Irkçılık ABD tarihinin yüz karası

Bir kadın romancının, bir kadın yönetmenin ve bir kadın görüntü yönetmeninin emek verdiği ‘SAVAŞTAN SONRA’ yılın en iyilerinden

Viktor APALAÇİ Sanat
14 Mart 2018 Çarşamba

ABD tarihinin yüz karası zenci düşmanlığı ve ırkçılığı işleyen filmler zincirinin son halkası ‘Savaştan Sonra’, bir kadın filmi. Yönetmeni ve iki senaryo yazarından biri olan Dee Rees, görüntü yönetmeni Rachel Morrison, filme kaynaklık eden romanın yazarı Hillary Jordan, bu filmle iki Oscar’a aday gösterilen oyuncu-şarkıcı Mary Jane Bilge, hep kadın sanatçılar.

Film, 1940’ta başlayan öyküsüyle, aynı çiftlikte yaşayan, biri mal sahibi, diğeri zenci kiracı iki ailenin sık sık kesişen ve iç içe geçmiş yaşamlarını duygusal bir tonla anlatıyor. II. Dünya Savaşı’na katılmalarıyla bu iki ailenin birer çocuğunun yazgılarının ve psikolojilerinin değişmesini, film destansı bir tonla anlatıyor. Filmin müthiş uyumlu kadrosu En İyi Toplu Oyunculuk Performansı Ödülü’nün sahibi.

 

Kızılderililere yapılan katliam ile birlikte, ABD tarihinin iki yüz karasından biri olan ırkçılığı odağına alan ‘Savaştan Sonra/Mudbound’ bir kadın filmi. Filmin konusunu aldığı romanın yazarı Hillary Jordan bir kadın. Filmin yönetmeni ve iki senaryo yazarından biri olan Dee Rees, siyahi bir kadın sinemacı. Filmin görüntü yönetmeni Rachel Morrison, Oscar’a aday gösterilen ilk kadın kameraman olarak tarihe geçti. Filmin kurgusunda, Japon kadın yönetmen- senaryo yazarı da olan Mako Kamitsuna’nın imzası var. Filmin 1940 yılında başlayan öyküsü, aynı çiftlikte yaşayan, biri mal sahibi, diğeri zenci kiracı iki ailenin sık sık kesişen ve iç içe geçmiş yaşamlarını duygusal bir tonla anlatıyor.

Mississippi, Louisiana gibi bazı Amerikan eyaletlerinde, Klu Klux Klan’ın kışkırttığı beyazların ırkçı eylemleri siyahi halka büyük işkence uyguladı.

Film Mississippi kırsalında, çamurun esir aldığı bir çiftlikte, köleliğin kalkmasından uzun yıllar sonrasında, sosyal yaşamdaki ırkçılığın korkunç boyutlarda sürdüğünü gözler önüne seriyor.

Beyaz ve siyahi iki ailenin birer çocuğunun II. Dünya Savaşı’na katılmasıyla yazgılarının değiştiğini anlatan film, epik özelliğiyle, uzun yıllara dayanan destansı bir öykü sunuyor.

Afro-Amerikan kökenli, 1977 Nashville doğumlu eşcinsel yönetmen-senaryo yazarı Dee Rees, dördüncü uzun metrajlı filmi olan ‘Mudbound’un senaryosunu, kadın yazar Hillary Jordan’ın aynı adlı epik romanından, Virgil Williams’ın işbirliğiyle yazmış. Aldığı Oscar adaylığı kendisine, senaryo dalında bu ödüle aday gösterilen ilk kadın sinemacı olma ayrıcalığını getiriyor.

Jordan’ın 2008 tarihli, savaş, aşk, dostluk, ırkçılık, toprak ve yaşam mücadelesi hakkındaki destansı romanını Dee Rees, sosyal adaletsizlik, yoksulluk ve yoksunluk temalarını öne çıkararak beyaz perdeye aktarmış. 1929 ekonomik krizinin ardından gelen geçim zorluğunu, film sert kırsal koşullarda hayat mücadelesi veren iki aile üzerinden anlatıyor.

