Futbol sadece bir oyun mu?

İzel ROZENTAL Köşe Yazısı
1 Ağustos 2018 Çarşamba

“Futbol basit bir oyundur. 22 kişi 90 dakika mücadele eder, sonunda hep Almanlar kazanır” demişti bir zamanlar İngilizlerin eski gol kralı Garry Lineker.

Bu kez öyle olmadı. Fransızlar kazandı. Üstelik hak ederek… Ama tartışmalar hâlâ sürüyor. Yok Fransız takımı göçmen kökenli Afrikalılardan oluşmuşmuş, yok kupayı kazanan aslında Fransa değil Afrika karmasıymış…

Son noktayı ise ırkçı eleştiriler karşısında Alman milli takımına veda eden Mesut Özil koydu: “Kazanınca Alman, kaybedince Türk asıllı göçmen oluyorum.”

Bu sözler bana o kadar tanıdık geldi ki! Dünyaca ünlü İzmir doğumlu Türk şarkıcı falanca, vergi kaçıran Yahudi asıllı iş adamı filanca… Ama şimdi bu topa girmeyeceğim çünkü yazımızın konusu sadece futbol.

Zamanında ‘Futbolun Ölümü’ adlı bir kitap hakkında aylık bir edebiyat dergisi için bir eleştiri yazısı kaleme almıştım. Son Dünya Kupası’yla birlikte alevlenen ırkçılık tartışmaları bana bu ilginç kitabı anımsattı[1].

Kitabın yazarı Thomas Brussig, yazar olmadan önce fabrika işçiliğinden otel kapıcılığına kadar sürüyle işler yapmış bir proletermiş. Doğal olarak futbolla ilgilenmiş ama onun gözünde futbol oyun değil, endüstri. Ve bu endüstriyi yok edecek olan da futbola gönül verenlerden başkaları değil. Bir şeyi yok etmek için ona heyecanla bağlanmak en kesin yoldur diyerek ekliyor: “Her zaman bir davayı uçuruma sürükleyenler, sözüm ona en şiddetli savunucuları, en ateşli hayranları, en angaje temsilcileri olmuşlardır. Komünistlerden başka kimse komünizmi uçuruma sürüklemedi.”

Kitapta üç portre var. Bir hakem, bir antrenör, bir de yeni yetme futbolcu. Üçü de futbol bağımlısı. Üçü de karikatür tadında fanatik… Hakem Uwe Fertig faşisttir. Yaşam felsefesi tarafsızlık, tutarlılık, güvenirlik üzerine kuruludur. Kendince verdiği tüm kararlar doğrudur. Hata yapmaz. Dahası, hata yapanlardan nefret eder. Sahadayken diktatör hüviyetine bürünür. Sanki doksan dakikalık oyunu değil, bir koca hükümdarlığı yönetmektedir…

Kararlarının tartışılmasına tahammül edemez: “Ben topun kaleye girdiğini söylersem, girmiştir. Üç perspektiften girmediği açıkça görünse bile. Ben karar veririm, kimse de buna karışamaz. Bu doğal olarak demokratik değildir, zaten amaç da budur. Demokrasi isteyen, hakemliği ortadan kaldırmalıdır.”

Bununla kalsa iyi. Diktatör-hakemimiz Fertig, maç esnasında Goebbels’in ‘fanatik bir jest’ olarak tanımladığı sert vücut hareketiyle kırmızı kart gösterdiği oyuncuyu duşa postalarken, gözünün önünden bir ‘Auschwitz sahnesini’ hayal etmekten kendini alamaz!

Faşist hakem Fertig ne denli kuralcıysa, adını bilmediğimiz futbol antrenörü de bir o kadar ilkesizdir. Ama öne çıkan özelliği ilkesizliği değil ayrımcılığıdır. Alman milli takımının siyahi oyuncusunu “şempanzeler diyarından gelen Afrika ormanı kafalı” diye tanımlayacak kadar ırkçıdır. “Benim gözümde yabancılar arasında fark yoktur; ister istilacı, misafir işçi, Yahudi, zenci, Polonyalı, ya da her neyse – önemli değildir. Onlar yabancıdır, bu kadar. Ve benim gözümde bütün yabancılar eşittir.” Nasıl ama, tanıdık geliyor değil mi?

Kitapta anlatılan üçüncü karakter ise antrenörün gözde savunma oyuncusudur. Heiko, antrenörünün her dediğini kanun kabul eden, sorgulamayan bir gençtir. Antrenör ayakkabılarını bağla demiş, yere çömelip bağlamıştır; üstelik bağlı olduklarını bile bile! Antrenör “rakibi indir” diye kükremiş, o da indirmiştir. Sevdiği kızı terk etmesini istemiş, öyle yapmıştır. Askere git demiş, gitmiştir…

Heiko askerlik görevini yaparken de aynı Heiko’dur. Komutan koş demiş, koşmuştur. Yat demiş, yatmıştır. Vur demiş, vurmuştur! Vurunca da kendisini hakimin önünde buluvermiştir. Emre itaat etmekten başka bir şey yapmayan Heiko’ya hakim iki yıl verir. İşte o zaman, belki de hayatında ilk kez sorgulamaya başlar genç futbolcu.

Bu yazıyı da eleştiri yazısını sonlandırdığım aynı cümlelerle noktalayalım: “Futbol antrenörümüzün dramı da burada başlar. Sorgulayan bir futbolcusu vardır artık. Futbolun oyun olmadığını kavrayan. Öyle bir savunma oyuncusu ki, ‘indir’ komutunu aldığında, indir(e)meyen…”

 

 

 

 

 

 

 



[1] Futbolun Ölümü – Thomas Brussig / Agora Kitaplığı, 2008