Çil çil altınım olsa…

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
30 Mayıs 2018 Çarşamba

Çocuk yaşlarda iken en sevdiğim kitaplardan biri ‘Binbir Gece Masalları’ydı. Onlarca kez okudum. Her defasında aynı keyfi duydum.

‘Ali Baba ve Kırk Haramiler’ bu kitapta mıydı, hatırlamıyorum. Hayal gücü geniş bir çocuk için “Açıl susam açıl” parolası heyecanın doruğuna varmam için yeterliydi. Mağaranın içindeki çil çil altınlar, sandık dolusu ziynet eşyaları, karanlığın içinde bir ışık hüzmesini andırırdı.

Yaşım az daha büyüdüğünde, Ali Baba efsanesinin gerçeğe nasıl dönüşebileceği hakkında teoriler geliştirdim. Bunun için en ideal mekân, üç neslin bir arada yaşadığı Büyükada’daki bahçe içindeki üç katlı evdi. Kırk Haramiler misali, eskiler buralara bir hazine saklamış olsalar, acaba nereye gizlerlerdi?

Zaman içinde ev el değiştirene kadar varsayımlarım hep canlı kaldı. Kanımca, kömürlük, kiler ve çamaşırhane saklamaya uygun üç yerden biriydi. Çok eskilerde evde dört mevsim yaşandığından soba yakmak için kömür istiflenirmiş. Kömürlüğün kapsının açıldığına iki kez tanık oldum. İkisinde de ürperdim. Merdivenlerle inilen karanlık, uçsuz bucaksız bir dehliz gibiydi.

Kilere gelince, salon büyüklüğünde, yurt dışına giden akrabaların emaneten bıraktığı eşyalar dolusu, küçük bir penceresi olan loş bir odaydı. Kapısını açmak pek hoş karşılanmazdı. Ne de olsa, ‘emanete ihanet olmaz’ düsturu vardı. Gerçi emaneti bırakanlar çoktan terk-i diyar etmişlerdi ama verilen sözden dönülmezdi. Çocukluğum, “Kilerde acaba ne var?” sorusuyla geçti.

Çamaşırhane ise evden az uzakta, üst bahçenin en dibinde bir yerdeydi. Haftanın bir günü sabah girilip akşam çıkılan bir yerdi. Büyük boy çinko leğenlerde kaynatılan beyaz çarşaflara çivit de koyulurdu. Ardından bir hafta boyunca kimsecikler uğramazdı.

 

Gelelim günümüze… Son zamanlarda ekonomiyi canlandırma paketinde, gazetelerde büyük puntolarla “Yastık altı altınlarınızı bankaya yatırın” başlıkları göze çarpıyor. Şimdilerde çil çil altınım olsa, ne yapardım acaba?

 

 

 

 

 

———————————————————————————————