“Geleceğe ve gençliğe önem vereceksiniz”

Şalom’un 70 yaşına bastığı bu yılda, ekonomi sayfamızda röportajlar serisini başlatmayı Genel Yayın Yönetmenimiz yılbaşında fikir olarak açmıştı. Saint Joseph Lisesinin mezunlar derneğinin aylık iletişim dergisi için Saint Joseph mezunu iş insanları, akademisyenler, STK liderleri ile röportajlar yapmıştım. Deneyimliydim. Ancak beş yılı mart ayında doldurduğum bu sayfada, yıllar sonra ilk röportajımı bir ilkle başlatmalıydım, heyecanlıydım. Tesadüfler insan hayatında önemlidir. Ankara’da 1. Uluslararası Bankacılık Kongresinde bildiri sunmaya gittiğimde Sayın Ersin Özince açılış sunumunu yapıyordu. Tamam dedim. Eski bir bankacı olarak ilk ekonomi, iş dünyası röportajım Türkiye’mizin ilk ulusal bankasının yönetim kurulu başkanı ile olmalıydı. Kalabalık arasında fırsat buldum ve randevu talep ettim, sağ olsunlar kırmadılar ve işte ilk röportajımız. İş Kulelerde odasına girdiğimde duyduğum kanarya sesleri ile çok güzel bir sohbet bizleri bekliyordu.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
23 Mayıs 2018 Çarşamba

Türkiye’nin ilk bankasının liderliğini, yöneticiliğini yapmak nasıl bir duygu?

Liderliği bizim bankamızda genel müdür yapar. Ben Türkiye İş Bankasını hiçbir zaman salt bir banka olarak tanımlamadım. Biz bir Cumhuriyet kurumuyuz. Osmanlı İmparatorluğu sonrasında kurulan genç ve çağdaş Cumhuriyetimizin hem ulusal hem de uluslararası alemde iyi bir yer edinmesine katkı için çalışıyoruz. “Yurtta sulh cihanda sulh” fikri ile siyasi bağımsızlığımızın teminatı olarak ekonomik bağımsızlığımızı yasal düzenlemeler ışığında liberal ekonomide ve ülkemizi uluslararasında en iyi seviyede temsil etmek düşüncesi ile var olan bir misyoner kurumun çalışanı ve yöneticisi olmak bana hep gurur verdi. Çalışma hayatımın başlangıcı ve emekliliğimde sonu olan bu bankada kendimi lider olarak görmedim. Çünkü kurucu genel müdürümüz Sayın (Rahmetli) Celal Bayar’ın ifadesi ile İş Bankası personeli yoktur, kadrosu vardır ve ben de o kadronun mensubuyum. Toplumumuza ve insanlığa yararlı olmak, gerek ülkemiz gerek bölgemizin refahına katkı sağlamak için sosyal sorumluluk bilinci ile çalışıyoruz. Bunu en büyük sermayemiz ve yöneticilerimiz olan çalışanlarımız ile perçinledik. İşi insanlara hizmet olan çağdaş bir kurumun, çalışanlarına ve emeklilerine ait kolektif sermayesinin temsilcisi, halka açık bir şirketin ise hesap vereni ve çalışanı oldum. Bu çok tatmin edici bir duygu. 45 yaşımda yeni genel müdür olduğumda bir gazete manşet atmıştı, “İş Bankası’nın en genç genel müdürü” diye. Akşam eve gittim. Eşim “Gördün mü bak ne yazmışlar” dedi, “Yarın ilk işin yazıyı tekzip ettirmek olmalı.” Şaşırmıştım. “Kayıtlara bak bakalım Celal Bayar kaç yaşında kurucu genel müdür olmuş” dedi. Bu anım bence bir kurumu ne kadar sahiplendiğinizle ilgili çok güzel bir örnektir. Bizde aranan özelliklerden birisidir bu. İstikrarlı bir şekilde uzun yıllar bu kuruma, insana, ülkeye hizmet edecek genç yöneticiler.

Bankacılarda café açmak, sahil kasabasına yerleşmek yaygın bir düşünce. Sizin bankacılık sonrası bir hayaliniz var mı?

Ben salt bankacı değilim. Hobilerimden hiç uzak yaşamadım. Genel müdürlük dönemimde bir ara mesafe oldu sadece. Başlıca hobim doğadır. Gördüğünüz gibi odamda kanaryalarım ve çiçeklerim var. Elektriksiz bir köy öğretmen lojmanında oturmuş memur bir aile çocuğu olarak küçük yerlerde geçti hayatım. Hayvanlarla, toprakla hep yakın oldum. Bu yüzden bir keçi çiftliği hayalim vardı. Yönetim kurulunda kalınca fazla zaman ayırma imkânım olmadı. Ticari de olsun istemedim. Vakfımızın özel orman arazisinde bekçi arkadaşlarla beraber köpek, tavuk, keçi gibi hayvan besliyoruz ve bu amatör tarz beni tatmin ediyor. Ayrıca 50 yaşımdan sonra yelken öğrendim. Fethiye’de bir teknem var, açılır balık tutarım.

İş hayatınızda sizi çok etkileyen, şaşırtan ilginç bir anınızı öğrenebilir miyiz?

2000’li yılların ortalarında Türkiye Bankalar Birliği başkanı iken İsrail başbakanının davetlisi olarak iki günlük bir ekonomik toplantı için Tel Aviv’e gittim. O zamana kadar Ortadoğu’ya gitmemiştim. İşimiz hep batıda veya Londra’da olurdu. İyi eğitim almış, dünyadan haberdar, inançlı bir ailede yetişmiş birisi olarak çok hayret ettiğim şeyler oldu. Toplantıya ABD’den katılan, tanıdığım birçok bankacı İbranice sunum yapıyor ve konuşuyordu. Sayın Halit Cıngıllıoğlu da Bank Hapoalim ile ortaklıkları nedeniyle oradaydı. Bana “Kudüs’ü gezdin mi” diye sordu. Beraber gezmeye gittik. Medeniyetle ve sosyal öğretiyle edinilmiş bilgilerden çok farklı şeyler gördüm. Üç semavi dinin bu kadar küçük bir yerde, sur içinde, bir arada olduğunu gördüm. Önce Hristiyanların Kutsal Kilisesine gittik. Öğrendiğime göre 17 farklı mezhebin ayrı ayrı yeri vardı ve kavgalı oldukları için kilisenin anahtarı bir mescidin imamına emanet edilmişti. Sonra Ağlama Duvarına gittik. Şaşırmıştım, farklı bir ibadet tarzı vardı. Son olarak Mescid-i Aksa’ya girdik. Gayrimüslimler giremediği için kimlik göstermek zorunlu ancak yanımda kimlik yoktu, Filistinli güvenlikler sorun yaptılar. Halit Bey araya girerek çözdü. Her yer ağır silahlı askerler ile dolu idi. Bizim neslimiz hümanist, barışçı, sosyal değerlere önem verirdi. Bunları olumlu veya olumsuz anlamda demiyorum. O küçücük bölge hayatımdaki en çarpıcı deneyimlerden biriydi ve kişisel gelişimimde etki yaratan bir iş gezisi olmuştu. Dostlarıma devamlı tavsiye ederim, gidin mutlaka görün diye.

Finansal Okuryazarlık ile finans merkezi arasında sizce nasıl bir ilişki bulunuyor?

Bilgi çağındayız. Artık genç neslin mobil finans olanakları var. Blok zincirleri ve enformatik donanımlar ile finansal hayata devam ediyorlar. Yine de finansın temel unsurlarını muhakkak kazandırmak lazım. Atatürk’ün ifadesindeki “Tam bağımsızlık ekonomik bağımsızlıkla taçlanır” bireyler için de geçerlidir. Bu kadar basit bir yaklaşımla (finansal) bilinci verirseniz onlar bu teknolojik imkânlarla mutlaka gereğini bulurlar. Günümüzün küresel ve finans ilişkileri açısından giderek küçülen dünyasında, ülkelerin refah ölçülerinde insanı bir an önce harmonize etmek için ekonomi ve finans kurallarında küresel çapta bir mutabakat lazım. Birleşmiş Milletler gibi organizasyonların sadece siyasi değil ekonomik açıdan da insanlığı ortak kurallarda buluşturması lazım. Biz bu doğrultuda iyi finans uygulamaları için finans merkezi olmayı hedeflemiştik. Bankalar Birliği başkanı iken TOBB, TÜSİAD gibi kurumların ve ekonomi yönetiminin destek ve katılımları ile toplantılar yaptık. Daha liberal, yatırımcılar için arzu edilen bir finansal ikametgâh olmak idi amaç. Üçüncü havalimanı gibi bir finansal hub olmak istiyorduk. Ancak konu daha çok bir iş merkezi, bina topluluğu noktasına doğru kaydı. Aynı anda yola çıktığımız Dubai’yi bu anlamda parmak ısırarak izliyorum. İstanbul’a fiziki bir lokasyon değil, finansal cazibe lazım. İnsan, şehir, teknoloji, yasal altyapısı da önemli. Üniversitelerimize çok önemli görevler düşüyor.

Bankacılıkla ilgilenenlere, gençlere neleri tavsiye edersiniz?

Ruslar, Çinliler iyi lisan öğreterek, kodlama ve bilgisayar kültürüyle geliyor. Atatürk “Bankacılık için en önemli sermaye zekâ, dikkat ve iffet” demiştir. İş Bankası için yazdığı bu sözünü bankamızın girişinde kapıda görebilirsiniz. Bankacılık metotlu çalışmaktır. Ekip işidir. Sabır işidir. İnsanı ve insana hizmeti sevmeniz, kendinizi geliştirmeniz, dünyadan haberdar olmanız lazım. İngilizce ve yabancı lisanın yanında artık kodlama dilini de bilmemiz, teknolojiye uzak kalmamanız lazım. Tabii ki kendi dilinizi de çok iyi bilmelisiniz. Artık yeni bir çağdayız, bunun gerekleri var.

Dördüncü Sanayi Devrimi ve kripto paralar için ne dersiniz?

Buna sanayi devrimi demiyorum. Sanayi boyutu var ama kastedilen bu değil bence. Ekonomi 4.0 daha doğru bir ifade bence. Konu internet çağıdır. Sayın Faruk Eczacıbaşı’nın ‘Daha Yeni Başlıyor’ ismindeki kitabını herkese tavsiye ederim. Devlet, sosyal kurumlar, şirketler, aile, birey herkesin bir şekilde etkileneceği yeni bir dünya, yeni bir ekonomi. Konu Bitcoin’in çok ötesinde, blok zincirleri ilişkisine sahip olacak bir dünya geliyor. Kullanıcıların aralarında paylaşacakları, güvenli ve kabul edecekleri bilgiler, değerler, mutabakatlar bunlar. Ancak uluslararası yasal altyapısı noksan. Henüz ulus devletler kendi aralarında politikada, hukukta harmonize olamamışken, internette bu daha zor. Eskiden de benzer uygulamalar vardı. Uluslararası demiryolu kuponları vardı mesela. Kripto paralara benzerdi. Küçük boyutlu kullanım amaçları dışında bu nedenlerle tavsiye etmem zor. Güvenli konvansiyonel para birimlerini ve yatırım enstrümanlarını tavsiye ederim.

Uzay (ekonomisi) çağına bankacılar nasıl hazırlanmalı?

Uzaya yönelik yatırımlar hâlâ konvansiyonel yöntemlerle finanse ediliyor. Uzay madenciliği için lisanslar alınıyor. Uydu gönderen, yapan şirketlere finans sistemi destek veriyor. Bilginin gelişimi yani ihtiyaçlar yeni ekonomik kurallar ve tanımlar getirecek. Bugünün realitesinde konvansiyonelden uzaklaşmak biraz zor. Finans kurumlarının görevi hayal satmak değildir. Onu girişimci veya yatırımcılar yapar. Finansal kurumlar ise bunu destekler. Bizler aracıyız. Müşterinin ihtiyacını karşılarız. Müşteri eğer değerlerine bekçilik etmemizi, değerlerini daha da arttırmamızı, nakletmemizi isterse, ne yönde olursa olsun kurallara bağlı olarak biz ona göre hareket ederiz. Bankacı güvenilir olmalıdır. Güvenilirlik istikrar ve hesap verilebilirlikle olur. Zaman boyutunu da konvansiyonel akılla buna eklemeli. Prensiplere bağlı olarak ileriye veya geriye dönük yönetim ancak müşteriler ile olur.

Cumhuriyetimizin ilk bankasından, Cumhuriyet Gazetesi’nden sonra ülkemizin en eski ikinci gazetesine sürdürülebilirlik için neleri önerirsiniz?

Çok basit bir formülü var. Değerlerinize bağlı kalacaksınız. Ve geleceğe ve gençlere çok büyük önem vereceksiniz. Gençlere bir şekilde ulaşmak zorundasınız. Mesela çocuklarım bir sırt çantası ile Çin’i ve ABD’yi gezdi. Dünya artık çok küçük. Onları hep yanınızda veya ülkenizde göremeyebilirsiniz ama onların yanında olmalısınız. İş Bankası bir bina veya şubelerden ibaret değildir. İşlemlerimizin yüzde 90’ı şube dışında, mobil telefonlarda, internette gerçekleşiyor. Orada olmalıyız. Tabii, kitaplar. Her ortamda olmalı, çocuklara yönelik olmalı. İş Bankası Kültür Yayınları bu yüzden var. Sürdürülebilirlikte en kötü senaryoda (eğer iyiyseniz) hatıralarda yaşarsınız (gülüyor). Hercai tavırlara ise gerek yoktur. Yıllanmış müesseseler sürdürülebilirliğe yabancı değillerdir. Türkiye’deki gayrimüslim cemaatler ile bir asra yakındır süren istikrarlı müşteri ilişkimiz bunun güzel bir örneğidir.

 

 

ERSİN ÖZİNCE KİMDİR?

1953, Havran doğumlu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İdari İlimler Fakültesi, İşletme Bölümü mezunu. 1976 yılında İş Bankası Teftiş Kurulu Başkanlığında Müfettiş Yardımcısı olarak göreve başlayan Özince, İş Bankasının çeşitli birimlerinde yöneticilik yaptı, 1994 yılında Genel Müdür Yardımcılığına yükseldi. Bu görevi sırasında sorumluluk alanları bankanın hazine, finansal yönetim, sermaye piyasaları, krediler ve istihbarat-mali analiz bölümlerini kapsayan Özince, 28 Ekim 1998’de İş Bankasının 15. genel müdürü olarak atandı.

31 Mart 2011, 28 Mart 2014 ve 31 Mart 2017 tarihlerinde yönetim kurulu üyeliğine seçilen Özince, 1 Nisan 2011 tarihinden itibaren yönetim kurulu başkanı olarak görev yapıyor.

Özince, Kasım 1998 – Mayıs 2000, Haziran 2002 – Nisan 2011 tarihleri arasında Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı, Nisan 2009 – Nisan 2011 yılları arası Türkiye Sınai Kalkınma Bankası AŞ Yönetim Kurulu Başkanı, Ekim 1998 – Nisan 2006, Nisan 2011 – Nisan2017 yılları arasında ise T. Şişe ve Cam Fabrikaları AŞ Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı.