışmaktan hoşlanmadığı için Cannes’da kendisini görmeyebilirsiniz.”

‘Gizli Bir Hayat’ güçlü bir aşk filmi. En zor şartlar altında bile birbirlerini ölümüne destekleyen, birbirlerine güvenen köylü bir çiftin olağanüstü aşkının filmi.

Konusu Nazi işgali altındaki Avusturya’da 1940 ile 43 yılları arasında geçen filmde bir tek savaş sahnesi yok. Film Nazizm’in yükseliş yıllarında, Alman askerlerinin Hitler’in önünde yaptıkları bir resmigeçitle başlıyor.

Bu sekans, Nazi sinemasının ünlü yönetmeni Leni Riefenstahl’ın, Nazi Partisi tarafından propaganda filmi olarak seçilen (ve kendisine şöhreti getiren) ‘İradenin Zaferi/Triumph des Willens’den alınmış.

Film muhteşem manzaralı bir köy evinde yaşayan Avusturyalı dürüst ve çalışkan çiftçi Franz Jagerstatter’ın (August Diehl), karısı Fani (Valerie Pachner) ve üç kızının 1940’ta başlayan öyküsünü anlatıyor.

Vatikan 2007’de Franz’ı şehit ilan etti

O yıl askere alınan Franz savaşta masum, günahsız ve müdafaasız insanların öldürüldüğüne tanık olunca, ikinci çağırılışında orduya dönmeyi reddediyor. Köy halkı tarafından dışlanıp hain muamelesi gören Franz, Hitler’e bağlılık yemini etmeyi reddedince tutuklanıp, Hitler’in doğum yeri olan Linz’deki temerküz kampına gönderiliyor.

Gestapo tarafından sunulan, hatalı olduğunu kabul ettiğini bildiren bir belgeyi imzalamayı reddeden Franz direncini sürdürünce Berlin’e gönderilip yargılanıyor.

Hâkim Lueben’in (Bruno Ganz) “Savunmanızı yapacak mısınız?” sorusuna Franz “Ben yanlış bulduğum bir şeyi yapmamak için savaşa katılmayı reddediyorum” cevabını verince idama mahkûm ediliyor.

İdam öncesi, Berlin’e kocasını son kez görmeye gelen Fani ile Franz’ı karşı karşıya getiren sekans filmin en başarılı olanı. Fani kocasına “Seni çok seviyorum ve her zaman olduğu gibi bu gün de fikirlerini destekliyorum” diyerek veda ediyor.

Malick, insanın içini acıtan bir dramı, duygu sömürüsünden uzak, etkileyici bir sinema diliyle anlatıyor.

1943’te idealleri uğruna öldürülen, karısı ve üç kızıyla mutlu çiftçi hayatından vazgeçen Franz, 2007’de Papa Benoit XXI tarafından şehit ilan edilmiş ve Katolik kilisesi tarafından azizleştirilmişti.

36 yıllık kısacık hayatında Franz Jagerstatter, kendisini hain ilan eden köylü arkadaşları, kendisine eziyet eden Gestapo, mahkeme hâkimi dâhil hiç kimseyi yargılamıyor. Sadece kötü olduğuna kanaat getirdiği bir şeye karşı bedelinin ağır olacağını bile bile direnme gücünü gösteriyor.

Bu sakin karakterli, sessiz Avusturyalı köylü, düşünce hürriyetine olan saygısını, Hitler’e bağlılık yemini etmeyi reddederek, bedelini hayatıyla ödüyor.

 

Büyüleyici güzellikte bir görsellik

Görselliğe önem vermesiyle tanınan Terrence Malick, bu filmde ‘Hayat Ağacı/The Tree of Life’ta (2011) birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Jörg Widmer’den verim almayı sürdürüyor.

Yüksek Avusturya Alpleriyle çevrili yemyeşil bir vadi, tarıma elverişli bereketli topraklar, büyüleyici güzellikteki şelaleler, şirin köy evlerinden oluşan bir coğrafyada, gün ışığında çalışmayı tercih eden Malick, ‘Gizli Bir Hayat’ta görsel ve işitsel bir şölen sunuyor.

Wim Wenders’in iki başyapıtı, ‘Buena Vista Social Club’ (1999) ve ‘Pina’sından (2012) tanıdığımız Alman kameraman Jörg Widmer, geniş ölçekli objektiflerle çekilen, kartpostal güzelliğindeki fotoğraflarıyla Malick’in mizansenine katkıda bulunuyor.

Filmin oyuncu kadrosu son derece başarılı. Tarantino’nun ‘Soysuzlar Çetesi’nden (2009) ve macera filmlerinden tanıdığımız genç Alman aktör August Diehl (43), Franz rolünde kariyerinin en parlak performansını çıkarıyor.

Canlandırdığı vicdani retçi karakterin direncini, idealleri ve doğru buldukları için hayatı dâhil her şeyi feda etmedeki azmini mükemmel yansıtıyor.

Karısı Fani rolünde Avusturyalı genç aktris Valerie Pachner (32) var. ‘Stefan Zweig: Farewell to Europe’ (2016) filminde yazarla birlikte intihar eden eşi Alix Störk rolünden tanıdığımız Pachner son derece duyarlı bir kompozisyon çiziyor.

Nostaljik tatlarla son rolünde izlediğimiz İsviçreli aktör Bruno Ganz, filmde hakim Lueben’i canlandırıyor.

Bu yıl şubat ayında kaybettiğimiz efsanevi karakter oyuncusu, 2004’te Oliver Hirshbiegel’in ‘Çöküş/Downfall’ında Adolf Hitler’i oynamıştı. Bizde henüz vizyona girmeyen Lars Von Trier’in ‘Jack’in İnşa Ettiği Ev’ (2018) Bruno Ganz’ın ‘Gizli Bir Hayat’tan önce yer aldığı filmdi.

Yedinci sanatın en gizemli yönetmeni

1943 Ottowa doğumlu, Süryani asıllı, yönetmen-senarist-yapımcı Terrence Malick, Harvard’da felsefe tahsilinden sonra 10 uzun metrajlı film yaptı.

Bunlardan üçüyle Oscar’a aday oldu, ‘İnce Kırmızı Hat’ (1998) ile Berlin’de Altın Ayı, ‘Hayat Ağacı’ (2011) ile Cannes’da Altın Palmiye ve ‘Cennet Günleri’ (1979) ile aynı festivalin En İyi Yönetmeni seçildi. 46 yıllık kariyerinde sadece 10 film kendisini üretken bir yönetmen yapmıyor.

Sinema tarihinin en gizemli, en titiz, en iddialı yönetmenlerinden biri olan Malick, insanlığa, tabiata ve masumiyete olan sevgisini filmlerine yansıtır.

1973’te ‘Badlands’ ile başlayan kariyerindeki filmler arasında benim favorim ‘İnce Kırmızı Hat’. Belgesel tadındaki ‘Hayat Ağacı’ Cannes’da eleştirmenleri ikiye bölmüştü; nefret edenler de oldu, başyapıt muamelesi çeken de… Onlardan biri filmi; “Çocukluğun masumiyetinden, modern bir dünyada kayıp bir ruh olarak, aklı karışmış yetişkin yıllarına uzanan bir yolculuk” olarak değerlendiriyor.

‘Gizli Bir Hayat’ın aktörü August Diehl, Malick’i şöyle anlatıyor; “Filme hazırlanırken canlandıracağım karakter üzerine sayısız araştırma yaptım. Terrence ile çekimler başlayınca tüm araştırmalarım çöpe gitti. Bambaşka bir yolculuğa çıktım.”

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün