“Dış dünya ve iç dünya daima birbirleriyle karışıyor”

Prof. Dr. Vamık D. Volkan ve Nilgün Güney’le sanat ve psikanaliz üzerine

Ferhat ATİK Perspektif
25 Temmuz 2018 Çarşamba

Politik psikoloji dehası kabul edilen, dünyanın en tanınmış isimlerinden Prof. Dr. Vamık D. Volkan ve ünlü bir ressam olan yeğeni Nilgün Güney’le birlikte, sanatı, psikanalizi ve teknolojinin bu alanlardaki etkilerini konuştuk. Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleştirdiğimiz söyleşide, Volkan ve Güney, mesleklerinin insan ruhu ile ilintilerini anlattılar.

 

Dünya çapında insanı anlama ve derinliğine inme süreci, sanıyorum bir yanı ile sanattan geçiyordur. Farz edelim ki, kendi mesleklerinizi birbirinizin meslekleri üzerinden düşünüyorsunuz. Resim ve psikanaliz.

Nilgün Güney: Ben bir psikanalist olsaydım da resim çizerdim diye düşünüyorum. İki meslek arasında bir bağ var.   

Vamık Volkan: Doğru. Şimdi, eniştem İsmet Güney ressam olduğu için, ben de ailede olan bu deneyimi yaşamak adına resim derslerine başlamıştım. 80’li yıllarda, Nilgün’ün annesi olan kız kardeşim Tomris bir ameliyat için Amerika’ya yanıma gelmişti. Ameliyatta komaya girdi. Ümidi kesmiştik. Koma halinden çıkamıyordu. Kendisini tedavi eden doktoru da eşinden dolayı tanırdım. Birlikte resim kurslarına katılırdık. Uzun süre kurslara katıldık ve resimler çizdim. Tomris de bu arada artık bitti derken, neredeyse vedalaşacakken, elime dokundu ve o an hayata döndüğü andı. O dönemden bir kaç tane resmimi hâlâ daha saklıyorum.

 

O bağlantıyı kurdurma çalışmasından mı bahsediyorsunuz?

V V: Evet. O bağlantıyı buluyoruz

λ Birinde kişi kendi içini dışarıya vuruyor, diğerinde ise psikanalist hastasının dışa vurumu ile ilgileniyor diyebilir miyiz?

N G: Aynen öyle. Ancak aslında ressam sadece kendi içi ile bağlantılı kalmaz. Yani kendi içinde tek başına değilsin. Toplumun içinde bir bireysin ve yaşadığın, içinde bulunduğun çevre, senin o içindekileri sürekli etkiliyor. Senin kimliğin aslında, genetik faktörler kadar, soyun, geldiğin aile kadar, yaşarken kazandığın ya da kaybettiklerinden de oluşuyor. İçinde yaşadığın sosyal alan seni mutlaka etkiliyor. Hatta bazen yeninden inşa edebiliyor. Bunların bir şekilde harmanlanıp kendi içinde bunların dışavurumudur aslında resim. Ressam bunu yapar.

 Çok yer gördünüz. Dünyanın birçok kültürü ile tanıştınız hatta bir kısmını derinlemesine incelediniz. Resimler, sergiler gördünüz. Sizce ülkelerin, ulusların ortak bir resim dili olabilir mi? Mesela Türklerin bir resim dili gibi, Yahudilerin resim dili gibi.  Toplumsaldan etkilenerek ressamların ortak bir dilleri oluşur mu?

V V: Ortak bir dil bulmak mümkün. Ancak bunu yaratan toplumsalsa, aslında ırka veya ülkeye ait değil bu ortaklık. Nilgün sanırım ressam olarak değerlendirecek bu soruyu.

N G: Elbette ortak bir resim dili bulabiliriz. Ama bu milliyete göre değil, yaşanılan bölgeye göredir diye düşünüyorum. Coğrafik alan, mesela Avrupa’da, ortak bir şeyden bahsedebiliriz. Toplumsal yaşanmışlıklar yaşanılan coğrafyanın getirisi olarak bir döneme yansıyabiliyor. Sanatçılar içinde yaşadıkları çevrenin ve toplumun kaygılarını resme taşırsa ortak bir dil olur.

İnsan temelinde ve dünya meseleleri temelinde baktığımızda resim ve psikanaliz bir arada ne anlam ifade eder?

Vamık Volkan: Bütün mesele resim yaparken iç dünyanı dışarı çıkarıyorsun. Bireysel bir dışavurum şekli aslında… Psikanalizde ise mesele karşımızdakinin iç dünyasını açığa çıkarma. Birisinin bir şey anlatmayı sadece sözcüklerle yapmasını beklemek eksiklik olur. İç dünyasına inmek istediğiniz birisini her anlamda gözlemlersiniz. Sadece söyledikleri değil, sustukları ya da çizdikleri, hatta isteyip çizemedikleri dahi bu sürecin parçalarını oluşturur. Bu iki alan arasında ciddi bağlantılar var. Dışarı bakıyorsun ama dışarısı sana nasıl etki yapıyor? İç dünyanla dış dünya arasında nasıl bir ilişki kuruyorsun? Resim bence ressam için böyle bir şey. Psikanalizde de bizim yaptığımız budur.

 

 


Psikanalizde teknoloji bulgusu nedir?  Bu alanda teknoloji nasıl etkiliyor?

V V:  Psikolojide bilmediğim şeyler var. Son zamanlarda öğreniyorum. Bunlar teknolojinin gelişimine bağlı. İletişim ve teknoloji her şeyi hızlandırdı. “Biz kimiz?” sorusu daha da sorulmaya başlandı. Bu büyük bir değişim. Ben de yeni öğreniyorum. Bu yıl torunumla ilk kez video görüşme yaptık. 21. yy böyle bir şey.

 

V V: Birçok meslek alanında toplumda yaşananlar mesleğin içerisine yansıyor. Elbette sanata da dönemsel olarak yansıması gayet normal. Gürcistan’da, Gürcüler, Abhazlar ve Güney Osetyalılar arasındaki çatışma ile ilgili olarak çalışırken, yakın geçmişlerini biliyordum. Herkes herkesi kesmiş. Taraflar geri dönülmez yaralar almışlar. Hem toplumsal hem bireysel… Böyle durumlarda bazen dış dünyada olanlar iç dünyayı doğal olarak etkiliyor. Zaten bu tedavi isteyen noktadır. Bireysel ölçekte de toplumsal ölçekte de. Yalnız resim değil, mesela edebiyatta da bu tür etkileşimler ortaya çıkmıştır.

N G: Müzikte de elbette. Hatta belki en çok müzikte.

Müzikte etkileşimin yüksek olması durumu hep bildiğimiz bir göz önündelik. Müzik belki daha ortak bir temelden edinim olması nedeniyle, acılar ve mutluluklarla doğrudan iç içe gelişiyor ve şekilleniyor. Ve elbette şiirde.

V V: Mesela Gürcistan’da şair gördüm, inceledim. Bir aile vardı. Çok yakından beş sene inceledim. Babaları yazardı. Adam şair oldu ve her gün bir şiir yazardı. Gürcistan’da yaşananlarla ilgili bu yazdıklarından da anlıyoruz aslında. Dış dünyayla iç dünya daima birbirleriyle karışıyor. Bazen bu olduğu zaman, dış dünyada olanları hastanın iç dünyasında görüyorsun. Özellikle hızlı ilerleyen bu çağda, iç dünya ve dış dünya karmaşık. Bunu sadece divanda yatan hastada görmüyorsun. Üretilenlerde de sanatta da görüyorsun. Ama genel olarak insanlar hepsi aynı. Yani insan insandır.

Kayıplar ve mesleklerinize yansımalar

V V: Ne yazık ki kayıplar hakikaten dünyanın her yerinde. Yas tutma dünyanın her yerinde. İnsanın olduğu yerde… Tabi bilgi de hızlı yayılıyor artık. Teknoloji var, internet var. Bunun etkisi de ilhamı da hızlı yayılıyor.

N G: Duyarlılık konusunda da hızlı enformasyon yayılıyor. Bu sanatı doğrudan etkiliyor. Herkes nerede ne olduğunu biliyor artık. Sanat sürekli yenilenen şeydir. Kendini yenilerken, dünya, çevre, teknoloji ve her şey yenileniyor. Mesela bugün bilgisayar sanatın içerisinde.

 Psikanalizin bu yeni hızla ilgili dönüşümü, değişimi nasıl oluyor peki?

V V: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde psikanaliz uzun yıllar yasaktı. Ama gizli gizli bu iş yapılıyordu. Birçok kişinin evinde Freud kitapları vardı ama saklıyorlardı. Sovyetlerin yapısı değişir değişmez serbest kaldı. Yeni bulmuşlar gibi Ruslar birçok psikanaliz okulu açtılar. Bulgaristan, Romanya gibi eski komünist ülkeler de birçok okul açtılar. Şimdilerde ise psikanalize en yoğun ilgiyi gösteren ülke Çin’dir. Elbette ilgi arttıkça psikanaliz güncelleniyor. Teknoloji mesleğin içine giriyor. Örneğin, Amerikalı, İsrailli, Avrupalı psikanaliz eğitimcileri elektronik medyayı kullanarak, Çin’de eğitim yapıyorlar. Çin’deki hastaların psikanalizden geçişi için süpervizyon veriyorlar. Hızlı akan bir yaşam dikkate alınıyor. Teknoloji dikkate alınıyor.

Psikanaliz açısından Türkiye’deki durumu nasıl değerlendirirsiniz?

V V: Türkiye’de psikanaliz okulları olsun diye uzun seneler çalıştım, çünkü o yıllarda utanmıştım Türkiye’de hiç okul olmamasından. Bu çok önceydi, yirmi seneden fazla. Türkiye moderndi, her şey vardı ama bir tek psikanaliz cemiyeti, yani enternasyonal olarak kabul edilen bir psikanaliz eğitimi yoktu.

Şimdi Türkiye’de durum tatmin edici mi?

V V: Elbette var. Şimdi hepsi var. İlk zamanlar enternasyonal birliklere girmeleri için uğraşıyorlardı. Ben de destek oluyordum. İsrail’den, Yunanistan’dan ve Fransa’dan Türk kültürünü bilen bir kaç eğitimci geldi. Fakat başka ülkelerden gelen öteki eğitim verenler Türk kültürünü bilmiyorlardı.

Bu nedenle ben zaman zaman telefonla, nasıl yapılır gibi konuları anlatırken Türk kültürünü bildiğim için onu da anlatarak daha derinden öğrenmelerini sağlıyordum. Şimdi enternasyonal olarak kabul edilen iki okul var. Bu gurur verici.