Evlilik kurumuna tavizsiz eleştiri

Tiyatro kökenli aktör Xavier Legrand, ilk uzun metrajlı filmi ‘VELAYET’ ile ödüle doymuyor

Viktor APALAÇİ Sanat
11 Nisan 2018 Çarşamba

Bir aile dramı üzerinden, ayrılığı hazmedemeyen, şiddete meyilli erkeğin davranışlarını ve boşanmanın ardından kadınla çocuklar üzerindeki yıkıcı etkiyi, film sosyolojik açıdan ustalıkla inceliyor. Aile içi şiddete kesin ve sert bir bakış açısıyla yaklaşan film, boşanma sonrası aile ve çocuk ilişkilerini otopsi masasına yatırıyor. Evlilik kurumunun çıkmazlarını, sevginin nefrete dönüşmesiyle, çift arasındaki ihtilafın

çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisini gözler önüne seren film, evrensel bir soruna parmak basıyor. Taciz edilen kadının yanında saf tutan Xavier Legrand, evlilik kurumuna keskin ve sert bir eleştiri getirirken, inandırıcı, gerçeklik duygusu veren sinemasıyla, ilk filminden hayranlığımızı kazanıyor. Rahatsız edici ama etkileyici, iz bırakan, çok iyi yazılmış ve çekilmiş, iyi oynanmış ‘Velayet’, izlenmeyi hak eden bir film.

 

Son Venedik Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Gümüş Aslan ve Geleceğin Aslan’ı ödüllerini kazanan, San Sebastian, Toronto, Zürih Film Festivallerinin aralarında bulunduğu yarışmalardan ödüllerle ayrılan Xavier Legrand’ın ‘Velayet/Jusqu’a La Garde’ başyapıtının bizde vizyon şansı bulması beni mutlu etti. Ancak filmin sadece dört Arthouse salonunda, günde iki seansta gösterilmesiyle hak ettiği sayıda izleyicisiyle buluşamamasına üzüldüm.

Film, bir boşanmanın ardından annesiyle babası arasında kalan bir çocuğun var olma mücadelesini, izleyiciyi bir gerilim atmosferi içinde bırakarak anlatıyor.

Aile içi şiddete kesin ve sert bir bakış açısıyla yaklaşan film, boşanma sonrası aile ve çocuk ilişkilerini otopsi masasına yatırıyor.

Erkek egemen toplumda, travma halindeki erkek şiddetini, boşandığı eşine zulüm yapma hakkını kendinde gören hastalıklı bir zihniyeti ‘Velayet’ gerçekçi bir bakış açısıyla gözler önüne seriyor.

Bir aile dramı üzerinden, ayrılığı hazmedemeyen, şiddete meyilli erkeğin davranışlarını ve boşanmanın ardından kadınla çocuklar üzerindeki yıkıcı etkiyi, film sosyolojik açıdan ustalıkla inceliyor.

Evlilik kurumunun çıkmazlarını, sevginin nefrete dönüşmesiyle çift arasındaki ihtilafın çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisini gözlere seren film evrensel bir soruna parmak basıyor.

Film boşanan çiftin, oğullarının velayetini almak için mahkemede haklarını savundukları uzun bir planla açılıyor. İki tarafın avukatlarının kadın hâkime yaptıkları açıklamalardan aile içi mahremiyetlerine dair bilgilendiriliyoruz.

EVLİLİK KURUMU OTOPSİ MASASINDA

Tiyatro kökenli bir aktör olan Xavier Legrand çocuk yaşta, Louis Malle’in, konusu Nazi işgali altındaki Fransa’da geçen ‘Hoşçakalın Çocuklar/ Au Revoir les Enfants’ (1987) başyapıtında sinemayla tanıştı.

İlk kısa metrajlı filmi, Léa Drucker’in oynadığı, şiddete meyilli kocasından kaçan iki çocuklu bir kadını oynadığı ‘Avant que Tout Perdre/Her Şeyi Kaybetmeden’ 2013 yılında Oscar’a aday gösterildi.

Dört yıl aradan sonra, yine boşanmaların ardındaki travma tezini işlediği ‘Velayet’in senaryosunda çok iyi işlenmiş karakterlere yer verdi.

Mutsuz bir evlilikten yorgun ayrılan, yalnız kalmış, ürkmüş bir anne, öfkesini denetleyemeyen, kendi anne-babası tarafından da dışlanmış, eski karısına dönebilmek için “Ben artık değiştim” diye yalan söyleyebilen bir baba ve annesini koruyamamanın travmasını yaşayan, bu ayrılık sürecinden az yara alarak sıyrılma peşindeki, korku içinde yaşayan bir çocuk. Sevgilisiyle 18 yaşını kutlayacağı bir doğum günü partisine hazırlanan, babasıyla görüşmeyi reddeden, ailede boşanmadan en az etkilenen bireyi abla Josephine.

Xavier Legrand senaryosunda, başta kadınla erkeğe eşit mesafede durmaya çalışırken, olayların gelişmesiyle, kimin kurban, kimin zorba olduğu meydana çıkınca, dengeleri bozarak ‘kadın’ın yanında yer alıyor.

Ancak, bu gizem ve gerilim yaratan, çok iyi yazılmış senaryo izleyiciyi sürekli tahminlerde bulunmaya zorluyor. Mizanseni ise, bir uzun metraj için kamera arkasına geçen genç bir yönetmenden beklenmedik olgunlukta.

 

 

ABARTIDAN UZAK, İNANDIRICI, GERÇEKÇİ FİLM

Ev kadını Miriam (Léa Drucker) ve bir hastanede güvenlikçi olarak çalışan Antoine Besson (Denis Menochet) çifti boşanmış olsa da, çocuklarının velayetiyle ilgili anlaşmazlıkları devam etmektedir.

Miriam, kocasının şiddete meyilli olduğunu iddia ederek oğulları Julien’in (Thomas Gioria) velayetini almak ister. Antoine ise baba olarak hor görüldüğünü, çocuklarından uzaklaştırıldığını iddia ederek karşı tarafı suçlar.

Ayrılığı hazmedememiş, intikam peşindeki Antoine ile yaralı ve yorgun Miriam’ın psikolojik savaşının ortasında kalan ise oğulları Julien olacaktır.

Baba evinden kovulacak kadar haşin ve kavgacı bir adam olan Antoine, çocuklarını kolay kolay bırakmak niyetinde değildir. Yuvanın dağılmasından sonra hukuksal anlamda, çocukların velayetinin hangisinin üzerine olacağına dair duruşmalar sürerken, 11 yaşındaki Julien ve 18 yaşındaki ablası Josephine tavırlarını açıkça annelerinden yana koyarlar.

Miriam’ın genç bir sevgili bularak yeni bir hayata atılma hamlesi olayları bambaşka bir kulvara taşır.

Antoine, yeni bir hayata başlamak, kötü tecrübelerden kaçmak için başka bir şehre taşınan ailesinin peşini bırakmayan, henüz reşit olmayan oğlunun velayetini alabilmek için duygu sömürüsü yapan, şiddete meyilli erkek karakterinin bir prototipi… Her ülkede rastlanabilecek bu sahiplenici zihniyetin yol açtığı cinayetleri her gün gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden okuyoruz.

İstenmeyişiyle gittikçe hırçınlaşan Antoine, çocuğuna şantaj uygulayarak, karısının sığındığı yeni evinin izini bulur. Elindeki avcı tüfeğiyle bu eve yaptığı çarpıcı baskın bölümüyle, film etkileyici ve sürprizli bir final ile noktalanır.

Fransız emniyet teşkilatının işleyişindeki beceriyi gözler önüne seren gerilimli ve görkemli final sekansı filmin en etkileyici bölümü.

Şiddete ve tacize maruz kalan kadının yanında saf tutan Xavier Legrand, evlilik kurumuna acımasız, keskin ve sert bir eleştiri getirirken, tavizsiz, abartıdan uzak, inandırıcı ve gerçeklik duygusu veren sinemasıyla, ilk filminden hayranlığımızı kazanıyor.

İlk bölümüyle izleyicisini bir hukuk savaşına sokan film, adalet mekanizmasının işleyişindeki sorunları ve boşanma sürecindeki kadının yalnızlığını sorguluyor.

ÜÇ BAŞROL OYUNCUSU MÜKEMMEL

Hasta ruhlu bir erkeğin psikolojik ve fiziksel şiddetini kaotik bir öykü aracılığıyla sinemaya taşıyan Xavier Legrand, rahatsız edici ama etkileyici, iz bırakan, çok iyi yazılmış ve çekilmiş, iyi oynanmış bir ilk filme imzasını atmış.

Az bilinen oyuncularla çalışmayı tercih eden Legrand, bu oyunculardan azami verimi almayı başarmış. Fetiş oyuncusu Léa Drucker, ezik, kaygılı, çaresiz Miriam rolünde, iri yarı tacizci koca Antoine’de Denis Menochet akılda kalan performanslarıyla öne çıkıyorlar. Ancak asıl sürpriz Fransız çocuk oyuncu Thomas Gioria’dan geliyor. Annesinden yana olduğunu, babasından gizlemek zorunda olan, zor durumdaki Julien rolünde, sevimli Gioria harikalar yaratıyor.

Özetleyecek olursak, ‘Velayet’ sade, duru, sert, keskin, inandırıcı, gerçekçi ve içinden dersler çıkarılması gereken toplumsal dramın filmi.

Bundan sonra yapacağı filmler için umut vaat eden Xavier Legrand ‘yakından izlenmesi gereken genç yönetmenler’ listesine adını kalın harflerle yazdırıyor.