Gitmek lâzım Kars’a

Eğer bu ülkede yaşıyorsak, Bodrum’a gitme isteği kadar Kars’ı da görme isteğinin olması gerek. Dokunmak lazım uzak diyarlara da, insanına da.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
28 Mart 2018 Çarşamba

Kültürel amaçlı seyahat etmenin en faydalı yanı sadece tanımadığınız, bilmediğiniz yerleri görmek değil, yöre insanı ile görüşmek; bir anlamda, size göre öteki olanı tanıma ve anlamaya yönelik paha biçilmez bir iletişim kurmak olmalı.

Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin ‘en batılı doğu şehri’ olarak gösterilen Kars’ı görme fırsatını yakalamanın mutluluğunu yaşadım.

Tarih boyunca Urartu, Pers, Ermeni, Bizans, Selçuklu, Gürcü, Moğol, Osmanlı ve Rus gibi farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmış ve binlerce yıllık tarihe sahip olan bir kentin son yıllarda biz batı tarafındaki Türk insanını çekmesindeki en büyük neden bu çok kültürlü bir mirasa sahip olması gerek. Bu harmanlanmış otantik kültürün, şehrin bugünkü insanına bile yansıdığını görmek sosyologlar için mükemmel bir sosyal laboratuvar teşkil etmekte. Yabancıya, öteki’ye karşı yakın, samimi ve içten davranan, onunla ilişkiye geçmek isteyen ‘uzak topraklar’ insan tipolojisi aslında Türkiye’nin arayıp da bir türlü erişemediği birlikte yaşamak idealine de umut harcı taşımakta.

Şehrin merkezinde dolaşan sokak köpeklerinin, sizin önünüzden yürüyerek, gitmek istediğiniz yer için size adeta rehberlik yapması, belki aşırı tuhaflıkta iyimser bir gözlem hissiyatı olmakla birlikte bunun, şehrin dingin, sessiz ve sakin atmosferinin bir sonucu olduğunu söylememe izin veriyorum kendime müsaadenizle.

Lakin bu en batılı doğu şehrin cadde ve sokaklarındaki yıkılmış bina moloz atıkları, açıkta duran çöp yığınları bu tarihi serhat şehrine yapılmış adaletsiz bir davranış olarak görülmeli. 19. yüzyılın sonunda 40 yıl boyunca şehri işgal etmiş Rusların, Hollandalı mimarları çağırarak şehrin altyapısını yapmaları ve akabinde tek katlı zarif taş binaları şehre kazandırmaları Kars’ı diğer illerden ayıran en büyük özellik olarak göze çarpıyor. Bunların yanlarında ise bizim müteahhitlerin özensiz sözde modern binaları insanı üzmemesi mümkün olamıyor. Bir yanda 100 yılı aşkın yıl önce yapılmış ve bugün bakmaya doyamadığınız taş binalar, öte yanda adeta eski komünist ülkelerin mantığı ile yapılmış sıradan ve estetikten yoksun, birbirinin kopyası binalar. Ne desem ki?...

Kars’ı dünyaya tanıtan en büyük zenginliği, Ermenistan sınırındaki adeta açık hava müzesi olan Ani antik şehri. Bin yılı aşkın bir süre boyunca başta Ermeniler olmak üzere, Hıristiyanların ve Müslümanların kimi zaman kayalara oyulmuş mağaralarda yaşadığı, eşsiz zerafette inşa ettikleri katedrallerin, kiliselerin ve camilerin bulunduğu adeta bir masal dünyası kenti, tüm haşmetiyle zamana dayanmaya çalışıyor. Bakımsızlıktan ve depremlerden yıkılma noktasına gelen bu eşsiz tarihi binaların 2011 yılından itibaren korumaya alınmış olması tek tesellimiz oluyor. Türkiye’nin bu denli zengin bir tarihi mekâna sahip olması tüm dünyanın ilgisini çekmesine vesile olacakken, bu görkemli antik kenti tanıtma yolunda gayret gösterip göstermediğimizi de soruyorum kendime. Devasa bir platoda tarih, estetik, ruhani atmosfer, yer altı şehirleri, kayaların içindeki mağaralar ve anlatılan hüzün ve savaşla yoğrulmuş destansı hikâyeler. Başka ne isterdiniz ki?...

Ve tabii ki, Kars’ı kendisinden çok bahsettirenin Sarıkamış felaketi olduğunu unutmayalım. İşgalci Rus Ordusunu Sarıkamış’tan atmayı kafasına koyan Enver Paşa’nın liderliğindeki taarruz, eksi kırk derecelere varan soğuk, tipi ve kar yüzünden, lojistik destek üstünlüğü olan Ruslara tek bir kurşun atamadan Allahuekber Dağlarında çoğu donarak ölen, resmi kaynaklara göre otuz bin, rivayete göre altmış bin şehidin hazin hikâyesidir.

Kars’ın merkezinde bulunan ve daha üç ay önce açılan Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi son derece yenilikçi bir müzecilik anlayışıyla Sarıkamış’taki faciayı tüm ayrıntılarıyla anlatıyor. Ayrıca, Kurtuluş Savaşı’nın doğu cephesinde, Kazım Karabekir Paşa’nın bölgeyi Ruslardan nasıl geri aldığını da Paşa’nın bizzat seyahat ettiği tren vagonunu sergileyerek aktarıyor. Müzenin, Doğu Anadolu’nun 200 yıllık tarihini öğrenmek isteyenler için muazzam bir kültür varlığı olduğunu ve benzerlerinin Türkiye’de sadece iki tane olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Kars’ı görmek lazım vesselam.

Doğu Anadolu’nun, üzerinden sayısız medeniyetlerin geçtiği bu ayrıksı kentinin gittikçe artan bir ilgiye rağmen daha çok sahiplenilmeye ihtiyacı var.

Eğer bu ülkede yaşıyorsak, Bodrum’a gitme isteği kadar Kars’ı da görme isteğinin olması gerek. Dokunmak lazım uzak diyarlara da, insanına da.

Türkiye’yi, kendi küçük dünyamızdan öte tüm geçmiş ve bugünkü resmiyle görmek, anlamak adına gitmek lâzım Kars’a…