Altın Sigi: Freud

Annesinin ölünceye kadar “Altın Sigim” olarak seslendiği kişi 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden biri olan Freud’dur. Freud’un bilime en büyük katkısı insan zihnini araştırmak için yeni bir yol sunmasıydı. Freud’un aşk, dil, iktidar, insan gelişimi, ölüm hakkındaki kuramları tüm dünyada incelendi ve psikolojiden tutun antropolojiye, edebiyata, felsefeye kadar birçok disipline uygulandı.

Yaşam
6 Mart 2019 Çarşamba

Jilda Abravay

 

Freud’un zihinsel hastalıkların tedavisi için geliştirdiği psikanaliz yöntemi dünyada hem çok tehlikeli bulunmuş hem de tamamen işe yaramaz olarak nitelendirilerek eleştirilmişti. Özellikle çocukların cinselliği ve içgüdüleri hakkında kaleme aldıkları kamuoyunu dehşete düşürmüş ve yarattığı modeller sebebiyle de kendisi çoğu zaman suçlanmıştı.

Tam adı Sigusmund Scholomo olan Freud 6 Mayıs 1856’da dar gelirli Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Morovya’da dünyaya geldi. Morovya, Çek Cumhuriyeti sınırları içerisinde, 5000 nüfuslu ufak bir kasabaydı. Sonraları Viyana’ya taşınana kadar ailesiyle beraber 5 yaşından 82 yaşına kadar hayatını orada sürdürmüş olmasına rağmen Viyana’yı asla sevmediğini dizelerinde ifade etmişti. Üstelik Freud Yahudilere olan düşmanlıkla o günlerde de sıklıkla baş etmeye çalışmıştı.

Zıt kutup ebeveynler, kalabalık aile

Freud’un anne ve babası, birbirlerine zıt kutup olan ebeveynlerdi. Annesi Amelia güzelliğiyle gurur duyan, kuvvetli, tutkulu bir kadın iken babası Jacob aksine, dengeli ama etkisiz bir adamdı. Bugünün psikoloji dünyasına ismini kazımış Freud’un etkili bir kişiliği olmasını annesinden etkilenerek geliştirdiğini söylemek mümkün. Freud zayıf olarak algıladığı babasını hayatı boyunca hiçbir zaman idol olarak kabul etmemiş ve bu yüzden tarihten ve kitaplardan sürekli okuduğu kahramanları kendini idol seçmişti. Halkını Mısır’da kölelikten kurtaran, Sina Dağında On Emri indiren Yahudi peygamberi Musa’ya ömür boyu hayranlık beslemişti.

Yedi kardeşin en büyüğü olan Freud küçük yaştan itibaren ışığıyla anne ve babasının gözdesi olmuş. Evlerindeki sıkışık şartlara rağmen, diğer kardeşleri bir odayı paylaşırken, Freud’un kendisine ait bir odası varmış. Okul hayatının büyük bölümünde sınıf birincisi olan Freud başarılı ve birçok dile hakim bir öğrenciydi. 20’li yaşlara geldiğinde hedefinde Viyana Üniversitesinde hukuk okumak vardı ancak okuduğu bir makaleden sonra fikrini değiştirerek bir bilim adamı, bir biyolog olmaya karar verdi. 1873 yılında tıp öğrencisi olarak kaydoldu. Kendisini tamamen okumaya adayan Freud okul bahçesinde gezinirken hocalarının heykellerine hayranlıkla bakar ve bir gün kendi heykelinin de olması için hayaller kurarmış. Bunun için önemli biri olmak adına bir bilmece çözmeye karar vermiş. Darwin Teorisi gibi çeşitli kuramları inceleyerek kendi fizyoloji çalışmalarını öne sürmüş.

1882 yılında Martha ile tanışan Freud, iki ay içinde nişanlandı. Ancak evlenmek isteseler de maddi imkânsızlıklardan beklemek zorunda kaldılar. Freud, Viyana Hastanesinde doktor olarak işe başladı. Çok kıskanç olan nişanlılar sürekli mektuplaştılar. Freud özellikle Martha’nın hayatına birçok kısıtlamalar getirdi; buz pateni kaymasını yasakladı, ama en önemlisi Yahudi kimliğinden vazgeçmesini istedi. Freud ölene dek Martha, hiçbir Yahudi ritüelini yerine getirememişti.

Freud uzun yıllar Viyana ve Paris’te farklı tedavi metotlarını çalıştı. Hipnoz teorilerini özellikle klinik kariyerinde kullanmış olsa da bu teknik sonraları tüm dünyada popülaritesini kaybetti. Tedavilerinde, elektrik terapisi olan faradizasyonu kullandı; hastanın vücuduna elektrik akımı yollayarak tedavi etmeyi amaçladı.

1890’larda Freud artık tanınmış bir doktordu. 47 yıl aynı sokak ve binada oturan Freud Ailesi, Nazilerden kaçmaları gerekene kadar evlerini terk etmediler. Çocuklarıyla gurur duyan, ilgili bir baba olan Freud hayatı boyunca haftada altı gün yoğun bir tempoda çalıştı.

1896’da babasını kaybeden Freud,  ilişkilerinin mesafeli olmasına rağmen oldukça üzülmüş ve etkilenmişti. Bu etkilenmenin sonucunda en önemli eserlerinden biri olan ‘Rüyaların Yorumu’ ve tüm hayatı boyunca sürdürdüğü kendi psikanalizi adlı eseri ortaya çıkmıştı.

Londra’ya kaçış

1938’de Viyana’dan ayrılıp Londra’ya giden Freud son kitabı ‘Musa ve Tektanrıcılık’ eserini burada yayınladı. Kitap, oldukça çok ses getirdi.

İlerleyen yaşında, ayrıca tüm rahatsızlıklarında, altı çocuğundan biri olan Anna kendisiyle sürekli özel olarak ilgilendi. Anna babasından çok şey öğrenerek ilerde tanınmış bir psikanalist oldu. Özellikle ilerleyen yıllarda Amerika’da şöhret olan Freud çenesindeki kanser sebebiyle 1900’lerinde başında kendisine takılan yapay çene sebebiyle büyük acılar çekti.

Hastalığı ilerleyen Freud son günlerde acılarından kurtulmak için doktoru ve kızının yardımıyla aşırı dozda morfin alarak 1939’da yaşama gözlerini yumdu. Yahudi adetlerine aykırı olsa da naaşı yakılarak evlerinde bir vazoya kondu. Eşi Martha ise ilk kez o cuma gecesi Şabat mumlarını yaktı.

Freud’un çalışmaları kusursuz değildi elbet ama çok ses getirmiş ve tüm dünyayı farklı düşünmeye itmişti. Bugün halen birçok meslektaşım terapist olmak yolunda önce kendi psikanalizlerinden geçerek bu adımları atarak ilerlemekteler.

Kendinize yapacağınız en iyi davranış ve sorunlarınıza en büyük katkı mevcut olandan kaçınmak yerine yüzleşerek çözümleme yoluna gitmek ve kendimizi tanımak olacaktır.

 

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün