Dağ Fare Doğurdu

72. Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyeri yapılan TArantino’nun ‘Bir Zamanlar… Hollywood’da’sı düş kırıklığı yarattı

Viktor APALAÇİ Sanat
3 Temmuz 2019 Çarşamba

“Kült filmim ‘Ucuz Roman’a en yakın filmim olacak” dediği, ‘Bir Zamanlar… Hollywood’da’ ile Quentin Tarantino, filminin dünya prömiyerinin yapıldığı Cannes’da düş kırıklığı yarattı. Pop komedi, western, Hollywood parodisi ve 60’ların, 70’lerin stüdyo sistemi gibi birçok konuda at koşturmaya çalışan yönetmen, olağanüstü bir oyuncu kadrosunun varlığına rağmen başarıyı yakalayamıyor. İki ayrı film izliyoruz; ilk 1,5 saatte 1969 Hollywood’unun bir güzellemesi, sonra kahramanlarımızın kapı komşusu Sharon Tate’in dramı. İlk iki saatiyle geveze ama akıcı bir mizahtan beslenen filmin son kırk dakikasında, Tarantino izleyicisini ters köşeye yatırıyor. Film, komedi türünde de olağanüstü bir aktör olduğunu kanıtlayan Leonardo DiCaprio’nun performansı için izlenmeyi hak ediyor.

Quentin Tarantino’nun dört yıllık bir suskunluk döneminden sonra yaptığı ve ‘Kült filmim ‘Ucuz Roman’a en yakın filmim olacak’ diyerek beklenti çıtasını yükseğe çıkardığı ‘Bir Zamanlar… Hollywood’da/Once Upon A Time… In Hollywood’un dünya prömiyeri 72. Cannes Film Festivali’nde yapıldı.

Basın gösteriminden önce Tarantino’nun ‘filmin sürpriz gelişmelerinin izleyici tarafından dile getirilmemesini talep eden’ açıklaması okundu.

Bu talep çok yerindeydi çünkü filmin geveze ama akıcı bir mizahtan beslenen ilk iki saatinden sonra gelen 40 dakikalık bölümde, Tarantino izleyicisini ters köşeye yatırıyordu.

Pop komedi, western, Hollywood parodisi ve dönemin stüdyo sistemi gibi birçok konuda at koşturmaya çalışan Quentin Tarantino, olağanüstü bir oyuncu kadrosunun varlığına rağmen, büyük merak uyandıran filmiyle düş kırıklığı yaratıyor.

60’lı, 70’li yılların Hollywood’unun serbestlik ve masumiyet dönemine, seks çılgınlığına, nostaljik bir bakış açısıyla yaklaşan Tarantino, filmini renklendirmek için Sharon Tate dramını konunun içine katmış.

Bu arada eski başarılarında hisse sahibi oyuncu yol arkadaşlarına (Kurt Russell-Tim Roth-Michael Madson) birer küçük rol yazmayı ihmal etmemiş.

Çok şey söylemek isteyip, akıllarda kalan az şey bırakan bu 2 saat 45 dakikalık film için Cannes’da herkes ‘olmamış’ değerlendirmesi yaptı.

6O’lı yılların Hollywood stüdyo sistemi

Tarantino filmin Charles Manson cinayetleri dönemindeki Hollywood’u anlatacağını söyleyince beklentileri yükseltmişti.

1969’da Altın Çağı’nın sonuna gelen Hollywood’da ve televizyonda yaşanan büyük değişiklik üzerine bir senaryo yazmaya koyulan Tarantino, aktör ve dublör iki kahramanının öyküsüne renk katmak için, dönemin en çok konuşulan cinayetini ortak etmiş.  Manson çetesinin yaşadığı çiftliğe bir ziyaret, dövüş filmlerinin unutulmazı Bruce Lee için yazılan bir sekans, film platolarında yaşanan ilginç sahneler, ironik göndermeler, öyküyü renklendirmekle beraber ‘Bir Zamanlar… Hollywood’da’yı başarılı bir film yapmaya yetmiyor.

En son kaliteli filmi ‘Soysuzlar Çetesi/Inglorious Bastards’dan sonra 10 yılda yaptığı iki western (‘Zincirsiz/Django Unchained’(2012) ve ‘The Hateful Eight’ (2015), ‘Ucuz Roman’ın yaratıcısına yakışmayan filmlerdi.

Bir sinema delisi olarak bilinen Tarantino son filmiyle hem (spagetti western dâhil) western türüne bir saygı duruşunda bulunuyor hem de western parodisine soyunuyor.

‘Bir Zamanlar… Hollywood’da’da iki film var. İlk bir buçuk saatte 1969 Hollywood’unun bir güzellemesini izliyoruz. Burada TV dizilerinde kötü kovboy rollerinde oynayan Rick Dalton (Leonardo DiCaprio) ile onun yakışıklı dublörü Cliff Booth’u (Brad Pitt) bir film çekimi sırasında izliyoruz.

Bir artist ajanı olan Marvin Scwarz (Al Pacino) kendisini spagetti westernlerinde oynaması için ikna etmeye çalışıyor. Filmin ikinci bölümünde kapı komşuları, Roman Polanski (Rafal Zawierucha)- SharonTate (Margot Robbie) çiftinin yaşadığı coğrafyayı görüyoruz.

Televizyonun hit bir dizisinde oynamış western aktörü Rick, yakın arkadaşı, sırdaşı ve dublörü Cliff ile sinema sektörüne geçiş yapmanın yolarını ararlar. İkili yıllardır içinde bulundukları televizyon dünyasının tamamen değişiğine tanıklık ediyor.

Kapı komşuları Polanski-Tate ile mesafeli ilişkileri olan ve unutulmak üzere olduğunu hisseden Rick üzerinden Tarantino dönemin sinema sektörünün birçok ünlü ismini de olayların içine sokuyor.

Hollywood’un altın çağına nostaljik bakış

Çok konuyu işlemeyi amaçlayan, hem dönemin Hollywood stüdyo sistemini, hem oyuncuların sinema dışındaki yaşamlarını anlatan film, dağınık yapısıyla düş kırıklığı yaşatıyor.

Filmin artısı, komedi türünde de olağanüstü bir aktör olduğunu kanıtlama fırsatını bulan (film boyunca perdede gördüğümüz) Leonardo  DiCaprio’nun performansı.

Filmin geri planında Ağustos 1969’da Charles Manson ve müritlerini anlatan cinayet, hikayeyi oluşturuyor. Ben Sharon Tate’i yarıda kalan tek festival olan 1968 Cannes Film Festivali’nin ilk haftasındaki galalarda görmüştüm. Kocasının yanında hep mini etekli kıyafetlerle hayranlık uyandırıyordu.

1969’da ABD’yi sarsan katliam olayı, Roman Polanski’nin film çekimi için Avrupa’da olduğu bir dönemde Jack Nicholson’un villasında gerçekleşmişti. Dört arkadaşı, 8,5 aylık hamile Sharon Tate’i yalnız bırakmamak için villaya misafir olarak gelmişti.

Kendisine şeytan misyonu atfeden, müritlerini hipnotize ederek bu cinayetlerde yer almasını sağlayan Charles Manson, işlediği seri cinayetlerin ardından hemen tutuklanmıştı. Ölüme mahkûm edilmiş, cezası sonra müebbede çevrilmiş, Nisan 2017’de 83 yaşındayken hücresinde ölmüştü.

Beklentilere cevap vermese de ‘Bir Zamanlar… Hollywood’da’ olağanüstü oyuncu kadrosu için izlenmeyi hak eden bir film.

En küçük rollerde dahi (çoğu eski filmlerinde yer almış ünlüler) birinci sınıf oyuncularla çalışan Quentin Tarantino, oyuncu yönetmedeki başarısını yineliyor.

Leonardo di Caprio’dan başlayalım. Beş kez Oscar’a aday olduktan sonra, herkeste “DiCaprio’ya Akademi hayat boyu ödül vermeyecek” kanaati oluşmuşken, sanatçı üç yıl önce şeytanın bacağını kırmayı başarmıştı. Alfonso Cuaron’un tüm sahneleri dondurucu bir soğukta çekilen ‘Diriliş/The Revenant’ı ile DiCaprio En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu heykelciğiyle muradına ermişti.

Tarantino’nun mizansenine katkıda bulunan son derece başarılı kompozisyonuyla Amerikalı aktörün Cannes’da kendisine verilmeyen ödülün intikamını Oscar’larda alacağını tahmin ediyorum. DiCaprio Tarantino’nun iki önceki filmi ‘Zincirsiz/Django Unchained’de (2011)  çalıştırdığı kölelere eziyet eden bir çiftlik sahibini oynamıştı.

Bir Western aktörü ve dublörü

 Yanında çalıştığı Rick Dalton’un bütün işlerine koşan, sorunlarına çare üreten, filmlerinin tehlikeli sahnelerinde dublörlüğünü yapan, evini paylaşan, sadık dost Cliff Booth’da bilinen rahatlığı ve karizması sayesinde, DiCaprio ile unutulmaz bir ikili oluşturuyorlar.

Tarantino’nun son dönemindeki tek başarılı film olan ‘Soysuzlar Çetesi/Inglorious Bastards’da (2009) başrolü oynayan Pitt, Nazi işgali altındaki Fransa’da Almanlara kök söktüren Amerikalı bir grubun lideri, Yahudi teğmen Aldo Raine rolünü oynamıştı.

Brad Pitt-Tarantino beraberliği 1993’te Tony Scott yönetimindeki, senaryosunu Tarantino’nun yazdığı ‘Çılgın Romantik/True Romance’ ile başlamıştı.

‘Bir Zamanlar… Hollywood’da’nın en şaşırtıcı performansı, yıldızı süratle yükselen Margot Robbe’den geliyor. 29 yaşındaki Avustralyalı aktris, Sharon Tate rolünde gözüktüğü her sahneyi muhteşem gülüşüyle aydınlatıyor ve çok sevimli bir karaktere can veriyor.

Olağanüstü oyuncu kadrosu

Margot Robbie iki yıl önce Oscar’a aday gösterildiği, biyografik dram ‘Ben, Tonya’da bir buz patencisini canlandırmış, Oscar’ı ise annesini oynayan Allison Janney kazanmıştı.

Yazımızı, oyuncu-senarist-yönetmen-yapımcı Quentin Tarantino’yla bitirecek olursak, kendisinin Hollywood’un en renkli simaları arasında yer aldığını, bir video mağazasında çalışırken sinemaya merak sardığını ve 29 yaşında yaptığı ‘Rezervuar Köpekleri/Reservoir Dogs’ ile şöhreti yakaladığını söyleyebiliriz. Bu filmi 1992 Cannes Film Festival’inde yarışma dışı olarak gösterildiğinde izlemi, basın toplantısında Tarantino’ya sinemanın yeni harika çocuğu muamelesi yapıldığına tanıklık etmiştim.

Tarantino iki yıl sonra, ana yarışmasına katıldığı Cannes’da ‘Ucuz Roman/Pulp Fiction’ (1994) Altın Palmiye Ödülü’nü kazanmıştı. Sinema sanatına yenilik getiren, birbirine göbekten bağlı öykücüklerden oluşan konusuyla, çapraz kurgu harikası yapısıyla, ‘Ucuz Roman’ benim son 25 yılda yapılan filmler listesinin başında yer alıyor.

Tarantino bu yıl Cannes’da ‘Ucuz Roman’ ile aldığı ödülün 25. yıldönümünü kutladı. 15 yıl önce bu festivalin Ana Yarışma Bölümü’nde jüri başkanlığını yapan sinemanın popüler yaramaz çocuğu, 72. festivalde çok sıcak karşılandı, ancak eleştirmenler filmine çok soğuk yaklaştılar.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün