Türk Yunan dostluğunun adası: Thassos

Yunanistan artık Türklerin en önemli turizm destinasyonu haline geldi. Thassos yani Taşöz de son yıllarda Türkler arasında gittikçe popüler olan bir Yunan adası. Karayolu ile gidilebilecek en yakın adalardan biri olması ve eşsiz doğası Thassos’un tercih edilmesinin nedenlerinin başında geliyor.

Cako TARAGANO Seyahat
10 Ekim 2018 Çarşamba

Yunanistan’a ilk yolculuğum dostluk treni Filia ile Selanik’e olmuştu. Melodik lisanından, yemeklerinden, müziğinden, danslarından kısacası kültüründen çok keyif almıştım. O seyahatten sonra hep Yunan adalarında bir tatili hayal ettim. Gündüzleri akvaryum misali cam gibi sularda yüzüp, akşamları tavernalarda rakı ve mezeler eşliğinde buzuki dinleyip sirtaki yapmayı çok arzulardım. Kısmet bu seneymiş. Haziran ayında evlenme yıldönümümüzü fırsat bilip İstanbul’a en yakın Yunan adası olan Thassos’a gitmeye karar verdik. Programımıza BTS grubumuzun kurucu üyelerini de dâhil ettik.

Bir cuma sabahı saat 5’te kontağı açıp yola koyulduk. Su gibi akan, tenha denebilecek şehirlerarası yolda üç saat gittikten sonra, köy kahvaltısı veren bir İpsala’ya yakın bir benzincide durduk. Keyifli kahvaltı sonrası yarım saat daha yol aldıktan sonra gümrüğe vardık. Şansımıza gümrük boştu, önümüzde iki – üç araç vardı. Türkiye sınırını 15 dakikada geçip Türk askeri ve bayrağına el salladıktan sonra Yunan gümrüğüne geçiş yaptık. Bu kez komşu bayrağını selamladık, askerine Yasas diye seslendik.

Varış noktamız Thassos Adasına arabalı vapurların kalktığı Keramoti Limanı idi. Yolu iyi bilmediğimizden biraz kaybolarak limana vardık. Şansımız burada da yaver gitti, varır varmaz geminin kalkacağı bildirildi. Hemen gişeden biletlerimizi alıp kendimizi gemiye attık. Güverte tatilcilerle doluydu. Herkesin elinde makineleri ile etrafı görüntülemeye çalışırken, martılar yol boyunca bize eşlik etti.

Arnavut asıllı olduğu öğrendiğimiz bir müzisyen akordeon ile ritim tutarken diğer eli ile trompetle Napoliten parçalar çaldı. Türk olduğumuzu duyunca sanki Türk şarkısıymış gibi bize hoşluk olsun diye ‘Ya Mustafa ya Mustafa’ adlı Fransızca şarkıyı çalıp bahşişi kaptı. Göz açıp kapayıncaya kadar 35-40 dakika geçmiş, Thassos’a varmıştık. Otelimiz Limenas’ta, gemilerin yanaştığı yere 5 dakikalık yürüme mesafesindeydi. Tam merkezde diyebileceğimiz Otel Timoleon’a çantaları bıraktığımız gibi önceden isimlerini not aldığımız beach’lere doğru yola çıktık.

MERMER PLAJI

İlk durağımız Marble Beach yani Mermer Plajı oldu. Yol mermer tozundan ve çakıl taşlarından dolayı çok kötü idi. Ancak plajı görünce karşılaştığımı manzara nefesimizi kesti. Mermer tozundan dolayı plaj bembeyaz, adeta karlar altında gibiydi. Su derseniz turkuazdan laciverte kadar tüm tonları barındırıyordu. Şezlonglara yerleştiğimiz gibi kendimizi Ege’nin serin sularına bırakarak yol yorgunluğumuzu atmaya çalıştık.

Plajın büfesinden soğuk bira, sandviç ve soğuk kahve frappe’lerle öğlen açlığımızı geçiştirdik. Plaj gösterişi olmayan ancak suyu ve manzarası ile harika bir plajdı. Biraz güneşlenip, biraz yüzüp dinlendikten sonra saat 6 gibi otele dönmeye karar verdik.

Tüm arkadaşlar odalarına çekilirken ben yeni yerler keşfetmek ve akşam yemeği için uygun bir taverna bulmak amacı ile sahilde dolaşmaya çıktım. Mythos Taverna adlı mekânı uygun görüp akşam için rezervasyon yaptım. Sonrasında otelimizin arkasına bakan çarşıyı keşfe çıktım. Hediyelik eşya satan dükkânlar, plaj ve yazlık kıyafetler satan mağazalar, restoranlar, dondurmacılarla dolu şirin ufak bir çarşı buldum.

Sözleştiğimiz saatte arkadaşlarla otelin kafesinde buluştuk. Yaptığım keşfi ve akşam yemeği için ayırttığım yeri anlatıp yola koyulduk. Tavernaya vardığımızda müzik başlamıştı bile. Az da olsa Türkçe konuşan şef garsondan masamızın buzuki çalan sanatçıya yakın olmasını istedim. Kırmadı, hemen yanı başında bir masa verdi bize. Cacikis, Grek salat, patlıcan salata gibi klasik mezelerden sipariş verdik. Ara sıcak sonrası ızgara ve tavadan oluşan kocaman bir deniz mahsulleri tabağı geldi. Bizim Yeni Rakı’ya en yakın bulduğumuz mavi etiket Barbayani marka rakı ise Stin İya Su nidaları ve buzukinin nağmeleri ile su gibi aktı. Buzuki eşliğinde şarkılara eşlik edip sirtakiler yaptık.

38. evlilik yıldönümümüz çok eğlenip keyif aldığımız bir şölen gibi geçti adeta. Gecenin geç saatinde otele dönmek yerine sahilde bir kahve içtik.

Sabah hava biraz bulutlu olsa da keyfimiz bozulmadı. Eşimle, herkesten erken kalkıp biraz sabahın sessizliğini yaşamak istedik. Uzun zamandır özlemini çektiğim Yunan adalarından birindeydim. Biraz yürüyüş biraz etrafı resimlemek amaçlı gezindik. Otele döndüğümüzde, mütevazı ancak bir kahvaltı için olmazsa olmazlarının bulunduğu açık büfeden bir şeyler alıp kahvaltımızı yaptık.

Sonrasında hedef otelden yaklaşık 45 dakika mesafede olan, adanın en meşhur plajlarından Aliki idi. Yine harika bir koy, harika bir deniz, harika bir plaj Aliki. Plaja inerken gördüğümüz manzaraya bayıldık. Su o kadar güzeldi ki her girdiğimizde bir saate yakın suda kaldık. Saat 3’e doğru hava kapatıp birkaç damla yağmur bırakınca doğru plajın restoranına geçtik. Snack bar tarzı atıştırmalık ve soğuk biralarla geçici yaz yağmurun dinmesini bekledik. Yemek bittiğinde güneş yine sıcak yüzünü gösterince kendimizi tekrar tadına doyamadığımız sulara attık. Akşamüstü istemeye istemeye plajdan çıkıp otele döndük. Burada geceleri uzun olduğundan akşam çıkmadan önce biraz dinlenmekte fayda var.

Akşam otelin kapısında buluştuğumuzda sıkı bir yağmur ile karşılaşınca çok yakınlardaki bir İtalyan restoranına koştuk. Yemeğin ardından otele yakın kafelerin birinde kahvelerimizi içip yatmaya gittik.

Pazar sabahı dinlenmiş, uykumuzu almış vaziyette kalkıp otele yürüme mesafesindeki Paradise Beach’a gittik. Yine inanılmaz bir sahil, inanılmaz bir su; taşlar tek tek sayılıyordu baktığınızda. Aslında birkaç değişik plaj notu almış olsak da deniz aynı deniz deyip günümüzü burada geçirmeye karar verdik. Öğlen güneşinin yakıcılığında, kafesinde yine Snack tarzı atıştırmalıklarla keyif yaptık.

YUNAN GECESİ

Thassos’ta son gecemizi tekrar bir tavernada geçirmek istediğimizden Alexandra’s Taverna’da yer ayırttık. Mezeler çok lezzetli; Sağanaki (beyaz peynir pane), Pabucaki (patlıcan yatağında fırında peynir), feta peynirli yeşil biber, tarama, ızgara sardalye damak çatlatan cinstendi. Restoran sahibinin kızı siparişleri alıyor, annesi Alexandra servis yaparken sirtaki yapıyor, baba içerde mutfak ile ilgilenirken arada dışarı çıkıp “yasssuuuu” diye bağırıp tabak kırıyordu. İlerleyen saatlerde buzuki çalan adamın yanına org çalarak sipariş alan kız gelmez mi? Türk olduğumuzu bildiğinden Zülfü Livaneli, Grup Gündoğarken ve Yeni Türkü’den şarkılar söyleyip bizleri keyiflendirdiler. Barbayani Rakısı ve sirtaki ile neşemizi bulduk. Yine bir müthiş Yunan gecesi yaşıyorduk.

Yemek sonrası kahvelerimizi sahilin sonunda bulunan Karnagio Beach’in barında içmeye karar verdik. Gündüz arkadaşlar güneşlenirken ben yine etrafı kolaçan etmek amacıyla sahilden buraya yürümüş ve mekânı çok sevmiştim. Taverna çıkışı Karnagio Bar’a geldik. Kayalıklar arasında çok güzel aydınlatılmış ve manzarası olan keyifli bir bar olmasına rağmen, içeri girmemizle, ortamın yaş ortalamasını aniden arttırdık. Gençlerin huzurunu kaçırmamak adına sahilde başka bir yerde kahve içmeyi uygun bulduk. Otele dönüşümüzde, odamızın balkonundan limanı ve denizi izlerken, Thassos’a gelmekle verdiğimiz isabetli kararın keyfini çıkardım.

 

DÖNÜŞ YOLUNDA ALEKSANDROPOLİS

Ertesi sabah kahvaltı sonrası dönüşe geçtik. O günü yolumuzun üstünde olan Aleksandropolis’de (Dedeağaç) de bir plajda değerlendirmeye karar verdik. Böylelikle dönüş yolunu bölüp yarılamış olacaktık. Feribottan iner inmez rotamızı Aleksandropolis’teki en ünlü plaj olan Amo Amo’ya çevirdik.

Bu mekân Thassos’taki plajlara benzemiyordu. Daha lüks, Bodrum ve Çeşme ‘beach’lerini andıran tarzdaydı. Ama denizi ise Thassos’takilerle mukayese bile edilemezdi. Amo Amo’nun restoranı ve mutfağı ise en güzel ‘beach’lerle yarışacak cinsteydi. Deniz sonrası öğlen yemeğini, harika sunumlu Yunan spesiyaliteleri ile deniz mahsullerinden seçtik. Yine isabetli bir seçim ve karar vermiştik. Dönüş yoluna geçmeden biraz şehir merkezinde gezindik. Sahilini gezip Aleksandropolis’in simgesi olmuş, meşhur deniz feneri önünde fotoğraf çekip, Jumbo Market’te alışveriş molası verdik.

Dönüşte gümrük, bizi yine hüsrana uğratmadı. Oysa neler duyuyorduk giden arkadaşlardan; zaman zaman altı saate yakın gümrükte bekledikleri oluyormuş. Gümrükten oylanmadan geçerek Türkiye sınırından giriş yaptık. Müthiş bir ‘long weekend’ ile evlilik yıldönümü kutlamasına vesile olan Thassos unutulmaz anılar bıraktı gezi dağarcığımızda. Efharisto Thassos. Yasas komşu seni unutmayacağız.

Bir Tutkudur Seyahat…

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün