Web´den Seçmeler

Buna karşılık, hem Türkçü hem İslamcı gelenekte ırkçılığın kesiştiği konular içinde en önde geleni, Yahudi nefretidir. Gâvur antipatisini aşan bir antisemitizm Türkiye’de milliyetçi-maneviyatçı dünyanın en güçlü ortak paydalarından biridir. AHMET İNSEL - Cumhuriyet

İzak BARON Diğer
4 Temmuz 2018 Çarşamba
  • GÂVUR ANTİPATİSİNİ AŞAN BİR ANTİSEMİTİZM TÜRKİYE’DE MİLLİYETÇİ-MANEVİYATÇI DÜNYANIN EN GÜÇLÜ ORTAK PAYDALARINDAN BİRİDİR

Bu bilinçli, benimsenen ırkçılığı Türkiye’de Nihal Atsız’ın dile getirdiği etnik Türk üstünlüğü iddiasında buluruz. “Türkçü, Türk soyunun üstünlüğüne inanmış kimsedir.” “(…) O, yorulmadan, bıkmadan, Türk soyunun üstünlüğünü anlatacak, yabancıların tehlikesini söyleyecek, Türk ahlakının gereklerini bildirecek, barışmaz düşmanımızın Moskof olduğunu telkin edecektir.” (1950). Bu ülkünün daha yumuşatılmış halini benimseyerek yetişmiş, gençliğinde bilinçaltına bu söylem kazınmış hatırı sayılır bir kitle vardır bugün Türkiye’de. Türkçü ideolojinin Kürtlere karşı açık ırkçı bir tavır alan bir kanadı da son otuz yılda yerleşti.

Bu açık ırkçılığı İslamcı hareketler pek benimsemezler. Buna karşılık, hem Türkçü hem İslamcı gelenekte ırkçılığın kesiştiği konular içinde en önde geleni, Yahudi nefretidir. Gâvur antipatisini aşan bir antisemitizm Türkiye’de milliyetçi-maneviyatçı dünyanın en güçlü ortak paydalarından biridir. İsrail’in ırkçı politikaları, siyonizm politikasının eleştirilmesinden başka bir şey bu. Biraz sıkışınca antisiyonizm örtüsü altına gizlenen bir Yahudi nefretidir. Daha önce Komünizmle Mücadele Derneği, 1960 sonlarında başında İsmail Kahraman’ın olduğu Türkiye Milli Türk Talebe Birliği ve birçok milliyetçi-maneviyatçı dergi ve dernekte kendini gösteren bu antisemitizme laik çevreler de çok yabancı değildir. 1930’larda Trakya pogromuyla, Varlık vergisiyle bir devlet politikası olarak tezahür eden Yahudi düşmanlığı, örneğin Akbaba mizah dergisindeki Yahudi imajıyla da popüler kültürün parçası olmuştur.

(…)

Düzce’de bir Anadolu Lisesi’nde yer alan Kudüs temalı panoda, bir veciz söz ve bir değerli şiir yer alıyor. Birincisi Necip Fazıl’ın: “Yahudiler mi dediniz? Onlar yumurtalarını pişirmek için, dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir.” Hemen altında milliyetçi-maneviyatçı dünyanın diğer değerli şairi Sezai Karakoç’un bir şiiri yer alıyor: “Nihayet Mescid-i Aksa’yı da yaktın ey Yahudi!.../Asırların insanlığın ruhunu yaktığın gibi ey Yahudi!.../ Aya çıkarak göğe çıktığını sandın ey Yahudi!..” diye devam ediyor. Diğer değerli bilgilerin yanında aya çıkanların da Yahudi olduklarını böylece öğreniyor çocuklarımız!

İstanbul’daki başka bir okulda gene Kudüs panosu ve orada yer alan levha: “YAHUDİ; Hain, arkadan vuran demektir. YAHUDİ; Sözünde durmaz adam demektir. YAHUDİ; Korkaktır, o ancak mazlum insan öldürmeyi bilir!”

Korkarım örnekleri çoğaltmak mümkündür. Dinini ve kinini unutmayacak çocuklar böyle yetiştiriliyor. Maalesef açık ırkçı bu tavrı açıkça benimsemeyenlerin çoğu, buna karşı ses çıkarmıyor. Olağan bile karşılıyor olabilir. Çok küçük bir azınlık dışında buna itiraz edilmiyor, karşısında mücadele verilmiyor. Yahudiler bu kin ve nefretin açık hedefiler, onların üstünden milliyetçi-mukaddesatçı ideolojinin “yabancı” olarak algıladığı toplumdaki bütün kesimler hedef alınıyor.

Ahmet İnsel

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1013363/Kindar_nesil_boyle_yetistirilir.html

 

  • TRUMP, İŞİNİ DOSYAYI HAİZ BİR DİPLOMAT YERİNE SİYASİ VE DİPLOMATİK KARİYERİ OLMAYAN DAMADI JARED KUSHNER İLE GÖTÜRDÜ. KUSHNER, ARAP DEVLETLERİNİ DOLAŞTI

Rivayet o ki, Washington’ın anlaşmayı açıklamasının eli kulağında. Ramazan sonunda düşünülen ilanın Filistin lideri Mahmut Abbas’ın sağlık sorunlarına takıldığı söylendi. Aslında mevzu Arap devletleriyle pazarlıklardan uzadı. Trump, işini dosyayı haiz bir diplomat yerine siyasi ve diplomatik kariyeri olmayan damadı Jared Kushner ile götürdü. Kushner, Arap devletlerini dolaştı. İşte Türkiye’de özenilen ‘iş bitiricilik’.

Detayları sızdığı kadarıyla ‘Yüzyılın Anlaşması’ şöyle bir şey:

♦ Uluslararası yasalara göre işgal toprağı sayılan Batı Şeria’nın yarısını içeren bölgede geçici Filistin kurulacak. Bu, Britanya mandası altında Filistin olarak tanınmış toprakların yüzde 11’i olacak.

♦ Burası ‘askersizleştirilecek’, sınırları/ hava sahası İsrail kontrolünde olacak.

♦ Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yerleşimlerin statüsü görüşülecek. Geri dönüş hakkı ilkesi kaldırılacak.

♦ 15 senelik Büyük Kudüs belediye yasası yeniden ele alınacak. Öteden beri Filistinlilere Doğu Kudüs’te sunulan Ebu Dis, idari merkez olacak. Kudüs merkeze 4 km ötede 40 binlik Maale Adumim’e komşu Ebu Dis’te 13 bin Filistinli Arap yaşıyor. Buradan El Aksa’ya ‘koridor’ açılacak.

♦ Ürdün Vadisi’nde Oslo anlaşmalarına göre C Bölgesi olarak anılan toprakların çoğu İsrail’e kalacak.

Paketin tamamlayıcısı Gazze ve Golan...

♦ İlhak edilmiş Golan, Suriye ile bağlantılı olduğu için ucu açık.

♦ 11 yıldır ablukada olan Gazze’ye gelince... Filistinliler ‘Gazze ile Batı Şeria’yı ayırma komplosu’ derken, plan, iki toprak parçasının zaten ayrılığından hareket ediyor. ‘Yüzyılın Anlaşması’na göre, Gazze- Mısır sınırı ‘belirsizleşecek’. Kuzey Sina’daki El Ariş’te liman, havaalanı, desalinasyon tesisi ile enerji santralı inşası eşliğinde serbest ticaret bölgesi kurulacak. Filistinli Araplar burada yaşayıp çalışabilecek. ‘Filistin devletinin altyapısı’ kurulacak. Sorumluluk Mısır’a geçecek.

Gelen haberler Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Ürdün’ün detaylardaki itirazlarına rağmen plana ‘uyum sağlayacaklarına’ işaret. Üst düzey bir Ürdünlü yetkili “barış sürecinin tekerine çomak sokan olmayacaklarını” söylemiş. Zaten ne yapabilirler? Mısır, Suudilerin eline bakıyor. Ürdün ekonomik krizin patlattığı protestolar karşısında Körfez’e ‘el açtı’. Suudi prensi MbS dünden razı, yeter ki İran’a karşıt cephe olsun. Hatta İhvancı Katar projelere katılmak istemiş ama diğerleri “Mısır ile anlaşın, faturayı biz karşılarız” demiş.

Ceyda Karan

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1012318/Yuzyilin_anlasmasi.html

 

  • AMERİKAN YAHUDİ CEMAATİ VE İSRAİL SİYASİ KÜLTÜRÜ ARASINDAKİ SOSYO-PSİKOLOJİK SOĞUKLUK, KENDİSİNİ “EFENDİ-KÖLE” DİYALEKTİĞİNİ HATIRLATIR ŞEKİLDE, İSRAİL’E DÖNÜK SÖZLÜ UYARILARI AŞAN PRATİK BİR EYLEME EVRİLECEĞİNİN İPUÇLARINI VERİYOR

İsrail’in dış politikasında son yıllarda Putin Rusyası ile özelde Suriye olmak üzere birçok bölgesel ve küresel işbirliği alanları bulunuyor. Rusya-İsrail ilişkilerinin geçen dönemlere nazaran sıcak ve stratejik bir temele oturmasında, 1990’larda İsrail’e göç eden ve ana dilleri Rusça olan 1,5 milyona yakın Sovyet Yahudisinin etkisini gözden kaçırmamak gerekiyor. Sovyet Yahudileri son dönemde İsrail siyasetinde ön plana çıkıyor. İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman ve Kudüs Belediye Başkanlığı için adı geçen Zeev Elkin İsrail’in jeopolitik yönelimini Avrasya’yı ihmal etmeden çeşitlendirmesini savunan politik elitler olarak öne çıkıyor. Bu politik figürler, Amerikan Yahudi Cemaati'nden gelecek eleştirileri önemli bulsalar da, politik kültür açısından çok farklı bir arka plana sahip olmaları nedeniyle, İsrail için askeri açıdan güçlü, vatandaşlarının milliyetçi duyguları hayli yüksek ve demokratik kurumların nüfusun çoğunluğuna (Yahudilere) açık olduğu bir politik sistem tahayyül ediyorlar.

ABD Yahudi Cemaati ve İsrail arasındaki ideolojik, jeopolitik, toplumsal, ekonomik ve kültürel boyutları olan krizin orta vadede çözüme kavuşacağını beklemek hayalcilik olur. Amerikan Yahudi Cemaati ve İsrail siyasi kültürü arasındaki sosyo-psikolojik soğukluk, kendisini “efendi-köle” diyalektiğini hatırlatır şekilde, İsrail’e dönük sözlü uyarıları aşan pratik bir eyleme evrileceğinin ipuçlarını veriyor.

İsrail’de değişen toplumsal yapı, beraberinde politik kültürde yaşanan belirgin dönüşümleri de getiriyor. Yeni politik kültür eski İsrail’in Aşkenaz elitlerinin söylem ve güç anlamında/düzeyinde temerküz eden iktidarlarının sallantıda olduğunun ilk işaretlerini veriyor. Amerikan Yahudi Cemaati ise İsrail’de zayıflayan sol siyasetten ve aşırı sağ ve dindar partilere eklemlenen merkez sağ siyasetin bulanıklaşmasından hoşnut değil. Zira İsrail’de Amerikan tipi liberal Siyonizmi taşıyacak ve bunu iktidar düzeyinde temsil edecek kişiler bulamamasından rahatsız. Amerikan Yahudi Cemaatinin genç entelektüellerinden Harry Reis’in The Forward’da yakınlarda yayınlanan yazısının başlığı oldukça önemli: “İsrail Liberal Siyonizmi nasıl katletti?”

İsrail’in politik kültürünün zaman zaman otantik, dini, aşiret temelli şoven bir forma bürünmesinde, yukarıda saydığımız faktörlerin yanı sıra, ülkede değişen demografik dağılımın etkisi de oldukça büyük. Dindar/Haredim ve Mizrahilerin (Doğulu Yahudiler) artan nüfusuna karşın, seküler-Aşkenaz kitlenin nüfusunun giderek azalıyor olması, bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Amerikan Yahudi Cemaati'nin ekseriyetinin Aşkenaz olduğunu düşünürsek, değişen nüfus dağılımı, iki toplum arasındaki kültürel ve toplumsal yakınlaşmayı giderek daha da güçleştiriyor. İsrail’de politik aritmetiğin sol-liberallere kayması kısa vadede beklenmiyor. Dindarlar ve onların politik temsilcileri ise ülkenin kritik konularında daha yüksek oranda politika yapıcı pozisyona yerleşiyorlar. Dindarlık ve milliyetçilik İsrail’in yükselen politik trendleri olurken Amerikan Yahudi Cemaati “yeni İsrail” gerçeğiyle yüzleşmeye hazırlanıyor.

Gökhan Çınkara

https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/amerikan-yahudi-cemaati-israil-den-uzaklasiyor/1187734

 

  • "SANA AYNEN KATILIYORUM KIZIM. BU FELAKET BİR SÜRE BASININ GÜNDEMİNDE KALDIKTAN SONRA YAVAŞ YAVAŞ MAZİNİN DERİNLİKLERİNE GÖMÜLDÜ. TIPKI GEMİDEKİLERİN, KARADENİZ'İN KARANLIK SULARINA GÖMÜLDÜKLERİ GİBİ..."

"Struma faciası diye tarihe geçen Struma gemisi, içi Nazilerden kaçan 800 Yahudi'yle dolu olarak. Romanya'nın Köstence limanından kalkmış Filistin'e gidiyordu. Motorları bozulunca, 15 Aralık 1941'de bizim Sarayburnu sahiline yakın bir noktada durdu ve demirledi. Zaten yüzen bir enkazdan başka bir şey olmayan geminin biletlerini, Quin Elisabeth transatlantiğinin resmini ve kamaralarını göstererek satmışlardı üstelik.

Alman ve İngiliz hükümetlerinin Ankara'ya baskıları sonucunda çoluk çocuk, genç ihtiyar hiç kimsenin sahile çıkmasına izin verilmedi. Polisler ve askerler kıyıda 24 saat nöbet tuttular. Buz gibi soğukta, tek tuvaletli, aslında koyun taşımakta kullanılan gemide yolcular aç susuz ve ilaçsızdılar.

Sarayburnu'ndan geçenler, feryatlarını duyuyorlardı. Arthur Whittall, İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet beyin ricasını kırmayarak, İstanbul Yahudi Cemaati'nin topladığı gıda ve ilaç yardımının, yetersiz de olsa zaman zaman gizlice gemiye sokulmasını sağladı."

"Çok iyi etmiş. Sonra ne oldu, kurtuldular mı?."

"Maalesef evladım. Sadece bir aile kurtuldu, o da hâlâ dünyanın en zengin şirketi olan American Standart Oil'in Romanya genel müdürü ve ailesiydi. Rockefeller'in sahibi olduğu bu şirketle iş yapan Vehbi Koç'un çabalarıyla karaya çıkarılıp hayatlarına devam ettiler. Genel müdür temkinli davranmış, o uğursuz yolculuğa çıkmadan önce Vehbi beye ve Amerika'ya birer telgraf çekmişti...

Sonunda motorlar tamir edildi. Geminin Marmara'dan çıkıp Ege'ye, sonra da Akdeniz kıyısındaki Filistin'e gideceği zannediliyordu. Filistin o sıralar İngiliz komiserliğince yönetiliyordu.

Zavallılar, gemi demir alırken sevinç çığlıkları atmışlardı. Oysa Romen kaptanın telsizden aldığı emir yüzünden tam yetmiş iki gün İstanbul'da bekledikten sonra, tekrar Köstence'ye dönmek üzere hareket etmişlerdi. Karadeniz'e çıkar çıkmaz daha o gece, Şile açıklarında, bir Rus denizaltısı tarafından torpillenerek batırıldılar. Kurtulan olmadı."

"Aman Allahım! Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!!!"

"Sana aynen katılıyorum kızım. Bu felaket bir süre basının gündeminde kaldıktan sonra yavaş yavaş mazinin derinliklerine gömüldü. Tıpkı gemidekilerin, Karadeniz'in karanlık sularına gömüldükleri gibi..."

Babamla bir süre hiç konuşmadan keder ve utanç içinde önümüze baktık. Göz göre göre ölüme yollanan zavallıların acısı, kurşun gibi yüreğimize çökmüştü. Dertlerine derman bulamayan ikimizdik sanki..

Hıncal Uluç

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2018/07/01/yasayanin-anlatimi-ile-struma-faciasi

 

  • EİCHMANN SIRADAN BİR BÜROKRAT. HİTLER’E SON DERECE SADIK O KADAR. O KADARCIK. ŞOVALYECE “ONURUM SADAKATİMDİR.” DİYOR.O-NU-RUM-SA-DA-KA-TİM-DİR

Arendt, Eichmann’ın yargılanma sürecinde görmüştür ki, “kişi bir an ‘durup düşünmeyi’ beceremez ve başkasının bakış açısından düşünme yetisini geliştiremezse, her türlü kötülüğü yapmaya açık hale gelir.”  Eichmann, “Yahudilere karşı özel bir garezim yok.” diyor. Bunu, “nihai çözüm”ün mimarlarından biri söylediğinde ise insan kendini kaybetmeden edemiyor. Trenlerin nereye gittiğini bilmediğini iddia etmesini yanında, tek bir Yahudi’yi öldürmediğini de söylüyor. Hiçbir vicdani rahatsızlık duymuyor, suçluluk hissetmiyor. Aksine suçlamalar karşısında şaşırıyor.

Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir diyebilir miyiz? Yoksa “örgütlü kötülük” çarkına kıyısından bucağından bulaşmış olmak bile insanı baştan aşağıya zehirliyor mu? Ya da, düşünme yetisine hiç ulaşamamak mı bu kadar kötülüğün sebebi?

Bugün Polonya** sınırları içinde kalan Auschwitz-Birkenau ölüm kamplarını ziyaret etmiştim geçen yıl. Hatırlanmak istenmeyen bir travma gibi. Yine, yazarken mideme kramplar giriyor, müthiş bir burukluk ve suçluluk duygusuyla hazır bekleyen gözyaşları gözlerimi yakıyor. Müzeye dönüştürülmüş kampta binlerce tutsak fotoğrafı; gençler, kadınlar, yaşlı erkekler, çocuklar, partizanlar, direnişçiler farklı yüz ifadeleriyle bana bakıyor. Duvarlar fotoğraflarla dolu. Kampa girişte kayıt için çekilen binlerce fotoğraftan size, taa gözünüzün içine farklı duygularla bakan tutsaklar… Her bir yüz farklı bir öykü, her bir yüz farklı bir hayat… Asıl kötülük ise, “insanı insan olmaktan soğutmak” Bütün toplama kampı sistemi buna dayanmakta. Mahkûmlar öldürülmeden önce kendilerinin gereksiz olduklarına inandırılıyor. İnsani dürtüler ve davranışlar cezalandırılıyor ve dolayısıyla  giderek anlamsızlaşıyor her tür insani refleks.

Öte yanda Eichmann’ın savunması. “Yahudilere karşı özel bir garezim yok!” diyor sürekli. Sadece “erk”in, dolayısıyla Hitler’in her dediğini bürokrasi çerçevesinde yapmış. Eichmann sıradan bir bürokrat.  Hitler’e son derece sadık o kadar.

O kadarcık. Şovalyece “Onurum sadakatimdir.” diyor.

O-nu-rum-sa-da-ka-tim-dir.

Kötülüğün doğası nedir o halde?

Eichmann gibilerinin hiç de az olmadığını söyleyebiliriz belki: Dün, bugün… Ve bir canavar değil, korkutucu bir biçimde normal biri… Sıkıcı bir biçimde normal biri… Arendt “Düşünmekten yoksun biriydi hepsi bu” diyor. “Şeytan ya da canavar değil. Tek yaptığı şey iyi veya kötü barındırmaksızın verilen emirlere harfiyen itaat etmekti.” Yani, “en büyük kötülülükler önemsiz insanlar tarafından gerçekleştiriliyor; birey olmayı reddeden insanlar tarafından…” Arendt buna “kötülüğün sıradanlığı” diyor ya da “şeytaniliğin banalliği” Çünkü düşünmeyi reddediyorlar.

Ayşe Şule Süzük

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ayse-sule-suzuk/dusunmek-241559

 

  • VEİL, NAZİ İŞBİRLİKÇİSİ FRANSIZ YÖNETİCİLERİNCE TOPLAMA KAMPINA YOLLANAN YAHUDİLERDENDİ; 16 YAŞINDA ORADA ANNESİNİ, BABASINI, ERKEK KARDEŞİNİ KAYBETTİ, 2 KIZ KARDEŞİYLE KURTARILDI SONRA

Aşırı milliyetçileri, henüz light faşolar ile hakiki faşistleri, yabancı ve mülteci düşmanlarını tehdit ve sinir eden, bir yandan azdıran tablo bu. Sokaktaki “yabancı”ya, sınırdaki, Akdeniz’de boğulmadan kurtaran gemideki, nehir kenarındaki, kamplardaki mülteciye nefret ve düşmanlığının; yeni ortaya çıkarılan “Müslümanlara suikast, sabotaj ve helal gıdalara zehir” planlayan örgütün karşısına, “Yaşasın Cumhuriyet” diyen bu çocuklar ile top oynamasalar da, kalplerini, fikirlerini, eylemlerini “ötekiler” için de koşturan, konuşturan Avrupalılar çıkıyor!

Fransa bu ruh haliyle, dün Pantheon’a dördüncü kadını, Simone Veil’i (ve kocasını) taşıdı. Fransız Devrimi’nden beri, özel kararla, kimi “Fransız büyüğü”nün yattığı tapınağa.

Veil, Nazi işbirlikçisi Fransız yöneticilerince toplama kampına yollanan Yahudilerdendi; 16 yaşında orada annesini, babasını, erkek kardeşini kaybetti, 2 kız kardeşiyle kurtarıldı sonra.

Kadın hakları mücadelesi yanında, seçimle oluşan Avrupa Parlamentosu’nun ilk başkanıydı; Avrupa’nın demokrasi, barış ve birlik mücadelesine epey omuz vermişti.

Umur Talu

http://www.haberturk.com/yazarlar/umur-talu-2406/2040469-multeci-istemeyiz-ama-kupa-isteriz

 

  • BÖLGEDEKİ DİPLOMATİK NORMALLEŞME VE ABD HİMAYESİNDEKİ EKONOMİK VE GÜVENLİK İŞ BİRLİĞİ SUUDİ ARABİSTAN’IN 2002 TARİHLİ ARAP BARIŞ GİRİŞİMİ DOĞRULTUSUNDA OLABİLİR

Peki, ABD nasıl bir anlaşma önerecek? New York’ta görüşülen öneri iki devletli çözümün tanımını taraflara bırakıyor. Doğu Kudüs’teki bazı Filistin mahallelerinin Filistin idaresine devri öngörülüyor ve İsrail’e kendi kontrolünde olan C Bölgesi’nde toprak ilhak etme imkânı tanınmıyor. Kısmen Filistin kontrolünde olan A ve B bölgelerinden ve Hamas’ın silahsızlanması koşuluyla Gazze’den oluşan fiili bir Filistin devleti oluşturuluyor. Güvenlik İsrail’in sorumluluğuna bırakılırken Filistinli mültecilere dönüş hakkı tanınmıyor. Bölgedeki diplomatik normalleşme ve ABD himayesindeki ekonomik ve güvenlik iş birliği Suudi Arabistan’ın 2002 tarihli Arap Barış Girişimi doğrultusunda olabilir.

ABD, İsrail’in bazı çekinceler koyarak “evet” demesini, Filistinlilerin ise “hayır” demesini bekliyor. Bu arada Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır’ın bu planı daha ileri müzakereler için temel kabul edeceğini umuyor. Norveçli diplomat Trump’ın bu konudaki kararlılığının küçümsenmemesi gerektiğini vurguladı.

Ramallah’taki üst düzey bir FKÖ yetkilisinin Al-Monitor’a verdiği bilgiye göre Abbas, Arapların ortak hareket etmesi ve planı oy birliğiyle reddetmesi için Amman, Kahire, Riyad ve Arap Birliği nezdinde girişimlerde bulunuyor.

İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndan kıdemli bir yetkili ise Başbakan Benjamin Netanyahu’nun Trump ile tam koordinasyon içinde olduğunu, ABD’nin İsrail’i Yahudi devleti olarak tanımasının gündemde olduğu bir dönemde öneriyi düşünmeden reddetmeyeceğini belirtti.

Önümüzdeki aylarda Trump’tan böyle bir Orta Doğu barış planı gelebilir. Kesin olan tek şey ise Trump’ın öngörülmez biri olduğu. Ancak bölgemize en azından önümüzdeki aylarda barışın gelmeyeceği de muhakkak.

Uri Savir

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2018/06/israel-us-palestinians-united-nations-donald-trump-netanyahu.html#ixzz5K8R1KlZt

 

Netten okumalar

 

  • AVRUPA'YA GÖÇ EDEN MÜSLÜMANLARIN YÜKSELEN YAHUDİ DÜŞMANLIĞINA ETKİSİ VAR MI?

http://tr.euronews.com/2018/06/29/avrupa-ya-goc-eden-muslumanlarin-yukselen-yahudi-dusmanligina-etkisi-var-mi-

 

  • İSRAİL - FİLİSTİN ÇATIŞMASI AVRUPA'YA MI TAŞINIYOR?

http://tr.euronews.com/2018/06/29/israil-filistin-catismasi-avrupa-ya-mi-tasiniyor-

 

  • ALMANYA YENİ BİR ANTİSEMİTİZM İLE Mİ KARŞI KARŞIYA?

http://tr.euronews.com/2018/06/29/almanya-yeni-bir-antisemitizm-ile-mi-karsi-karsiya

 

  • 'ALİYAH' YAHUDİLER İÇİN KAÇINILMAZ SON MU?

http://tr.euronews.com/2018/06/29/fransiz-yahudiler-de-tehlike-altinda-mi

 

  • YAHUDİ HAKEMİN YÖNETTİĞİ MAÇTA PAPAZLARLA İMAMLAR KUPA İÇİN TOP KOŞTURDU

http://tr.euronews.com/2018/07/02/yahudi-hakemin-yonettigi-macta-papazlarla-imamlar-kupa-icin-top-kosturdu

 

  • TARİH SAVAŞI – TAHA AKYOL

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/taha-akyol/tarih-savasi-40881900

 

  • “BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL”...

“Bildiğiniz Gibi Değil”de bu hafta Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman; yazar Siren Bora ve  Robert Schild’i konuk ediyor. Siren Bora’nın son kitabı “Anadolu Yahudileri”, Yahudilerin ilk olarak nereye göç ettikleri ve nasıl yaşadıkları üzerine konuşacaklar.

https://www.youtube.com/watch?v=RSjsOPkcOBI

 

  • ERDOĞAN YÜZÜNÜ YAHUDİ SERMAYESİNE DÖNER Mİ? – YILMAZ POLAT

https://www.abcgazetesi.com/yilmaz-polat/erdogan-yuzunu-yahudi-sermayesine-doner-mi/haber-92040

 

  • OTORİTENİN “SIRADANLIĞI” - PÜREN MUTLUTÜRK MERAL

https://bianet.org/biamag/siyaset/198735-otoritenin-siradanligi

 

Takılan tweetler

 

mahir ünsal eriş‏ @koenagadol 28 Haz

Daha fazla

mahir ünsal eriş Retweetledi: Sephardiccenter

un kuento muy enteresante i alegre kontada por uno de los ninyos de esta tyerra. - סיפור מאוד מעניין ומצחיק שסיפר אחד מילדי הארץ הזאת. - bu toprakların insanlarından ilginç ve neşeli şahane bir hikaye. #Ladino #JudeoEspanyol #לאדינו

https://www.youtube.com/watch?v=RPO6wulDNCg&t=3s

ivo molinas‏ @basyazar 26 Haz

Daha fazla

Yahudi karşıtı ırkçılığı gösterdiğim tweetlerin altında daha vahim ırkçılık varken memleketimin kimi güzel insanları,insani mesajlarını ancak DM’den gönderiyor.Zira korkuyorlar.Bunun adı faşizmden korkudur ve korku da insanidir

 

Mehmet Dilbaz‏ @mehmet_dilbaz 27 Haz

Daha fazla

Kasımpaşa Yahudi okulu... #kaybolantarihinpeşinde

 

 

sicolanarkozy‏ @sicolaofficial 29 Haz

Daha fazla

Sırf geçen yıl, fransa'da yașayan 5 bin yahudi fransa'yı terketti. Nedeni müslümanlardan kaynaklı antisemitizm. Peki, Paris 'te bir yahudi, kipa takıp yürürse bașına neler gelir?

 

Mehmet Dilbaz‏ @mehmet_dilbaz 28 Haz

Daha fazla

Dinleyeceğimiz müziğin adı Maftirim. İspanya'dan göç eden ve Edirne'ye yerleşen Yahudilerin Türk müziği kalıplarını kullanarak besteledikleri dini eserler olarak açıklayabiliriz. 18.yy'da bir koro haline gelen Maftirim topluluğu Edirne Mevlevihanesi'nden

https://www.youtube.com/watch?v=uBH4q35huds