Sakin Bir Melodram

71. Cannes Film Festivali jürisi sürpriz bir kararla Altın Palmiye Ödülü’nü Japon filmine verdi

Viktor APALAÇİ Sanat
6 Haziran 2018 Çarşamba

Aile hayatı ve çocukları merkezine alan filmleriyle tanınan Kore-eda Hirokazu Cannes’a yedinci gelişinde Altın Palmiye’ye ulaştı. Yönetmen, yankesicilik yapan, toplumun kalıplarına uymayan bir aile üzerinden, içinde yaşadığımız ekonomik modelin ahlaki sorunlarına ayna tutuyor. Çok iyi anlatılmış konusuyla, kusursuz mizanseni ve sinematografisiyle, insani değerleri öne çıkaran şiirsel içeriğiyle film herkesin beğenisini

kazandı. Hirokazu önceki filmlerinde yaptığı gibi Japon toplumunun ekonomik ve kültürel modellerini ve yozlaşmayı eleştirmede başarılı. Filmin adı sizi yanıltmasın. Her ne kadar aynı çatı altında oturup, aynı masayı paylaşıyorlarsa da, bu altı kişilik ailenin bireyleri arasında akrabalık bağları yok. Kore-eda Hirokazu’nun Cannes’da yaptığı iki basın konferansında filmine getirdiği yorumları bu yazıda okuyabileceksiniz.

Aile hayatını ve çocukları merkezine alan filmleri ile tanınan Kore- eda Hirokazu, Cannes Film Festivali’ne yedinci gelişinde, ‘Bir Aile Meselesi/ Shoplifters’ ile Altın Palmiye Ödülü’nü kazandı.

Evvelce bu festivalden beş yıl önce ‘Benim Babam, Benim Oğlum/Tel Pere, Tel Fils’ ile Jüri Ödülü’yle ayrılan Japon yönetmen, jürinin sürpriz kararıyla, diğer favorileri gerisinde bırakmış oldu.

Kore-eda filminde içinde yaşadığımız ekonomik modelin ahlaki ve dini sorunlarına ayna tutuyor. Ailesi tarafından dövülüp sokağa terk edilen küçük bir kız çocuğunun, dar gelirli bir aile tarafından himaye altına alınması, izleyiciler kadar jüriyi de etkilemiş olabilir.

Çok iyi anlatılmış konusuyla, kusursuz mizanseni ve sinematografisiyle, insani değerleri öne çıkaran şiirsel içeriğiyle ‘Bir Aile Meselesi’ herkesin beğenisini kazandı.

Spike Lee’nin ‘BlacKkKlansman’ı ile N. B. Ceylan’ın ‘Ahlat Ağacı’nı favori gördüğüm yarışmada, Japon filminin öne çıkmasına fazla üzülmedim. Zira ‘Bir Aile Meselesi’, Kore-eda Hirokazu’nun önceki filmlerinde yaptığı gibi Japon toplumunun ekonomik ve kültürel modellerini ve yozlaşmayı işlemede başarılı.

Gelenekleri kaybolan ahlaki değerleri sergilerken Kore-eda sorunları çözenlerin hep kadınlar olduğunu savunuyor.

AMA NE AİLE

Filmin adı sizi yanıltmasın. Her ne kadar aynı çatı altında yaşayan, aynı masanın etrafında karınlarını doyuran, fakirliğin getirdiği aynı tasaları paylaşan altı kişilik bir aile varsa da, bireylerin arasında kan bağı yok.

Bir süpermarkette babasının gözetimi altında hırsızlık yapan küçük bir erkek çocuğuyla başlayan filmde, beş kişilik bir ailenin mutlu bir gecekondu hayatı yaşadığını görürüz.

Ailesinden şiddet gören masum bir kız çocuğunun aile reisi Osama (Lily Franky) tarafından eve getirilip karnının doyurulmasından sonra, bir boğaz daha doyurmanın zorluğuna rağmen, tüm aile fertleri çocuğu himayelerine almaları gerektiğinde birleşir.

Az gelir getiren bir işte çalışan Osama, iki kızı ve oğluyla uzmanlaştıkları yankesicilik ve hırsızlık işleriyle aileye ek bir gelir getirmektedir. Tam da mutlu bir aile tablosu çizdiklerini gördüğümüzde, gelişen beklenmedik bir olay ile kapkaççı ailenin bir sırrı gizlediklerini öğreniriz.

Erkek çocuğun kendisine gözcülük eden Osama’nın oğlu olmadığını öğreniriz. Ablası zannettiğimiz evin büyük kızı aslında çocuğun teyzesidir. Anne ve büyükanne zannettiklerimiz arasında hiçbir akrabalık bağı yoktur.

Ailenin tek umudu, çok yaşlı olan büyükannenin ölümünden sonra ellerine geçecek ve kendilerine sınıf atlatacak sigorta parasıdır. Sigorta yetkilileri durumu ortaya çıkardıklarında, işler bambaşka bir kulvara taşınacaktır.

Nice-Matin gazetesi eleştirmeni, yazısında Ettore Scola’nın başyapıtı ‘Çirkinler, Kirliler ve Kötüler/Affreux, Sales et Mechants’ın (1976) başlığında küçük bir değişiklik yaparak, Japon filmi için ‘Çirkinler, Kirliler ve Sevimliler’ başlığını attı.

Konusu Roma’nın kenar mahallelerinde geçen filmde, aile reisi parasını gizlemek için her gün yeni bir yer bulmak durumunda idi. Zira ailenin tüm fertlerinin tek umudu ve tek düşüncesi onun birikimlerini çalmaktı.

Sakin bir melodram olan ‘Bir Aile Meselesi’nde Kore-eda Hirokazu aile ilişkilerinin karmaşıklığını çizgi dışı bir aile üzerinden anlatıyor. Düzene uymayan, hırsızlıkla geçinen ama mutlu bir aile…

 

KORE-EDA FİLMİNİ YORUMLUYOR

Ödül töreninden sonra yaptığı basın konferansında ‘aile’ temasına sadakatini Kore-eda Hirokazu şöyle açıkladı: “2004’te ‘Nobody Knows’u yaptığımda bekar ve çocuksuzdum, babam da hayataydı. Bugün 50’li yaşlarımı sürdürüyorum, evliyim ve 10 yaşında bir kızım var. Yaş aldıkça filmlerimde değişik aileleri anlatıyorum. Çocukluğum filmdekine benzer küçük bir evde geçti. Altı kişiydik, benim odam yoktu. Filmdeki erkek çocuk gibi dolaptan bozma bir yatakta yatardım. Filmimde kan bağları olmadan da sevginin gücü ile gerçek bir aile olunabileceğini göstermek istedim.”

Hirokazu, çocukları yönetmede uyguladığı yöntemleri şöyle izah etti: “Çocuklara senaryo vermiyorum. Gerekirse kulaklarına replikleri sufle ediyorum. Öncesinden hiçbir şart koşmadan çocuklara doğaçlama yapabilme fırsatı veriyorum.”

‘Bir Aile Meselesi’ Kore-eda Hirokazu’nun Cannes’daki yedinci filmi. Kariyerinin ikinci filmi ‘Distance’ ile ilk kez yarışmaya 2001’de katılan Japon usta, üç yıl sonraki ünlü filmi ‘Nobody Knows’ ile oyuncusu Yuya Yagira’yı Cannes tarihinin en genç ödüllü aktörü yaptı.

Erotik fantezisi ‘Air Doll’ (2009) festivalin yan bölümü ‘Belirli Bir Bakış’ta gösterildi. Jüri Ödülü kazanan ‘Benim Babam, Benim Oğlum/Tel Pere, Tel Fils’ anne-baba-oğuldan oluşan bir ailede, doğumundan altı yıl sonra, doğumevinin yaptığı bir yanlışlıkla bebeklerin karıştığını bildirmesiyle yaşanan travmayı anlatıyor. Aile, biyolojik oğullarının mütevazı bir ailede büyümüş olduğunu öğreniyor.

Yönetmenin iki yıl aradan sonra Cannes’da yarıştığı ‘Küçük Kız Kardeşimiz/ Notre Petite Soeur’ (2015), büyükanneleriyle yaşayan üç kız kardeşi odağına alıyor. Üvey bir kız kardeşin ortaya çıkıp hayatlarına karışmasıyla ailenin yazgısı değişiyor.

‘Bir Aile Meselesi’nde baba rolünü oynayan Lily Franky, Hirokazu’nun fetiş oyuncusu olarak, ‘Benim Babam…’, ‘Küçük Kız Kardeşim’, ‘Fırtınadan Sonra’ (2016) filmlerinde de yer almıştı. Franky Japonya’nın en ünlü karakter oyuncularından biri.

 

Uzun tutulmuş bir aşk filmi

Cannes’daki ana yarışmaya Japon sinemasından gelen ikinci film, genç yönetmen Hamaguchi Ryusuke’nin (40) ‘Asako’ adlı aşk filmiydi.

Reklamcılıkla başlayan kariyerini belgesel ile sürdüren yönetmenin dokuz uzun metrajlısının en önemlisi ‘Senses’ (2015) kurgu bilim türündeki ırmak filmidir. Tomoka Shibasaki’nin ödüllü romanından alınan ‘Asako’ yedi yıl süren tutkulu bir aşkı konu ediyor.

Filme adını veren 21 yaşındaki güzel Asako, iki yıl arayla bir birlerine ikiz gibi benzeyen, ama karakterleri birbirine zıt iki erkeğe âşık olur. Asako, bir sergide rastladığı ve etkilendiği Baku’yu çıkışta takip eder. Karşılaştıklarında ikili yıldırım aşkına tutulur.

İki yıl süren beraberlikleri Baku’nun gizemli bir şekilde ortadan kaybolmasıyla sona erer. Tokyo’ya yerleşen, kahve servisi yapan bir şirkette çalışmaya başlayan genç kadın, Baku’ya ikiz gibi benzeyen Ryohei’den etkilenir. Dürüst bulduğu bu adamla beraber yaşayan, işi icabı Osaka’ya taşınmaya hazırlanan Asako, beş yıl aradan sonra Baku’nun karşısına çıkmasıyla ikileme düşer. Evlenmek üzere olduğu Ryohei’yi terk edip Baku’nun peşine düşer. Ancak bambaşka bir kişiliğe bürünen, davranışları eski Baku’ya hiç benzemeyen bu eski sevgili, Asako’yu bir yol ayırımına getirir.

Onca sosyal ve güncel sorunu işleyen film bombardımanı arasında, bu iyi işlenmiş aşk filmi, Cannes takipçilerine ilaç gibi geldi. Ancak ‘Asako’ dengesini tutturamamış bir film. Görkemli ve doyurucu bir sahnenin arkasından tamamen lüzumsuz ve yersiz bir sahne geliyor. Bu iki saatlik filmi Hamaguchi 25-30 dakika daha kısa tutabilseydi, dengeli bir aşk filmiyle takdirimizi kazanabilirdi.

Çok başarılı iki başoyuncusunun desteğiyle, senaryo yazarı-  yönetmen Hamaguchi’, yola çıktığı ‘soap opera’ konulu ‘Asako’sunu duygu yüklü, romantik bir film iken, lüzumsuz sahnelerin varlığıyla, dört dörtlük bir aşk filmi olmasını engelliyor.

Baku’nun iki ayrı yüzünü, aynı zamanda benzeri Ryohei’yi de canlandıran yakışıklı aktör Higashide Masahiro ve narin aktris Erika Karata rollerinin hakkını veriyorlar.

 

 

———————————————————————————————