Yeteri kadar Well misiniz?

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
17 Ekim 2018 Çarşamba

'Wellness’ kelimesi artık hepimizin dilinde. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur” atasözünün bir dengeyi çağrıştırdığı günler geride kaldı. Zira bedeni sağlam tutmak için yapılan çabaların artık akıl sağlığını zorlayıcı boyutta olduğu bir düzene toplum olarak girdik. İyi ve mutlu olmayı hedeflerken aslında tatminsiz ve takıntılı olduk. Herkes kafasında ufak da olsa bir çetele tutuyor. Yeteri kadar çiya tohumu yediyse, 20 bin adım yürüdüyse kişi o gün kendini daha çok seviyor. Ancak well ve fit olmaya hayatını yönlendirenlerin insan ilişkilerinde de sevgi ve hoşgörü kapsamını genişlettiğine dair bir bulgu görmüyorum. Aksine, wellness’a gönül verenler ile vermeyenler arasında uçurumlar oluştu. Wellness, ‘sağlıksız’ diye tarif edilen yaşamda takılan insanların doğru yola itildiği bir kapitalist düzene dönüştü.

Beden mabettir, iyi bakalım gibi masum bir anlayışın artık yetmediği wellness düzeninde yaşam tarzı pazarlanıyor. Yani ‘esenlik’ artık davranışlar bütünü olarak değil, kullanılan ürünler, yapılan seyahatler, gezilen mekânlar ile harmanlanarak ‘güçlü kadın’ ve ‘farkındalığı yüksek erkek’ olarak iki tema üzerinden paketlenip çeşitli ürünlere dönüştürülüyor. Tütsüler, detoks ürünleri, tatsız yeşil sıvılar, yoga pratiği, meditasyon her ne kadar yapana müthiş bir zevk veriyorsa da tıpkı kurumsal hayattaki gibi bazılarının hızlıca yükseldiği, diğerlerinin geride kalıp kendini bazen yetersiz, bazen öfkeli bazen de umutsuz hissettiği yeni bir düzen oluşuyor. O ortamlar da yine uzaklaşıp arınmak istenen hayattaki hırslara benziyor. Yani insan içini düzeltmedikçe 30 katlı binada da çalışsa, yoga minderinde bütün gün meditasyon da yapsa kendi özünde olduğu kişiden uzaklaşamıyor. Ofis ortamında hırçınlaşan, ancak daha sonra meditasyona gidip çilek sirkeli salata yiyen “Bu senin hatan değildi, kendini affetmelisin!” diyen insanların, o yeni eko sistemde de bir süre sonra kendini belli edeceğini düşünüyorum.

Bu konudaki hipotezim şu: Eski kapitalist sistemde, para harcayarak daha iyi bir yaşam şekli satın alınabileceğine dair bir algı yaratılırdı. Örneğin, daha büyük bir ev, daha lüks bir araba, iri pırlantalar, mutluluk aracı olarak hikayelendirilirdi. Gülen kadınlar, mutlu iş adamları bir özenme hissi yaratır, o hikayeyi yaşamak isteyenler gidip bu harcamaları yapardı. Direnen ve bunların gereksiz olduğunu düşünenler sistemce başarısız addedilirdi.

Şimdilerde de wellness’e direnenler yarışta geri kalma hissi yaşıyor. Wellness’ın hikâye gücü, mutlaka bizi sarıyor. Himalaya tuzu, organik şampuan… Zira maddi satın alımlarla rekabet etmek artık kimseyi tatmin etmez oldu. Aslında kimse artık maddi gücünden tam da emin değil… Artık çok basit biçimde iyi hissetmeye ihtiyacımız var. Ama kapitalizm, yine bir eko sistem yaratıyor maalesef, sadece sınıf farklılıklarının kriterleri değişti!

Gelir güvencesi olmayan toplum, kendini eski kapitalist düzendeki maddi gösterişten soyutlayarak başka gösterişlerle farklı ve üstün kılmaya çabalıyor. Bu da normalde mutlu sağlıklı ve normal olan insanların üzerinde yine baskı oluşturuyor. Kısacası, değişen bir şey yok…

Zeynep Özdoğan'ın Vesaire'de yayınlanan yazısından esinlenilmiştir.



Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün