Dönem filmi başyapıtı

Yorgos Lanthimos’un Venedik’ten Jüri Büyük Ödüllü ‘SARAYIN GÖZDESİ’ Oscar’da on dalda aday

Viktor APALAÇİ Sanat
6 Şubat 2019 Çarşamba

Lanthimos, ustası olduğu kışkırtıcılığının yanında eğlendirici de olabileceğini, bu çağdaş yaklaşımlı dönem filmi komedisinde kanıtlıyor. İlk kez tarihi bir konuyu işleyen Yunanlı yönetmen, bu kostüm dramalı denemesinden yüzünün akıyla çıkmayı başarıyor. Filmlerinin ana teması olan ‘iktidar’, bu kez üç kadın kahramanı arasında sürekli el değiştirirken, tekinsiz bir dünya inşa etme alışkanlığını bu filmde de sürdürüyor. Güç ilişkileri üzerine kurulu senaryoyu Lanthimos, sert, kışkırtıcı ve alaycı bir üslupla beyaz perdeye aktarıyor. Film, sadece üç müthiş kadın oyuncusu için izlenmeyi hak ediyor.

Son Venedik Film Festivali’nden Jüri Büyük Ödülü ile ayrılan ‘Sarayın Gözdesi/The Favourite’, bu yıl Altın Küre, Bafta ve Oscar’da En İyi Film dalında aday gösterildi. Yunan sinemasında Théo Angelopoulos’un veliahdı gözüyle bakılan Yorgos Lanthimos’un ilk tarihi filmi ‘Sarayın Gözdesi’, dönem filmine çağdaş yaklaşımıyla şaşırtan bir komedi.

Bu film Yunanlı yönetmenin kariyerinde bir kilometre taşı hüviyetinde. Kariyerinin birbirine benzer ilk altı filminde şok edici, eleştirel, kışkırtıcı ve özgün yapıtlara imzasını atan Lanthimos, ‘Sarayın Gözdesi’ ile kendini tekrarlamaktan hoşlanmayan, değişik türlerde film yapabilen, risk almaktan kaçmayan bir yönetmen olduğunu kanıtlıyor.

Önceki filmlerinde ‘iktidar’, ‘Köpek Dişi’nde otoriter aile reisinde, ‘Kutsal Geyiğin Ölümü’nde ameliyat hatasına kurban giden adamın intikam peşindeki oğlunda, ‘The Lobster’da bekar insanların kapatıldığı distopik otelin yöneticilerindeydi. ‘Sarayın Gözdesi’nde ise ‘iktidar’ üç kadın kahraman arasında el değiştiriyor.

Çarpık ve kendi içine kapalı dünyalı karakterleri ve bir babanın koyduğu absürt kurallarıyla şaşırtan ‘Köpek Dişi/Kynodontas’ (2009) ile ilk çıkışını yapan, her filmiyle hayranlarını ters köşeye yatıran Lanthimos, ‘Sarayın Gözdesi’ ile birçok ‘ilk’e imzasını atıyor. Demirbaş senaristi Efthymis Filippou’dan ilk kez ayrı çalışan, başkasının senaryosu ile ilk kez bir dönem filmi yapan, konusunu gerçek bir hayat hikâyesinden ilk kez alan, bir kostüm dramasını ilk kez deneyen Yorgos Lanthimos, bu denemelerinden yüzünün akıyla çıkmayı başarıyor. Ancak sinemasının karakteristiği olan tekinsiz bir dünyayı işleme alışkanlığını bu son filminde de sürdürüyor. Absürt karakterleri eşliğinde, ince bir mizahla düzen eleştirisi huyundan vazgeçmeyen Lanthimos, bunaltıcı, içe kapalı atmosferli mizanseniyle övgüyü hak ediyor. Bu filminde kamerasını Fransa ile Veraset Savaşı’nı sürdüren 18. yüzyıl başlarındaki İngiltere’ye çeviren yönetmen, Kraliçe Anne dönemindeki saray entrikalarını, kıskançlıkları ve ihanetleri içeren müstehcen ve iğneleyici bir öykü anlatıyor.

Guttan mustarip Anne (Olivia Colman), devleti yönetme kapasitesi olmayan, zayıf karakterli, obur, sağlıksız bir kadındır. Lezbiyen ilişki yaşadığı kuzini Marlborough Düşesi Sarah Churchill (Rachel Weisz) tarafından yönetilmeyi kabullenen Anne’in yazgısı, diğer bir aristokrat kuzini olan Abigail’in (Emma Stone) saraya hizmetçi olarak gelmesiyle değişir.

LANTHİMOS KENDİNİ GELİŞTİRİYOR

Son derece zeki ve kurnaz bir kadın olan Abigail’in, Sarah’ın bütün kozlarını elinden almak, Anne’in gözdesi olmak için verdiği amansız rekabeti, güç dengelerinin değişimini film, hırs, aşk ve hasetten güç alan saray entrikaları eşliğinde anlatıyor.

İki İngiliz senarist, konusu sarayın kapalı kapıların ardındaki küçük odalarında geçen filmde, tarihe ve iktidar hırsına dair ilginç şeyler söylüyor. Deborah Davis- Tony McNamara ikilisi bu başarılarıyla yılın Altın Küre, Oscar ve Bafta yarışmalarında En İyi Özgün Senaryo dalında ödüle aday gösterildiler. Bu müthiş kraliyet entrikasını eleştirmenler, Stephan Frears’in ‘Tehlikeli İlişkiler’ine, Mankiewicz’in ‘All About Eve’ine, Tarantino’nun ‘Jackie Brown’una, Netflix’in ünlü dizisi ‘Crown’una yakın buldular. Variety dergisi ise filmi ‘kusursuz kesimli bir pırlanta’ olarak değerlendirdi.

Lanthimos, ustası olduğu kışkırtıcılığının yanında eğlendirici de olabileceğini ilk kez bu komedi başyapıtında gösteriyor. Filmde kraliçenin sağlığı bozulurken, iktidar hırsı, aşk ve hasetten güç alan entrikalar başımızı döndürür. Filmin ilk yarısında Kraliçe üzerinde mutlak bir etki kuran Sarah Churchill, kullandığı taktikleri zekâsıyla geliştiren Abigail’in Anne’ı etkilemesiyle, iktidarı kaybeder gibi oluyor. İsyan noktasına gelen Anne, kraliçe olduğunu hatırladığında iki kuzinini sindirmeyi başarıyor.

Mantık kurallarını zorlayan sert ve kışkırtıcı üslubuyla Avusturyalı usta Michael Haneke’nin filmlerini akla getiren ‘Sarayın Gözdesi’, yenilikçi ve modern bir dönem filmi.

Senaryosunun ilk versiyonu, 20 yıl önce tarihçi Deborah Davis’in dönemin arşivleri üzerine yaptığı uzun soluklu çalışmalar sonucunda yazılmış. On yıl önce bu senaryo taslağının beyaz perdeye aktarılma görevi kendisine teklif edildiğinde, Lanthimos senaryonun gözden geçirilip geliştirilmesini şart koşmuş.

Bu konuda deneyimli Avustralyalı televizyon dizisi yazarı Tony McNamara’nın kadroya katılmasıyla filmin senaryosu son halini almış.

Lanthimos güç ilişkileri üzerine kurulu senaryoyu, tarihi bir konuyu anlatmayı amaçlamayan bir yorumla, kendi kışkırtıcı sinema tarzına uyarlayarak perdeye aktarmayı tercih ediyor. Yönetmen her filminde yaptığı gibi izleyicisini ikna etme konusunda özel bir çaba sarf etmiyor: Örneğin ‘Köpek Dişi’ndeki despot babanın, ‘Kutsal Geyiğin Ölümü’ndeki suçluluk duygusu içinde kıvranan cerrahın, ‘The Lobster’daki bekarlara absürt kurallar uygulayan yöneticilerin davranışları hakkında ikna edici sebep gösterilmemişti.

KALİTELİ BİR KADIN FİLMİ

‘Sarayın Gözdesi’ ile ilk kez bir kadın filmi yapan Lanthimos’un üç müthiş aktrisi, yılın en kaliteli oyuncu kadrosunu oluşturmuşlar.

Kendine güveni olmayan, kaybettiği çocuklarının neden olduğu travmayı atlatamayan, lezbiyenliğini gizlemeyen, oburluğunun getirdiği gut yaralarının acısıyla kıvranan, şımarık, bencil, dengesiz kraliçe Anne’ı canlandıran Olivia Colman şaşırtıcı bir performansa imzasını atmış.

Lanthimos ile evvelce ‘The Lobster’da (2015) çalışan 44 yaşındaki İngiliz aktris, son Venedik Film Festivali’nde En iyi Kadın Oyuncu, Volpi Ödülü’nü, 2019 Altın Küre En İyi Aktris Ödülü’nü kazandıktan sonra, adayı olduğu Oscar’ın en büyük favorisi. 2006’da ‘The Constant Garner’ ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar ve Altın Küre Ödülleri sahibi Rachel Weisz, filmde Sarah Churchill’i başarıyla canlandırıyor.

1938’de İngiltere’ye göç eden Macar Yahudi’si bir ailenin 48 yaşındaki kızı olarak R. Weisz, Altın Küre’den sonra Oscar’da da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerine aday gösterildi.

2017’de ‘La La Land’ ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ının galibi, 30 yaşındaki Amerikalı aktris Emma Stone, filmde Marlborough Düşesi’nin tahtına göz diken genç ve haris kuzini Abigail’de müthiş performansıyla izleyiciyi büyülüyor. Bu rolle E. Stone Altın Küre ve Oscar’da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerine aday gösterildi.

Öyküde önemli rolleri olmayan erkek oyuncular arasında bir tek Nicholas Hoult öne çıkabiliyor. ‘Mad Max’ten hatırladığımız İngiliz aktör, filmde Lordlar Kamarası üyesi Harley’i canlandırıyor. Yazımı, sinema ve video yönetmeni-yapımcı-senarist Yorgos Lanthimos’un (45) kariyerini hatırlatarak bitireceğim. Reklam ve video klip yönetmenliğinden sinemaya geçip ilk uzun metrajlı filmini 2005’te ‘Kinetta’ ile yaptı.

Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünün En İyi Film Ödülü’nü kazanan ‘Köpek Dişi’ (2009) ile Yunanlı yönetmen takip edilmesi gereken sinemacılar arasına girdi. İki yıl sonra ‘Alpler’ ile Venedik’te En İyi Senaryo Ödülü’nün sahibi oldu. İlk kez uluslararası bir oyuncu kadrosuyla İngiltere’de çevirdiği ‘The Lobster’ (2015), Cannes’da Jüri Ödülü kazandı, En İyi Senaryo dalında Oscar’a aday gösterildi. Bu ödülü iki yıl sonra yeni filmi ‘Kutsal Geyiğin Ölümü’ ile Cannes’da kazandı. Son Venedik Film Festivali’nden de eli boş dönmedi; ‘Sarayın Gözdesi’ (ikincilik ödülü sayılan) Jüri Büyük Ödülü’nü kazandıktan sonra Oscar’a 10 dalda aday gösterildi.

Yorgos Lanthimos Oscar Ödülleri’nin dağıtılacağı 24 Şubat gecesi kişisel üç adaylığı için sahneye üç kez çıkma şansına sahip. Bu, yeni sayılabilecek 13 yıllık sinema kariyeri için büyük bir başarı sayılır.

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün