Gıda enflasyonu ve tarım finansmanına dair denemeler – 3

Enflasyonu ilk çeyrekte tek hane görmeyi birçok ekonomist, köşe yazarı, yorumcu bekliyordu. Olmadı. TCMB’nin bu hafta yaptığı sunumdaki yeni enflasyon beklentisi 2018 sonu için hâlâ tek hane ancak 0,5 puan yukarı revizyon ile. Kur artışı nedeni ile yaşanacak yabancı turist artışının döviz girdisi ve gıda fiyatlarında yazın etkisi olumlu olursa tek haneyi görmek mümkün.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
3 Mayıs 2018 Perşembe

24 ve 31 Mayıs 2017’de bu sayfadaki yazılarımızın ilk iki bölümü ile gıda enflasyonuna, tarımın ve finansmanının rolüne dikkat çekmiş, önerilerimizi sıralamıştık. 2018 için enflasyona dikkat çektiğimiz diğer yazılarımızla birlikte, haklı çıkmak hoşumuza gitmese de, piyasanın beklentisi tutmayınca üçüncü bölümle konuyu bir daha gündeme almak elzem oldu. Hafta sonu (International Congress of Management, Economy and Policy) ICOMEP18 Kongresi’nde, 2017’deki iki yazımızda ve bugün gündeme aldığımız başlıkları, önerileri akademik olarak sundum. Şalom’daki bu yazımız diğer ekonomi ve iş gazete sayfalarından farklı olarak, zaman zaman kaynak olarak akademik dünya ile daha fazla etkileşim içerisinde bilime, akademiye de katkı sunuyor.

Seni Yeneceğiz Enflasyon

ABD tahvillerinin (iskonto) faiz oranının %3’ün üstüne çıkışı ile beraber FED’in daha hızlı faiz arttırma olasılığı, Kuzey Kore’deki olumlu gelişmeler ile Suriye stresinin azalmasının yarattığı döviz kurundaki değer artışının yanında petrolün varil fiyatındaki artış, erken seçim kararı ile birleşince maliyet enflasyonu ister istemez etkilendi. TCMB bu hafta yaptığı enflasyon konulu sunumda ocak ayında yaptığı yılsonu %7,9 hedefini daha 3 ay geçmeden %8,4 (ortalama) olarak revize etti. Yüzde 7,2 ile yüzde 9,6 bandı arasındaki bu beklentinin, önce tek hane sonra %9’un altına doğru gitmesi için bu senenin başından itibaren yaşanan kurdaki yükselişin daha fazla yabancı turist için cazibe yaratmış olması, gelen turistlerin daha çok harcaması ve yazın gıda fiyatlarında önemli bir geri çekilme yaşanması gerekliliği bulunuyor. Ancak gıda ürünleri sadece tarla ile alakalı değil. Et ve süt gibi zorunlu kalemlerde fiyatlar yazla alakalı değil. Ayrıca cari açıktaki yükselişin sürmesi durumunda ise TL’nin değer kazanması zorlaştıkça, TCMB’nin kur nedeni ile oluşan maliyet enflasyonu baskısına yaptığı vurguyu hatırlatmakta fayda bulunuyor. Gıda fiyatları ve enflasyonu TÜİK’e göre enflasyon sepetinde hâlâ %23,3 paya sahip. Yani gıda fiyatları yazın düşerse iyi, beklendiği kadar düşmezse enflasyonda hedef tutturmak zor. Enflasyon düşmeyince faizler de düşmüyor.

Gıda ve Tarım Verileri

TÜİK verilerinden özetle konuyu irdelemek lazım. TÜFE’nin dörtte biri gıda enflasyonu olunca tarım, hayvancılık, gıdayı çözmeden enflasyonda kalıcı bir çözüm beklemek zor. TÜİK verilerine göre GSYİH içinde tarım, orman ve hayvancılığın payı 1998’de %12,5 iken 2016 sonunda bu %6,2 olmuş. Aynı zaman diliminde gayrimenkulün payı iki katına çıkmış. Konut salt karın doyurmadığına göre önerimizi buradan tekrar edelim. Tarımsal arazilerin kredi teminatı ve ruhsatla ranta dönüşüm oranını takip edecek bir mekanizmaya ihtiyaç var. Çatalca’da kurulan gümrükle beraber birkaç sene sonra tarla görmek mümkün olmayacak. Sanayileşme, imalat şart ama verimli topraklarda olmak zorunda değil. Nitekim imalat sanayinin payı %22,3’den %16,6’ya düşmüş 20 yılda, ulaştırma nispeten sabit kalmış. Öte yandan tarım, hayvancılığın GSYİH’daki payı, finansal hizmetler ve bilgi iletişim sektörlerinin veya eğitim ve insan sağlığı sektörlerinin payının toplamı kadar. Yani köylü milletin efendisidir günümüzde de ve Türkiye tarım ülkesidir. TÜFE’de madde ve çeşit sayısı yıllar itibarı ile azalırken TÜFE 2003=100 baz yılına göre toplamda 336,48 olmuş. Tarım ürünleri üretici fiyat endeksi aynı yıl 44,22 iken Aralık 2017’de 160,85 olmuş. Örneğin zeytin 4,5 TL’den 22 TL’ye çıkmış. Zeytin ağacı mı yazlık mı diye sormak gerekiyor haliyle. Bunda TÜİK verilerine göre sezonsal ve sürekli tarım işçi ücretlerinin artışı bir etken. Tabii mazot, gübre, tohum, navlun, veteriner ve ilaç maliyetleri de etken. Ancak 2001’de 948 bin 2107’de 1,3 milyon olan traktör sayısı ve 12 bin olan biçerdöverin 2017’de 17 bin olduğunu dikkate alırsak, en az yerli otomobil kadar yerli ve milli tarım ekipmanlarına ihtiyacımız olduğu ortada. Mazotun fiyatını düşüremiyorsak makine parkının, yedek parçasının ve servisinin maliyetine odaklanmak lazım. Bu aynı zamanda verimsizliği de gündeme getiriyor. Önceki yazılarımızda ifade ettiğimiz gibi moda diye traktör değiştirmek, ağaç dikmek tarım danışmanlarınca iyi yönetilmeli. Yine TÜİK verilerine göre bitkisel ve hayvancılık üretilen değerleri ile pazarlanan değerleri arasında negatif bir tablo var. Bu veri seti bize diyor ki tarımsal, hayvancılık ve işlenmiş gıdaları pazarlamayı, markalaştırmayı beceremiyoruz. Buradan ihracat için verilen Turquality, e-ticaret gibi teşvikleri tarıma ve gıdaya da düşünmek gerekiyor. Tarım alanlarımız 2001’de 41 milyon hektardan 2017’de 38 milyon hektara gerilemiş. Sanayi kapasite kullanım oranı gibi tarımsal arazi kullanım oranı takibi, uydulardan ve robotlardan faydalanarak şart. Canlı hayvan sayımız artarken et fiyatlarının artmasını ise ithal hayvanlara mı bağlamak lazım yoksa aracıları mı bilemedik. Su ve deniz ürünleri tahmin edileceği üzere düşüyor. Azalan arz haliyle fiyata, sofraya yansıyor.

Sonuç

Tüm bunların TCMB tarafından takip ve koordine edilmesi zor. RTÜK, BDDK, EPDK, SPK gibi bir ‘Tarım veya Gıda Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ kurulmasının değerlendirilmesini tekrar önerelim. Tarıma yönelik mikrofinansman kurumlarının önünün açılması, tarım kredi kooperatiflerine para ve sermaye piyasalarına doğrudan ulaşım imkânı tanınması, PTT’nin dağıtım kanalının posta katılım bankası üzerinden kırsal kesimlere mikro krediler ve mobil sigortalar ile ulaştırılması gibi birçok önerimiz dikkate alınmalı.