Eski Mısır’da İsrailoğulları

Eski Mısır’ın Kanaan kavimleriyle ve Mısır’a göç eden birçok Semitik halklar ile ilişkileri vardı. Her Pesah (Hamursuz) Bayramında Yahudiler, Mısır’dan, esaretten kaçışları ve Kızıldeniz’i mucizevi bir şekilde aşarak İsrail ulusunu oluşturduğu anlatıyı (Agada) okurlar.

Yusuf BESALEL Kavram
21 Kasım 2018 Çarşamba

Antik çağlarda Mısır dünyanın ekmek sepeti olarak biliniyordu. Nil Nehrinin yıllık taşkınları, zengin hasatlar sağlıyordu. Açlık komşu ülkelerde baş gösterince, açlıktan kıvranan halklar, sık sık Mısır’ın bereketli topraklarına göç ederdi. Arkeolojik kayıtlar açık bir şekilde en azından bu halklardan bir kısmının Semitik kökenli olduğunu ve özellikle Kanaan’dan geldiğini kanıtlamakta.

4000 yılı aşkın bir süre önce, Semitik halklar, Filistin’deki çölleri aşıp Mısır’a girdi. Büyük Rahip II Khnumhotep’in mezarı, MÖ 20. yüzyılda Semitik tüccarların ölülere takdimlerde bulunduğunu sergileyen bir sahneyi taşımakta. Bu Semitik insanların bazıları Mısır’a tüccar ve göçmen olarak gelmişti. Diğerleri, savaş esirleriydi. Ayrıca kendi halkları tarafından esir olarak satılanlar mevcuttu. Bir papirüste, önde gelen zengin bir Mısırlı kişinin 77 esiri olduğu ve bunların 48 tanesinin de Semitik kökenli olduğundan bahsedilmekte. Nitekim yaklaşık 3700 yıl evvel Orta Kraliyet Dönemi’nde, Kanaanlılar mutlak bir güç kazanmışlardı. Aşağı Mısır Krallığında Kanaanlı firavunlar yönetimi ele geçirmişti. Yukarı Krallığı ise Mısırlılar yönetmekteydi. Bu Kanaanlı firavunlar arasında Yakup adında gizemli bir kişi de vardı. Bu isim, Mısır’da Kanaan’da, Sudan’da ve Hayfa’da Şikmona’da keşfedilen 27 belgede yer almakta. Mısır’da yerleşen ve Tora’da adı geçen ata peygamber Yaakov’un bu döneme ait olduğu düşünülebilir.

HİKSOSLAR DÖNEMİ

Zaman içerisinde Kanaanlı yöneticiler, MÖ 1650’den evvel Mısır’a yerleşen gizemli bir toplum olan Hiksoslar tarafından Mısır’dan kovuldu. Hiksoslar, Güney Krallığı’nı Avaris kentinden yönetmeye başladı. Hiksoslar konusunda tartışmalar mevcuttur. Fakat ağırlık olarak, Hiksosların Lübnan veya Suriye bölgesinden geldiği kabul edilmekte. Bazı bilim adamları ise II. Khnumhotep’in mezarında yer alan Semitik tüccarların, aslında Hiksoslar olduğunu iddia etmekte. Hiksosların yönetiminde Delta’daki Kanaan halklarının nüfusu arttı ve birbirlerine kenetlendiler. Antik Avaris’teki (Tell El-Dab) buluntular da bunu kanıtlamakta. Kanaanlıların mevcudiyeti toprak kapların niteliği ile desteklenmekte. Bu kapların gerek şekli, gerekse kimyasal yapısı bunların Filistin’den türediğini ortaya koyar. Keza o dönemde Avaris’de ölülerin gömülme ritüeli de Kanaanlılara özgüdür.

Zamanla Hiksoslar da ortadan kayboldular. 30 yıllık bir kan davasından sonra Teb Kralları,  I. Ahmose (MÖ 1539 – MÖ 1544) ile başlayarak Avaris kentini ele geçirdiler, Alt ve Üst Krallıkları tek bir devlet halinde örgütlediler. ‘Yeni Krallık’ Hiksoslar, Güney Kanaan’a Sina yolu ile sürüldüler.

Romalılar döneminde yaşamış olan ünlü Yahudi tarihçi Josephus Flavius, Hiksosları İsrailoğulları ile özdeşleştirmekte, bir Mısırlı yazıcıya ve rahip Manethos’a istinaden, bunların Mısır’dan kovulmaları ile yazdıklarının çerçevesinde Hiksosların Yeruşalayim’de yerleşmeden evvel çölde dolandıklarını belirtmekte. Bazı bilim adamları da Exodus’ün (Çıkış) Hiksosların kovulması ile ilgili kadim hatıralar konusunda olduğuna inanmakta. Diğerleri de olaydan yüzyıllar sonra yazılmış olan Manethos’un öyküsüne kuşku ile yaklaşmakta. Ayrıca Hiksoslar Mısır’dan kovulan hükümdarlardı, köle değildiler ki… Netice de bunlar Pesah Agadası (Hamursuz Bayramı Öyküsü)  için pek olası bir kaynak arz etmemekte. Buna karşın, başka bir bilim adamları ekolü, Exodus’ün Yeni Krallık döneminde ve yüzyıllar sonra cereyan ettiğini ileri sürmekte. Nihayet bazıları da, o milenyumda birbirine karışmış birçok ihraç ve benzeri olayın Pesah Bayramı Öyküsüne esas teşkil etmiş olabileceğine dikkat çekerler.

SAVAŞ TUTSAKLARI

Ahmose, sadece Hiksosları kovmakla kalmamıştı. Eski Mısır’ı bütünleştirmiş ve imparatorluğunu Kanaan ve Suriye’ye de yaymaya başlamıştı. I. Ahmose ve III. Tutmoses’in Mısırlı yazıcıları, doğuya yapılan harekâtlardan gururla bahsetmişlerdi. Bu harekâtlarda Mısır’a esir köleler getirilmişti. Bu konudaki tarifler, Pesah Agadası sahneleri ile tamamen uyum halindedir. Exodus’te belirtilen sahne, Mısır’ın doğu deltası ile ilgili olabilir. Nil Nehri burada her yıl taşar. Bu bölgede taş kaynakları yoktur ve sürekli olarak da çamur tuğlalardan inşa edilen yapılar tekrar çamur halinde eriyordu; taştan yapılmış mabetler dahi bu bölgede fazla dayanmıyordu. Dolayısıyla burada çalışmış kölelerden geriye fazla bir fiziksel kalıntı kalmamış olması da doğaldır. Ancak II. Ramses’den (MÖ 1303 - MÖ 1313) kalan bir deri tomar muhtemelen Kanaan ve Suriye’den getirtilmiş savaş tutsaklarının oldukça bariz bir görünümünü sergilemekte; bu da Tora’daki anlatımla oldukça bağdaşmakta. Bu tomar, 40 görevli esiri betimlemekte ve her biri 2000 tuğlalı bir kontenjan ile mükellef. (Bak. Çıkış 5:6) Başka Mısır papirüsleri ise III ve IV Anastasi Çıkış 5:7’deki gibi çamurdan yapılmış tuğlalarda saman kullanıldığını betimlemekte. “Eskisi gibi tuğla yapmak için saman toplayamayacaksınız. Bırakınız, onlar kendileri için saman toplasınlar.”

Yaklaşık olarak MÖ 1450’lerde yaşamış olan Vezir Rekhmire’nın mezarı ise, yabancı esirlerin Teb kentindeki Karnak’taki Amun Tapınağının atölye ve deposunun inşaatı için tuğla yaptığını resimlemesi ile meşhur olur. Bu esirler, “Majestelerinin Amun Tapınağında çalışmalar için tutsak olarak getirilenler” olarak kaydedilmişti. Semitler ve Sudanlılar, saman ve çamur getirmekte, bunları harmanlamakta, tuğlaları kalıplardan çıkarmakta, onları kurumaya bırakmakta ve her biri bir sopa taşıyan Mısır gözetmenlerin dikkatli gözleri altında bunların miktarını ölçmekteydiler. Bu resimler Çıkış 1:11–14; 5:1-21’deki tariflere uymaktadır. “Onların yaşamını; onlar sahada kil hamuru ve tuğlalarla köleliğin her şekli içinde çalışırken, daha da zor bir hale getirdiler.” (Çıkış 1:14a) Ayrıca İbrani kölelerin nasıl kamçının altında ıstırap çektikleri Bologna’da 1094 yılında bulunan bir Mısır papirüsünde de yer almakta; iki işçinin kendilerini dövdüğünden ötürü ustabaşılarının yanından nasıl firar ettiği anlatılmakta.

İsrailoğullarının Mısır’daki mevcudiyeti hakkında ipuçları

Sonuç olarak Semitik kökenli köleler oradaydı. Doğu Deltasındaki çamurlu ortam nedeniyle, hemen hemen hiçbir papirüsten eser kalmamıştır. Ancak zamanımıza intikal edebilenler ise kaybolan İsrailoğlulları hakkında başka deliller sağlayabilir.

Nitekim yaklaşık 3.200 yıl öncesinden intikal eden VI. Anastasi Papirisü, Mısırlı yetkililerin, Edom’dan gelen ve İsrailoğulları’nın Tanrı’sına ibadet eden Semitik kökenli göçerlerin, Tjeku’daki (Wadi Tumilat) sınır kalesini geçmelerine ve davarları ile birlikte Pithom’un göllerine doğru yol almalarına izin verdiklerini, tarif etmekte. Bundan kısa bir süre sonra İsrailoğulları, Mezenptah Taşı ile tarih sahnesine intikal ederler. Bu yazıtta, yazıların MÖ 1210’da yazıldığı açıkça belirtilmiştir. Bu durumda İsrailoğulları’nın Tanrı’sına ibadet edenler Mısır’dan Çıkış’ın oluştuğu varsayılan tarihten sonra da orada yaşamaya devam ediyor görünmekte. Bu kültürün mensupları daha da evvel orada yaşamış olabilirlerdi; bunun için kesin kanıtlar bulunmamakta ama bununla beraber bazı göstergeler de mevcut.

Manetho yazıtına göre, monoteizmin kurucusu Osaris idi. Bu kişi daha sonra Moses adını almıştı ve Akineton’un hükümdarlığında onu izleyenleri Mısır’dan çıkarmıştı. Akineton dinsiz bir firavundu ve çok tanrılığı (politeizm) yasaklamış olup, bunu tek tanrıcılıkla (monoteizm) ikame etmişti ve sadece güneşe (Aten) ibadet ediliyordu. 1987’de Fransız arkeologlarından oluşan bir grup; Aper - El veya Aperia adındaki, at arabalı savaşçıların birliğini yöneten ve  II. Ahmenotep’in  ve oğlu Akineton’un veziri olan bir adamın mezarını keşfettiler. Vezirin ‘el’ ile biten ismi, pekâlâ İbranilerin Tanrı’sının isimlerinden biri olan Elohim’i de çağrıştırabilirdi. Bu yorum da, İbranilerin 3.600 yıl evvel başlayan (MÖ 1543 - MÖ 1292) tarihinde 18. sülale döneminde Mısır’da bulundukları kuramını güçlendirmekte.

Ünlü İngiliz Ejiptolojisti (Eski Mısır bilimcisi) Sir Matthew Flinders Petrice, bunun tersi bir görüşü savunmakta. Akineton, İbranilerin monoteist görüşleri için bir katalizör görevi görmüş olup; Exodus, 19. sülale döneminde (MÖ 1292 – MÖ 1189) cereyan etmişti. (3.300 yıl önce).

Çıkış 12:37’e göre “600 bin yaya erkek, çocuklar hariç, Mısır’dan çıktılar.” Bunun uyarlanmış hali, Exodus’te 2 milyon kişinin yer aldığını ifade eder (bu da, Sayılar 1:46’dan uyarlanmıştır). Şayet Mısır’ı 2 milyon kişi terk ettiyse (ki Mısır’ın toplam nüfusu 3 ile 4.5 milyon olarak tahmin edilmiştir), bunun farkına varılmış olması gerekirdi ve Mısır’ın kayıtlarında yansımalıydı. Örneğin Heredot’un MÖ 480’de Yunanistan’ı 1 milyon Perslinin istila ettiğini belirtmesine dikkat etmek gerekir. Kuşkusuz birçok kadim hayatta olduğu gibi sayılar abartılmıştı. Ama hiç kimse de Yunanistan’ın istila edilmediğini iddia etmemektedir.

Öte yandan, Mısır bilimci Kenneth Kitchen ise şuna dikkat çekmekte; metindeki bin anlamına gelen ‘elef’ gene metin kapsamına göre değişik şeyler ifade edebilir; hatta bir grup / klan veya bir lider / şef anlamlarına dahi gelebilir. Kutsal Kitap’ın başka yerlerinde ise ‘elef’ in 1000 anlamına gelme olasılığı mevcuttur, Örneğin 1. Krallar 20:30’da Aphek’te bir duvarın yıkıldığından ve 27 bin adamın öldüğünden bahsedilmektedir. Şayet ‘elef’i lider olarak tercüme edersek, bu metin daha mantıksal olarak 27 subayın yıkılan duvar nedeniyle öldüğünü anlatmakta. Aynı mantığı izleyen bazı âlimler ise, aslında yaklaşık olarak 20 bin kişinin Exodus’te yer aldığını ileri sürmekte.

Vahşi tabiatta cereyan eden bir yolculuk hakkında delil yoksunluğu hiçbir şey kanıtlamamaktadır. Firar halindeki Semitik kökenli bir kitle, doğrudan delil olabilecek bir şeyleri geride bırakamazdı. Bu kişiler, kentler inşa edemezler, anıtlar inşa edemezler veya gölün kumunda ayak izleri bırakamazlardı. Bununla beraber Agada öyküsüne destek olabilecek bir malzeme de MÖ 13. yüzyıldan intikal eden ve bir papirüse yazılmış olan bir şiirde yatar. “Bağışıklığın güçlenmesi için tavsiyeler veya herkesin Tanrısı”. Bunun aslının çok daha eski olduğuna inanılır.

KAN NEHRİ

Yukarıdaki papirüs, Mısır’ı vebalar, kıtlıklar, şiddetli isyanlar ile betimler ve esirlerin yanlarına Mısır’ın zenginliklerini de alarak kaçtığı üzerine yoğunlaşır. Kısacası söz konusu papirüs, Exodus’ün öyküsünü, Mısırlıların açısından nehrin kana dönüşmesinden, davarın itlâf oluşuna, karanlığa dek anlatır gibi görünmektedir.

Ayrıca Mısırlılar, gerçekler rahatsız edici göründüğünde veya siyasal çıkarları ile örtüşmediğinde, tarihsel kayıtları tahrif edecek kişiler değildi. Ancak başarısızlıkları mabedin duvarları üzerinde yayınlamak da firavunların uygulaması değildi. III. Tutmosis, kendisinden evvel hükümdar olan Hathepsut’un anısını silmeye çalıştı. Bu kadın hükümdar ile ilgili yazılar silindi, hakkındaki anıtlar duvarlar ile çevrildi ve unutuldu; onun ismi daha sonraki kayıtlarda yer almamakta.

Üstelik Delta’daki yönetim ile ilgili kayıtlar tamamen ortadan kalkmış gibi görünmekte. Genel olarak Kutsal Kitap yazıcıları, gerçek öyküyü yorumlamış ama icat etmemiştir. Eskiler, gerçek öyküler üzerine kurulu bir propagandanın peri masallarından daha etkili olduğu biliyorlardı. Bir Vakanüvis, Kral A’nın bir kenti zapt ettiğini ve Kral B’nin yenildiğini kaydedebilirdi. Ancak bir kraliyet kayıtçısı tarafından, Kral B’nin bir tanrıyı gücendirdiği ve o tanrı tarafından cezalandırıldığı yazılırdı. Çünkü o tanrı Kral A’ya kentini ele geçirmesi için izin vermişti. Psikolojik açıdan ise, yazıcılar neden esaret ile başlamış olan bu denli mütevazı ve aşağılayıcı bir öyküyü yazmış olmalıydılar ki?

Yahudiler hariç hiç kimse toplumlarının tarihinin başlangıç öyküsünü bu kadar küçültücü ifadelerle tanıtmamıştır. İnsanların çoğunluğu, liderlerini kahramanlık eylemleri ile donatmayı, hatta doğrudan doğruya tanrılarıyla ilişkilendirmeyi yeğlerler.

Sonuç olarak, Exodus öyküsü tamamıyla bir iman meselesidir. Bu makale ile Pesah Agadası’nın tarihselliği veya Mısır’dan çıkan esirlere İsrail topraklarının vaat edildiği kanıtı esinlenemez. Bu makale ile sadece Exodus konusuna ilham verecek tarihsel kişilerin ve olayların mevcudiyeti kanıtlanabilir. Ancak gerçek, hayalden daha gariptir ve İsrail’in Tanrı’sına ibadet eden ve Mısır’da yerleşen göçerlerden biri olan İbrani köle Aper-el’in onlarla beraber çamurlarda yok olmadığını hatırda tutarak, Agada’ya saygı göstermek gerekir.

Kaynak: Bu makale, Philippe Bohstrom tarafından kaleme alınan ve 14 Nisan 2016’da Haaretz gazetesinde yayınlanan yazıdan çevrilmiştir.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün