Web´den seçmeler

• Türkiye’nin tarihte görülmüş bir Yahudi problemi yoktur. Yahudilerin kalabalık olarak oturduğu bir ülke değildir, iş hayatında, bürokraside, diğer Osmanlı gayrimüslim milletlerin aksine rolleri son derece düşüktür. Hatta Cumhuriyet devrinde bile sadece üniversitelerde Yahudi meslektaşlara rastlanır. Hal böyleyken Avrupa’dan ithal bu gibi davranışların Türkiye’den de çok dışarıda yaşayan Türkler arasında ortaya çıkması fevkalade anlamsız ve problem yaratıcıdır. Antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) gibi akımlara öncülük eden Batı Avrupa’daki Türk azınlığın bu dalgaya çoğunluğun yanında yer alarak katılması ise kişiliksiz bir davranıştır. İLBER ORTAYLI - HÜRRİYET

İzak BARON Diğer
3 Temmuz 2019 Çarşamba
  • KUSHNER, İSRAİL’DE ERKEN SEÇİMLERİN İPTAL EDİLMESİ HALİNDE SONBAHARDA PLANIN SİYASİ AYAĞININ DA AÇIKLANACAĞINI SÖYLÜYOR

ÇALIŞTAY, İsrail’de eylül ayındaki erken seçim hazırlığı ve Batı Şeria’nın kısmen ilhak edilebileceğinin konuşulduğu bir dönemde yapıldı.

İsrail Başbakanı Netanyahu, geçen pazar günü bizzat Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ı Batı Şeria’da yer alan Ürdün Vadisi’ne götürerek olası bir barış planında burasının İsrail’e verilmesi için lobi yaptı. 65 bin Filistinli ile 10 bin yerleşimcinin yaşadığı Filistin toprağı önemli bir tarım bölgesi. Kalkınma planlarıyla bölgede refah seviyesinin yükselebileceği, tarafların karşılıklı işbirliğiyle burada güvenliği arttırabileceği konuşulanlar arasında.

Kushner, İsrail’de erken seçimlerin iptal edilmesi halinde sonbaharda planın siyasi ayağının da açıklanacağını söylüyor.

Çalıştayın bir diğer boyutu ise İran’a karşı İsrail’e yakın çevrelerle Arapları bir araya getirmesi oldu. Nitekim İsrail Ekonomi Bakanı Eli Cohen de bunu doğruluyor.

Arap heyetlerinin, karşılıklı ticaret ve ortak düşman karşısında safları güçlendirme fırsatı bulduğuna işaret eden Cohen, “Aslında bu İran’a karşı bölgesel bir zirveydi. Ortadoğu’da bir koalisyon görüyoruz... (Araplar) güvenlik tehdidinin İran olduğunu görüyor” diyor.

Manama çalıştayından arta kalanlar özetle böyle. Ve görülen o ki, ikna edici ve kalıcı bir planın siyasi ayağı şimdilik eksik ve Filistinlilerin sesine daha fazla kulak verilmesi gerekiyor.

Nilgün Tekfidan Gümüş

Tamamı için: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/nilgun-tekfidan-gumus/abd-filistini-niye-ikna-edemedi-41257521

 

  • SIZDIRILAN HALİYLE KURULACAK YENİ FİLİSTİN DEVLETİNİN BİR ORDUSUNUN OLMAYACAĞI VE DIŞARIDAN GELECEK TEHLİKELERE KARŞI FİLİSTİN DEVLETİNİN KORUNMASININ İSRAİL DEVLETİNİN SAĞLAYACAĞI GİBİ İLGİNÇ MADDELER DE VAR

“Bu çok uzun zamandır gündeme olan konulardan bir tanesi. Yanılmıyorsam 8 Mayıs gibi ilk olarak basına yansıyan bir durum olmuştu plana dair ve bir yalanlama da gelmemişti. Bu sızdırmanın gerçekleştirildiği yer de aslında Netanyahu’ya yakın İsrailli basın kuruluşlarından bir tanesiydi. Israel Hayom gazetesinde çıkmıştı, önemli de bir kaynak aslında. Orada epey bir ayrıntı görmüştük. Bu sürecin hayata geçirilmesi doğrultusunda çeşitli adımlar atılıyor. Ama henüz planın kendisi açıklanmadı. Bir ihtimal üzerinde hala çalışılıyor, tartışılıyor da olabilir. İlginç bir şekilde bunun İsrail seçimlerinin tarihi ile bağlaştırılması biraz enteresan. En son şu söylendi dün; eğer seçimler iptal edilirse o zaman daha erken, sonbahardan önce de açıklanabilir. Olmazsa, daha sonra 2019’un sonlarında gibi şeyler söylendi. Dolayısıyla muhtemelen bu hem İsrail hükümetinin işleyişi bakımdan sonuçların olabileceği hem de aynı zamanda seçim sürecinde içeride de ciddi tartışmalara da yol açabileceği düşünülüyor olabilir. Beraberinde nihai halini almamış olabilir. Çünkü pek çok tarafın bir biçimde dahil olduğu bir süreç olmasını ister, Kushner sonuçta tek başına hazırlamıyor. Körfez ülkeleri bu işin içindeler, onların görüşleri alındığı için bu süreç uzayıp gidecektir. Manama’da yapılan iki günlük çalıştaya baktığınızda bir siyasi düzenlemeler, sınırla ilgili vs. atılacak birtakım adımların etkisi sınırlı olacak ya da zaten Oslo süreci gerçekleşti, 25 yıl önce de sonuç alınamadı. Başka bir yoldan meseleyi halletmeye çalışalım gibi bir yönelim şeklinde de yorumlanabilir. Mayıs ayından beri konuşulan haliyle baktığımızda bir Filistin devletinin kurulması üzerine inşa ediliyor. Batı Şeria’da bulunan İsrail yerleşim birimleri ki sayılarının 120-130 bin civarında olması gerekir ve bunlar halihazırda aslında oranın önemli bir kısmını İsrail hukukuna tabi kılan yerler. Bu yerleşim birimlerinin İsrail kontrolünde kalması ve hatta birbirilerine anayollarla bağlanması ya da daha büyük yerleşim birimlerine bağlanması ve Batı Şeria’nın geriye kalan kısmını artı Gazze’nin birleşmesiyle ikisinin toplamının aslında bir Filistin devleti olarak kurulması öngörülüyor. Sızdırılan haliyle kurulacak Yeni Filistin devletinin bir ordusunun olmayacağı ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı Filistin devletinin korunmasının İsrail devletinin sağlayacağı gibi ilginç maddeler de var. Kudüs ile ilgili belirsiz bir durum var. Kudüs hem İsrail hem de Filistin’in başkenti olacak gibi şeyler söyleniyor. Bunlar sızdırılan versiyonlar. Daha öncesinde de başka versiyonlar konuşuluyordu. Mısır’daki Sina Yarımadası’nın bir kısmının yeni kurulacak Filistin devletine verilmesi gibi şeyler söyleniyor. Kudüs’ün sadece dış kasabalarından biri olan Abu Dis kasabasının Filistin’e bırakılması ve Filistin’in başkenti olması gibi şeyler de konuşuluyor. Nihai hali açıklanmamış bir plan var ortada. Bu yüzden yaptığımız değerlendirmeler afaki değerlendirmeler oluyor.”

Selim Sezer (Ceyda Karan Röportajı)

Tamamı için: https://tr.sputniknews.com/ceyda_karan_eksen/201906271039499003-damat-kushnerin-yuzyilin-anlasmasi-havuc-sopa-taktiklerine-dayaniyor/

 

  • ABD VE İSRAİL’İN SUÇLAMALARININ ARDINDAN, İRAN’IN YOKLUĞUNDA TAHRAN’I KORUMAK RUSYA’YA DÜŞTÜ

ABD ve İsrail’in suçlamalarının ardından, İran’ın yokluğunda Tahran’ı korumak Rusya’ya düştü. Diğerlerinin aksine Patrushev, İran’ın bölge güvenliğinin ana tehdit unsuru olduğu fikrine katılmadığını belirterek, teröre karşı Tahran ile işbirliğinde bulunduklarını, Suriye’de istikrarı sağlayan önemli bir güç olduğunu söyledi. İsrail’in güvenlik endişelerini anladıklarını ve bu konuda İran ile görüşmelerde bulunduklarını da ekledi. Patrushev’in Amerikan dronunun İran hava sahasına girdiği için vurulduğunu söylemesi ise Bolton ile yıldızlarının hiç barışmayacağının bir diğer işareti oldu.

ABD ve İsrail, Rusya’dan İran’ın Suriye’den çıkarılmasına yardım etmesini istiyor. Rusya’nın ise Suriye konusunda askeri müttefikine ihtiyacı var hâlâ. Moskova’nın Helsinki’de verdiği İran’ı İsrail sınırından 80 km uzakta tutma sözünden ileriye -en azından yakın zamanda- gidebilmesi pek mümkün değil. Ancak İsrail’in güvenlik endişelerine Rusya’nın önem vermesi, İran’ın Suriye’deki etkisinin ve etkinliğinin sınırlanması için baskıyı arttıracaktır.

Rusya ve İsrail farklılıklarına rağmen Suriye konusunda sağlıklı bir diyalog kurmayı başardılar. İsrail’in Suriye’de İran’a yönelik operasyonlarını Rusya’nın oluruyla gerçekleştirdiğini de biliyoruz. İsrail’in askeri kapasitesine ilk elden tanık olması, Rusya’nın ikili ilişkilerini geliştirmek istemesine de katkı sağlıyor.

Suriye’nin ana gündem maddesi olduğu bu toplantıda basına açık dile getirilmeyen iki önemli konu daha vardı; Golan Tepeleri ve Türkiye’nin Suriye politikası. Bu iki konunun kapalı kapılar ardında eni konu tartışıldığına emin olabilirsiniz. Rusya’nın Suriye konusunda ana oyuncu konumunda olduğu şüphe götürmüyor. Bu toplantıyla Moskova ve Washington’un desteğini arkasına alan İsrail’in de stratejik bölgesel bir aktör olduğu ve Suriye’nin geleceğinin planlanmasında önemli bir oyun kurucu haline geldiği net bir biçimde belli oldu.

Karel Valansi

Tamamı için: http://www.karelvalansi.com/2019/06/suriyenin-gelecegi-kudusten-gecti.html

 

  • ANTİSEMİTİZM (YAHUDİ DÜŞMANLIĞI) GİBİ AKIMLARA ÖNCÜLÜK EDEN BATI AVRUPA’DAKİ TÜRK AZINLIĞIN BU DALGAYA ÇOĞUNLUĞUN YANINDA YER ALARAK KATILMASI İSE KİŞİLİKSİZ BİR DAVRANIŞTIR

BELÇİKA’da bir müddettir süren bir dava var. St. Nicholas şehrinde bir kafe, “işyerine köpeklerin girebileceğini fakat Yahudilerin giremeyeceğini” belirten bir afiş asmış.  Yahudi cemaati tarafından mahkeme açılmış. Mahkeme yazıda geçen, Fransızca “Siyonist” kelimesinden dolayı davanın düşmesine karar vermiş. Avrupa’nın her yerinde bu tip afişler çok görülen saldırılardan biridir. Bizim memlekette sayılı olarak rastlanır. Bir tanesi Beyoğlu’ndaki ünlü bir kafenin kapısına İkinci Dünya Savaşı sırasında asılmıştır. İstanbul Yahudi cemaati haklı olarak buraya bir daha adım atmadılar ve kafe istimlaka uğradığı zaman da bu tarihi binayı korumaya kalkanların içine hiç katılmadılar.

Burada daha da tatsız olan kafe sahibinin Belçika’daki bir Türk olması. Türkiye’nin tarihte görülmüş bir Yahudi problemi yoktur. Yahudilerin kalabalık olarak oturduğu bir ülke değildir, iş hayatında, bürokraside, diğer Osmanlı gayrimüslim milletlerin aksine rolleri son derece düşüktür. Hatta Cumhuriyet devrinde bile sadece üniversitelerde Yahudi meslektaşlara rastlanır. Hal böyleyken Avrupa’dan ithal bu gibi davranışların Türkiye’den de çok dışarıda yaşayan Türkler arasında ortaya çıkması fevkalade anlamsız ve problem yaratıcıdır. Antisemitizm (Yahudi düşmanlığı) gibi akımlara öncülük eden Batı Avrupa’daki Türk azınlığın bu dalgaya çoğunluğun yanında yer alarak katılması ise kişiliksiz bir davranıştır. Hem diplomatik temsilcilerin hem de Türk grupların öncüsü olarak liderlerin dikkat etmeleri gerekir. Ön planda bizim azınlık olarak Batı Avrupa’nın ırkçıları karşısında zor durumumuzu düşünürsek hapishanede yer kavgasından farksız bir davranış söz konusudur.

Kaynak: Şalom, 12 Haziran 2019 sayısının Avrupa’daki basından naklen verdiği haber.

İlber Ortaylı

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/actigi-kapi-bir-daha-kapanmadi-41259319

 

Omer Turan‏ @OmerTuran76 30 Haz

Daha fazla

İlber Ortaylı "Türkiye’nin tarihte görülmüş bir Yahudi problemi yoktur" diyor. "Yahudi problemi" ifadesinin Anti-semitizmini bir yana bırakalım, "bizde Anti-Semitizm hiç olmadı" demeye getiriyor. Trakya Olayları, Varlık Vergisi, Aşkale nerde oldu acaba?

https://twitter.com/OmerTuran76/status/1145422145629097984

 

  • 1948’DE VE KUDÜS’ÜN İSRAİL TARAFINDAN İŞGAL EDİLDİĞİ 1967’DE SALDIRIYA VE TACİZE UĞRAYAN BAHREYN YAHUDİ CEMAATİ, MENSUPLARININ ÇOĞUNUN İSRAİL’E GÖÇ ETMESİYLE SEMBOLİK BİR RAKAMDAN İBARET KALDI. GÜNÜMÜZDE, TAMAMI BAŞKENT MANAMA’DA YAŞAYAN 50 CİVARINDA BAHREYNLİ YAHUDİ BULUNUYOR

Bahreyn Kralı Hamed bin İsâ Âl-i Halîfe, 2008’de ABD’nin başkenti Washington D.C.’ye tayin edeceği büyükelçiyi seçerken hiç zorlanmamıştı. Elinin altında Batılı standartlarda çok iyi eğitim almış, İngilizcesi anadili düzeyinde, oldukça genç -44 yaşında-, diplomatik tecrübesi de bulunan bir isim vardı: Hudâ Ezrâ İbrahim Nûnû.

Üniversite ve yüksek lisans eğitimlerini Londra’da tamamlayan, orada evlenen ve yıllarca yaşayan Nûnû, Bahreyn’in zengin ailelerinden birine mensuptu. Babasının 1993’teki ani ölümünün ardından ülkesine dönerek aile şirketlerinin yönetimini eline almış, ismini kısa zamanda duyurmuştu. Ailesinin ilişkileri nedeniyle, Nûnû kraliyet sarayına da rahatlıkla erişmiş, nihayet 2006’da 40 üyeli Şûrâ Meclisi’ne atanmıştı. Bahreyn Kralı Hamed, Washington büyükelçiliği vazifesi için Nûnû’yu tercih ederken, tüm bu parlak kariyerinin de ötesinde, bir başka özelliğini dikkate almıştı: Yahudi oluşunu. 2008’de dönemin ABD Başkanı George Bush’a güven mektubunu sunarak görevine başlayan ve Amerikan başkentinde kesintisiz 5 yıl büyükelçi olarak kalan Nûnû, sadece Bahreyn’in değil bütün Arap dünyasının ilk Yahudi büyükelçisiydi.

Hudâ Ezrâ İbrahim Nûnû’nun ABD’de geçirdiği yıllar, ona ülkenin Yahudi lobileriyle, iş adamlarıyla ve karar mekanizmalarıyla yakından temas kurma imkânını verdi. Kral Hamed ve çevresi de, onun açtığı bu kanalları kullanarak Bahreyn’in hem Ortadoğu’da hem de uluslararası arenada kendisine daha sağlam yer edinmesine çalıştılar, bunu büyük ölçüde başardılar da. Körfez’in en küçük ülkesi ve minik bir ada devleti olan Bahreyn, böylece fiziksel büyüklüğünden daha fazla bir anlam kazanmaya başladı.

Bahreyn yönetimi, İsrail’in kurulduğu 1948 öncesinde ülkedeki sayıları 600 kadar olan Yahudi cemaatinin bütün üyeleriyle oldukça yakın ilişki içinde olagelmişti. 1948’de ve Kudüs’ün İsrail tarafından işgal edildiği 1967’de saldırıya ve tacize uğrayan Bahreyn Yahudi cemaati, mensuplarının çoğunun İsrail’e göç etmesiyle sembolik bir rakamdan ibaret kaldı. Günümüzde, tamamı başkent Manama’da yaşayan 50 civarında Bahreynli Yahudi bulunuyor.

Hudâ Ezrâ İbrahim Nûnû’nun ailesi, dindaşları İsrail’e göç ederken, Bahreyn’den ayrılmayı hiç düşünmemişti. Irak kökenliydiler ve Arap gelenekleri kuşaklar boyunca aileyi şekillendiren ana kültürel motifti. Huda Ezrâ’nın dedesi İbrahim, 1934’te Manama Belediye Meclisi’nde üye olarak görev yapmış, sonrasında aile siyasetle hep içli-dışlı olmuştu. Hudâ’nın kuzeni İbrahim Davud Nûnû da 2000’de Bahreyn Şûrâ Meclisi’ne tayin edilmişti.

Taha Kılınç

Tamamı için: https://www.yenisafak.com/yazarlar/tahakilinc/korfezde-bir-ada-2051872

 

  • BU AHLAK DERSİ VERİLİRKEN ‘YAHUDİ DÜŞMANLIĞI’ GİBİ GRUP ENDEKSLİ İNSAN DÜŞMANLIĞI YAPMAK NE KADAR AHLAKİ VE İSLAMİ?

Çünkü ortada kuru kuruya din kılıfı da kullanılarak oluşturulmuş bir kin var. Bu kin o kadar büyük ve şiddetli ki, konu Yahudi düşmanlığına da dönüşmüş durumda.

Bu konuda sosyal medya paylaşımlarını burada yazmaya utanıyorum ve benim ahlakım el vermiyor. Ancaaak, bu paylaşımları yapanlar, ahlak adına bunları yazıyorlar ve ilave ediyorlar: ‘Toplumda ahlak çok önemlidir…’ Ve buna ilaveten her türlü küfrü, aşağılamayı ve ahlak dışı kelimeleri de sıralıyorlar.

Ahlak dersi verilmeye çalışırken, ahlaksızca tutum içinde küfürlü sözler kullanmak acaba ne kadar ahlakidir?

Bu ahlak dersi verilirken ‘Yahudi düşmanlığı’ gibi grup endeksli insan düşmanlığı yapmak ne kadar ahlaki ve İslami?

Paylaşımlarda küfür etmekle, aşağılayıcı sözlerle, Lut kavminden ve hadislerden örnekler vererek tel’inle (lanet okuma) hangi çözümün gerçekleşeceğini düşünüyorsunuz, çok merak ediyorum…

Sinan Eskicioğlu

Tamamı için: http://www.ocakmedya.com/ocak_yazar/2019/07/01/almanyada-ve-dunyada-pride-2019/

 

  • FİLİSTİNLİLERİN BAHREYN’DEKİ KONFERANSA KATILAN BİR AVUÇ FİLİSTİNLİ İŞ ADAMINDAN BİRİNİ BATI ŞERİA DÖNÜŞÜ TUTUKLAMASI, EN KÖTÜ DÜŞMANLARININ YİNE KENDİLERİ OLDUĞU YÖNÜNDEKİ BİLİNDİK TEZİ GÖRÜNÜŞTE PEKİŞTİRMELERİNDEN BAŞKA BİR İŞE YARAMADI

Haaretz’in tanınmış isimlerinden İsrailli gazeteci Anshel Pfeffer’in kaleme aldığı gibi çalıştay barış getirmeyebilir ancak İsrail’le ilişkilerin kademe kademe normalleşmesi “Bahreyn’deki etkinliğin neden bu kadar önemli” olduğunu açıklıyor.

Bu mesele The Independent’ın New York’un önde gelen hahamları arasında yer alan ve Körfez ülkelerini İsrail’le daha da yakınlaştırmak için çalışmak üzere yakın zamanda Bahreyn Kralı Hamad’ın özel danışmanı olarak atanan Marc Schneier’la yaptığı bir röportajda da yankı bulmuş; Schneier çalıştay için “tarihi” ifadesini kullanmıştı.

Ancak bunun ötesinde ortada farklı bir normalleşme var: Yeni normalin normalleşmesi.

İsrail-Filistin çatışmasını devlet olma, işgal, abluka ve mülteciler gibi (Greenblatt’ın da kapı dışarı ettiği) “tartışılmaktan bitap düşmüş konular” olmadan ele almak, Körfez dahil yabancı ülke liderleri için normalleşmenin ölçütü haline geldi.

Gerçekten de İsrail hakkında konuşmadan ve onun oynadığı rolden hiç bahsetmeden krizi tartışmak da normalleşmeydi.

Tony Blair (Trump yönetimi yetkililerinin kullanmayı reddettiği bir ifade olan) iki devletli çözüm ihtiyacından bahsedip abluka yüzünden Gazze’de yaşanan insani krizi tarif edince meseleye atlayan Kushner bu durumdan Filistinlileri suçladı. Kushner vahim durumun “kötü liderlik ve bunun neticesi olarak uygulanan yaptırımlardan kaynaklandığını” söyledi.

“İsrail” kelimesinin idareli kullanıldığı görülüyor.

Filistinlilerin Bahreyn’deki konferansa katılan bir avuç Filistinli iş adamından birini Batı Şeria dönüşü tutuklaması, en kötü düşmanlarının yine kendileri olduğu yönündeki bilindik tezi görünüşte pekiştirmelerinden başka bir işe yaramadı.

Anlaşılan o ki Salih Ebu Mayala Filistin yönetiminin istihbarat güçleri tarafından sorgudan geçirildi. Greenblatt bu kişinin serbest bırakılmasıyla ilgili pazar sabahı bir tweet attı.

Tesadüf bu ya Greenblatt konferanstan kısa bir süre sonra Kudüs’e döndü.

Barış çalıştayı sonrası ilk eylemlerinden biri, pazar günü Doğu Kudüs’te İsrailli bir yerleşim projesinin ikinci resmi açılış törenine katılmak oldu. İsrailli bir sivil toplum örgütünün eleştirisine karşılık da “Barış yalnızca hakikatin üzerine bina edilebilir” tweet’ini paylaştı.

Yeni normal bu.

Bel Trew

Tamamı için: https://www.independentturkish.com/node/47346/yazarlar/jared-kushner%E2%80%99%C4%B1n-ortado%C4%9Fu-bar%C4%B1%C5%9F-%E2%80%9Cplan%C4%B1%E2%80%9D-kuru-g%C3%BCr%C3%BClt%C3%BCden-ibaret

 

  • TRUMP YÖNETİMİ’NİN İRAN’DAKİ TEOKRATİK REJİMİ YIKMAK VE (ŞAH DÖNEMİNDEKİ GİBİ) ABD VE İSRAİL’E YAKIN BİR REJİM KURMAK İSTEDİĞİ SIKLIKLA ÜZERİNDE DURULAN BİR HUSUSTUR

Daha önceki bazı yazılarımda da vurguladığım gibi, geçmişte Vaşington-İran ilişkileri her dönemde “kötü” olmamıştır. Tam tersine İran’daki 1979 rejim değişikliğinden önce, Şah döneminde İran, Vaşington’un bölgedeki “en yakın” ve “en önemli” müttefikidir. Şah döneminde Vaşington, İran’ın bölgesel politikalarının en “hararetli” destekçisi olmuş, İran’a büyük ölçüde silah satmıştır.

İran, Şah’ın kendi halkından çekinmesi nedeniyle resmiyete dökülmediyse de, bu dönemde İsrail’in en yakın bölgesel destekçisi olmuş, aralarında diplomatik ilişki olmasa da Tahran ile Tel Aviv arasındaki bağlar hızlı bir şekilde artmıştır. Bu dönemde İran, ABD ve İsrail arasındaki ilişkiler üç ülkenin istihbarat örgütlerinin ortak operasyonlar düzenlemesine kadar varmış; İran, İsrail’in tüm petrol ihtiyacını karşıladığı gibi, İran petrolü İsrail üzerinden (Kızıldeniz’den) Akdeniz’e boru hattıyla taşınmıştır.

Doğal olarak, yeniden “büyük” İran’ı yaratalım derken Başkan Trump’ın Şah dönemindeki İran’ı düşündüğü akla gelmektedir. Her ne kadar Trump Yönetimi açıkça kabul etmese de, Vaşington’un esas amacının Tahran’da bir rejim değişikliği olduğu bilinmektedir. Trump Yönetimi’nin İran’daki teokratik rejimi yıkmak ve (Şah dönemindeki gibi) ABD ve İsrail’e yakın bir rejim kurmak istediği sıklıkla üzerinde durulan bir husustur.

Başkan Trump’ın “yeniden büyük İran’ı yaratalım” derken yeniden ABD ile ittifak içinde olan “eski İran’ı” düşündüğünü tahmin etmek zor olmasa da, Trump Yönetimi’nin İran konusunda “açıklanan amacı” İran’ı tekrar masaya oturtmaktır. Vaşington, İran’dan yeni bir nükleer anlaşma için masaya gelmesini talep etmekte; İran’ı yeni bir nükleer anlaşmayı imzalamaya zorlamaktadır.

Oğuz Çelikkol

Tamamı için: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/oguz-celikkol/yeniden-buyuk-iran-41261088

 

  • Netten okumalar
  • MUSEVİ MARKO YILLAR SONRA MİLAS’TA

https://www.birgun.net/haber-detay/musevi-marko-yillar-sonra-milasta.html

  • GALATA’DA GECE GEZİNTİSİ 2003

https://vimeo.com/17370755

  • MEXİCO CİTY’NİN YAHUDİ TARİHİNİ KORUMAK - ÇEVİRİ: NESİ ALTARAS

http://www.avlaremoz.com/2019/06/28/mexico-citynin-yahudi-tarihini-korumak/

  • GAN HASHLOSHA NEDEN ISRAEL’İN EN ETKİLEYİCİ YERLERİNDEN BİRİ ? – MALKA AZARYAD

https://www.turkisrael.org.il/single-post/2019/06/26/Gan-HaShlosha-Neden-Israel%E2%80%99in-En-Etkileyici-Yerlerinden-Biri--1

  • MUSEVİ MEZARLIĞI ZAMANA YENİK DÜŞTÜ

 

http://ilksesgazetesi.com/haberler/guncel/musevi-mezarligi-zamana-yenik-dustu-72818

 

  • KRİSTOF KOLOMB ASLINDA BİR KATOLİK DEĞİL YAHUDİ MİYDİ?

https://nereye.com.tr/kristof-kolomb-aslinda-bir-katolik-degil-yahudi-miydi/

 

Takılan tweetler

Okşan Svastics (Viyana Anahtarı)‏ @OSvastics 29 Haz

Osmanlı Yahudilerinin ayrı bir bölümü var Viyana’nın en büyük Yahudi mezarlığında. Gezenler için hayati tehlike olduğundan, şimdi kapalı ama çalışmalar sürüyor. Yakında 1784’te açılmış, 100 yıl sonra kapanmış ve Naziler’in tahrip ettiği mezarlıktaki hikâyeler herkese açık olacak.

 

 

Istanbul&Tel-aviv  @Atheistjewish 25 Haz

“İmamoğlu Israel sayesinde geldi”. Oyunun büyüklüğü fena abi” diye muhabbet açtı taksici... Bende sürdürüyorum. Eğlenceli evet.

Istanbul&Tel-aviv  @Atheistjewish 25 Haz

Can alıcı soruyu sordum. İstanbul’da kaç Yahudi yaşıyor sence patron diye . 300.000 civarı imişiz. Bana da bir özgüven geldi !!

 

Bryan Kirschen‏ @LadinoLinguist 25 Haz

Vos interesa la liturjia sefaradia o djudeoespanyola? La @SephardicBrothe tiene un (muevo) sitio maraviyozo ande se puede eksplorar este mundo poko konosido. Vos enkorajo de vijitar la pajina i ambezarvos un pokitiko: http

https://zemirot.org/

 

Feyyaz Özer‏ @feyyazozer7 27 Haz

"Bir zamanlar İstanbul 'da İspanyolca gazete yayınlanırdı" noktasından hareketle Sefarad kültürü bize her zaman çok özgün gelmiştir ama Doğu Avrupa musevilerinin Yidiş kültürü de bir o kadar tetkike değer olmalı. Son Saati hazırlayanlara kalbî teşekkürler.

 

Remzi Çetin‏ @remzzicetin 30 Haz

Ekrem Imamoğlu, Israil basınında... Ülkenin en çok satan gazetelerinden "Yediot Aharonot"(Son Haberler) gazetesiyle yaptığı özel röportaj, Israil'in ilk iş gününe denk gelen "Yom Raşon" (Pazar) gününde okura sunulmuş... Özel haberin sahibi gazeteci Tülin Daloğlu... @TulinDaloglu

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün