Direniş 75 yaşında

Geçtiğimiz yüzyıl tarihin en karanlık sayfalarına tanık oldu. Başta Avrupa olmak üzere tüm dünya, irrasyonel düşüncenin çekim alanına girdi. Çelişen çıkarlar, bastırılamayan hırslar, güçlü liderler, sosyal, ekonomik ve siyasi yönden ezilen toplumlar… Bunlar harmanlanınca, 20. yüzyılın ilk yarısı tarihin en trajik dönemini yaşattı insanlara…

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
11 Nisan 2018 Çarşamba

Geçtiğimiz yüzyıl tarihin en karanlık sayfalarına tanık oldu. Başta Avrupa olmak üzere tüm dünya, irrasyonel düşüncenin çekim alanına girdi. Çelişen çıkarlar, bastırılamayan hırslar, güçlü liderler, sosyal, ekonomik ve siyasi yönden ezilen toplumlar… Bunlar harmanlanınca, 20. yüzyılın ilk yarısı tarihin en trajik dönemini yaşattı insanlara…

İkinci Dünya Savaşının başladığı 1939 ile sona erdiği 1945 arasında, savaşın dişlileri dünyanın dört bir yanında, değişik uluslardan 70 milyondan fazla asker – sivil inanı öğüttü. Uygarlığın sağladığı tüm nimetlerin ölüm makinesinin emrine girdiği bu dönem, arkasında derin bir travma ve tarif edilemez bir enkaz bıraktı.

Savaş esnasında bir de HOLOKOST yaşandı.

HOLOKOST yunanca kökenli bir kelimedir: Holos – Bütün ve Kostos – Yanmış sözcüklerinin bir araya gelmesi ile oluşur. Öncesiz ve tekil olma özelliğine sahip bir dönemi ifade eder. İbranicede buna ŞOA, ‘facia’ denir… Yidiş dilinde HURBAN, ‘imha’ olarak geçer… Kimi tarafından ise bu “Yahudi Soykırımı” olarak ifade edilir naif bir şekilde.

Holokost, Yahudileri, Yahudiliği, Yahudi değerlerini, Yahudi kültürünü, Yahudi olan her şeyi yok etmeye azmetmiş bir insan topluluğunun, siyasi, askeri, beşeri, ekonomik, teknolojik tüm yol ve yöntemleri kullanarak, kutsal saydığı bu hedefe ulaşmada acımasız ve kararlı adımlarla yol aldığı bir zamanı ifade eder. Tarihin derinliklerinden bu yana, Yahudi adımlarını her an takip eden - kaynağı, dayanağı ne olursa olsun - antisemitizmin bir başyapıtıdır. Bu anlamda, tekilliği ve öncesizliği tartışılmaz.

Burada, kültürü ile, gelenekleri ile, sosyal yaşama getirdiği zenginlikleri ile tarihte yerini almış Alman halkının toptan bir yok edişe imza atmasından söz ediyoruz. Burada, 1933’te Hitler’in iktidara gelişi ile başlayan, 1942’de şekillenen Son Çözüm ile vücut bulan, 1945’te intiharı ve Berlin’in düşmesi ile son bulan – ya da son bulduğu zannedilen – bir süreçten söz ediyoruz.

Bu öyle bir süreçti ki,

  • Ölüme gönderdikleri kişiler ile değil de genellikle kariyerleri ile ilgilenen bürokratların,
  • Irkçı toplumun temellerini atan Nürnberg Yasalarına karşı çıkmayan avukatların,
  • Bu yasaların belirleyici olduklarını kabul eden hakim ve savcıların,
  • Onları uygulayan güvenlik güçlerinin, askerlerin,
  • Nazi kuramının tabansızlığını ortaya koyacak yerde akıma kapılıp giden entelektüellerin, öğretmenlerin, bilim adamlarının,
  • Bu alanda kendilerine öğretilenleri sorgulamayan öğrencilerin,
  • Ölüm kamplarını tasarlayan ve inşa eden mimar ve mühendislerin,
  • Yahudileri bu kamplara taşıyan demiryolu işçilerinin,
  • İnsanlar üzerinde tıbbi deneyler yapan doktorların,
  • Yahudilerin ekonomik hayattan çekilmeleri ile oluşan boşluktan çıkar sağlayan iş çevrelerinin,
  • Gelişen olaylara genelde ses çıkarmayan, çıkarsa da nadiren ve çok cılız itirazlarda bulunan kilise ve din adamlarının,
  • Nasyonal Sosyalizmin uydusu işbirlikçi rejimlerin ve tüm bu yaşananlara sessiz kalan devletler topluluğunun katkısı olmasa gerçekleşemezdi.

İsrail Parlamentosu Knesset 1951 yılında aldığı bir kararla, Yahudilerin Nazilere karşı direnişlerinin sembolü Varşova Ayaklanmasının başlangıç gününü, ‘Yom Ha’Şoa ve Ha’Gevura’ olarak ilan eder: Bir yandan Nazi zulmünde kaybettiğimiz milyonların anısını anlamlı kılarken öte yandan, kendilerine biçilmiş sonlarına isyan edip insanlık onurlarını korumak için direnen kahramanların da hatırlanmasını sağlar.

Gazetenin dağıtıma girdiği bugün, dünyanın dört bir yanındaki Yahudi toplumlarında, yaşamı kutsamak için Hitler’in zulmüne baş kaldıranları ve yitip giden 6 milyon canı yad edeceğiz… Bir gün değil her gün yapmamız gerektiği gibi…