SAFEHAVEN: II. Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’de Nazi altınları meselesi

Riva HAYİM Köşe Yazısı
21 Mart 2018 Çarşamba

‘SAFEHAVEN, İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Nazi Varlıkları Meselesi’ kitabında Türkiye’nin bazı bankaları, sigorta şirketleri, iş adamları ve iştiraklerinin geçmişini öğrenebiliyorsunuz.

Başta Türkiye Yahudi Toplumu için SAFEHAVEN’ın ne olduğunu, o dönem hangi iş adamları ve şirketlerin ‘kara liste’ye girdiğini, Nazi varlıklarının nasıl takip edildiğini öğrenmek ve bilmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu değerli araştırma için öncelikle Rıfat Bali’ye teşekkürü borç bilirim. 

TARAFSIZ TÜRKİYE’NİN SORUNLU KROM TİCARETİ

II. Dünya Savaşı döneminde, pek da haz edilmeyen Nazi Almanya’sının, savaştaki başarısını uzun vadede devam ettirebilmek için yeterli ana madenlere ve sınai kaynaklara sahip değildi. Almanya’nın teknolojisi vardı ama ne mutlu ki hammadde sıkıntısı çekiyordu. Bu ciddi bir eksiklikti. Krom, volfram, kalay manganez ve yüksek evsaflı demir savaş sanayinin olmazsa olmaz cevherleriydi. Almanya savaşa devam edebilmek için, bunları başka ülkelerden temin etmek zorundaydı.

Bu ihtiyacı karşılamak için ise devreye savaşta tarafsız kalmış olan İsveç, İsviçre, İspanya, Portekiz, İrlanda ve Türkiye giriyordu*.

Türkiye’ye dönersek, harp sanayinin ihtiyacı olan krom madenine sahipti fakat bu cevheri işleyebilecek sanayi mevcut değildi. Bu sebeple Türkiye, elindeki kromu ihraç ederek, Almanya’nın savaşa devam edebilmesi için bu cevheri sağlamayı seçecek ve kendisine gelir sağlamaya devam edecekti.

Savaşta ‘tarafsız’ konumdaki Türkiye, 1941’de Almanya’yla ticaret anlaşması yapacak,  ticari ilişkilerini geliştirmeye devam edecekti. Öte yandan Türkiye savaşın diğer tarafı Müttefik Kuvvetlerin ihtiyaç ve beklentilerini sağlayacak,  Müttefik Kuvvetlerden askeri destek almaya devam edecekti.

Türkiye’nin Nazi Almanyası’yla ticari ilişkilerini geliştirmesi Müttefik Kuvvetleri rahatsız edecekti. Bu rahatsızlık sonucu, Türkiye’nin savaşın bir cephesine krom cevheri sağlaması uzun sürmeyecekti.

ALMANYA’YLA İLİŞKİLERİN SONU: MÜTTEFİK KUVVETLER TÜRKİYE’Yİ UYARIYOR

1944’e kadar her iki tarafta da ilişkileri yöneten Türkiye’ye Müttefik Kuvvetler, tarafsız ülkelere uyguladıkları ekonomik tedbirleri uygulama tehdidinde bulununca Türkiye Almanya’ya krom cevheri ihracatını durdurdu.

Çaresiz kalan Türkiye, mecburen Almanya ile ekonomik ve diplomatik ilişkileri askıya aldı. Askıya alınan ticari ilişkiler, Türkiye’deki iş adamlarının yeni kaderini belirleyecekti. Nazi varlıkları kimileri için bir fırsat olacaktı.

SAFEHAVEN: DÜŞMAN VARLIKLARI VE YAĞMALANMIŞ MAL MÜLKLERİN TAKİBİ BAŞLIYOR

1944 Bretton Woods adıyla geçen Birleşmiş Milletler Mali ve Finans Konferansında ‘Düşman Varlıkları ve Yağmalanmış Mal Mülkler’ başlığına da değinilecekti. Kamplarda, gaz odalarında öldürülmüş Yahudilere ait, Naziler tarafından yağmalanmış servetlerin de bulunduğu mal mülkler, işbirlikçiler vasıtasıyla tarafsız ülkelere veya tarafsız ülkeler vasıtasıyla diğer ülkelere kaçırılıyordu. 

Nazi Almanya’sının yağmalanmış malları, işbirlikçiler vasıtasıyla güvenli limanlara ulaştırılmasını önleme çabası SAFEHAVEN (Güvenli Liman) olarak geçiyordu. Başta Amerika’nın uygulamaya soktuğu SAFEHAVEN programının amacı Almanya’yı etkisizleştirip, tekrar savaş başlatmasını önlemek ve Nazi Almanya’sına ekonomik abluka uygulamaktı. Bu ablukayı deldiğinden şüphelenilen herkes, kara listede yerini alacaktı ve maalesef mercek altına alınanlara bazı Türk şirketleri ve iş adamları da dahildi*.

SAFEHAVEN KAPSAMINDA HANGİ TÜRK ŞİRKETLERİ VE İŞ ADAMLARI İNCELENİYOR?

Safehaven kapsamında Türkiye’nin Nazilerin yağmaladığı altınları ithal edip etmediği, bu altınlarla ticaret yapıp yapmadığı yakından takip edilecek, raporlanacaktı. 1946’da Türkiye’deki Alman varlıklarının 71 milyon dolar, Naziler tarafından yağmalanmış altınların değerinin ise 10-15 milyon dolar civarında olduğu sunulmaktaydı. Yine Nazilerin Belçika’dan yağmaladığı 3,4 milyon dolar değerinde altın izi de Türkiye’de bulunacaktı*.

Proje kapsamında bazı şirketler ve iş adamları sorguya alındı. Listenin başı çeken isimleri Kazım Taşkent ve Hayri İpar oldu. Amerikan arşivlerinde Nazi yanlısı olarak geçen Hayri İpar ve aynı belgelerde ‘Alman muhibbi’ olarak yer alan Muavver Tuksavul Yapı Kredi Bankası’nın ortakları arasında yer alıyordu. Yine Kazım Taşkent’in kurduğu Doğan Sigorta, Safehaven kapsamında incelenecekti*.

Bugün yerli ve milli olarak sunulan bazı şeker fabrikalarının kurucuları ve müdürleri de incelenen bu listede yer almaktaydı.

Hayri İpar ABD’nin ‘Bloke Edilmiş Bazı Uyruklular’ listesinde yer alacak ve sonraları bu listeden çıkmak için çaba sarf edecekti. Listede incelenen diğer isimler ise şöyle yer alacaktı: Ali Tansever, Fikret Bayrakdaroğlu, Ahmet Kara, Ragıp Sarımahmutoğlu, Rıza Dervi, Ali Nuri Oktay, Naim Cemil, Vehbi Koç, Reşit Katipoğlu, Öztürk Ticaret Ltd, Üçel Ltd, Hüseyin Gülek, Hayri İpar, Av. Celal Sofu, Habib Edip, Niyazi Rapal, Nazif Kazım, Tevfik Ali, Niyazi Gülen, Ragıp Sipahi ve Hamdi Başar’la ilişkisi olduğuna inanılan Nihat adlı biri*.

Bu sürükleyici kitabın devamında, SAFEHAVEN programının akıbeti ve neden yaptırımlarının masadan çekildiğine dair birçok içerik mevcut.

Herkese iyi okumalar diler, bu kitabın yapımında emekleri geçen herkese teşekkür ederim.

Nazi altınlarından ve varlıklarından uzak bir gelecek inşa etmek dileğiyle…

* SAFEHAVEN – Rıfat Bali, İkinci Dünya Savaşı Sonrasında Türkiye’deki Nazi Varlıkları Meselesi, Libra Kitap, Istanbul, 2018.