Zencilerin ‘öteki’ olmanın ruhlarında yarattığı ezikliği ve tahribatı anlatan ‘Savaştan Sonra’ bu yönüyle, Steven Spielberg’in kariyerinin ilk filmlerinden, zenci kültürü ve hayatına odaklanan Mor Yıllar/Color Purple’ü (1984) akla getiriyor. Cepheden döndükten sonra psikolojileri değişen iki askerden Ronsel Jackson, bir siyahi olarak ırkının ön kapıyı kullanma hakkı olmadığı, hep arka kapıdan girip çıkmaları gerektiği gerçeğiyle yüzleşiyor.

Irkçılık yasağı kâğıt üzerinde kalıyor

Yönetmen Dee Rees, ABD’de sosyal hiyerarşinin taşları yerinden oynarken, bazı şeylerin, önyargıların nasıl da değişmediğinin altını çiziyor.

Bizde, ne yazık ki vizyon şansı bulamayan, Jeff Nichols’un ‘Loving’ (2016) filmi, Virginia’da 1960’lı yıllarda bir beyazın bir zenciyle evlenmesinin yasak ve hapislik suç sayıldığı dönemin travmasını anlatıyordu.

Oscar adaylarında da gördüğümüz gibi, bu yıla damgasını vuran filmlerin iki karakteristiği var: Kadınlar öne çıkıyor ve yönetmenler mizansenlerinde dönem atmosferini yansıtmayı bir sinema dili olarak kullanıyorlar.

Bu konuda, sanat tasarımı, müzik partisyonu ve kostüm tasarımı sorumlularına, mizansendeki katkılarıyla çok iş düştüğünü gördük. ‘Mudbound’daki büyüleyici görüntü yönetmenliğiyle, enfes kadrajlarıyla övgü toplayan Rachel Morrison, henüz 39 yaşında olmasına rağmen, Hollywood’un gözdeleri arasına girdi.

Oscar adayı Morrison’un ismini geçen ay izlediğimiz ve etkileyici görselliğiyle öne çıkan ‘Black Panther’ filminde görmüştük.Filmde Florence Jackson’u canlandıran, ünlü ABD hip hop şarkıcısı Mary Jane Blige (47), hem En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, hem de filmde söylediği Raphael Saadiq’in bestelediği ‘Mighty River’ ile En İyi Orijinal Şarkı kategorisinde Oscar’a aday gösterildi. Bu sayede Oscar tarihinde ilk kez bir kişi, oyunculuk ve şarkı kategorilerinde aynı filmden aday olmuş oldu.

‘Savaştan Sonra’nın dördüncü Oscar adaylığı, Dee Rees ve Virgil Williams ikilisinin En İyi Uyarlama Senaryo kategorisinde.

 Sosyal adaletsizlik,  yoksulluk ve yoksunluk

II. Dünya Savaşı’nın Avrupa’yı kasıp kavurduğu günlerde Mississippi’de bir çiftlikte geçen konusuyla film, bizleri ırkçılıktan sabıkalı bir bölgeye götürüyor. Köleliğin kâğıt üstünde sona erdiği, ancak günlük hayatta adaletsizliğin şiddetle sürdüğü yıllarda, zor yaşam koşullarında ayakta kalmaya çalışan iki aileyi izliyoruz.

Büyük şehirdeki konforlu hayatlarından, baba yadigârı toprağın bulunduğu kırsala göç etmek zorunda kalan Laura (Carey Mulligan) ve kocası Henry Mc Allan (Jason Clarke), çocuklarını yetiştirirken hayatın zorluklarıyla yüzleşirler.

Nesillerdir çiftlikte çalışan siyahi Jackson ailesi ise, yeni kazandıkları hakların bilinci ve ilk kez toprak sahibi olmanın heyecanına rağmen, sosyal yaşamlarında ırkçı önyargılarla boğuşmaya devam eder. Aralık 1941’de Hawaii Pearl Harbour’da bulunan Pasifik Filosunun Japon uçaklarının saldırısına uğramasıyla ABD savaşa dâhil olur.

 Mc Allan ve Jackson ailelerinin birer oğlu askere alınır ve savaşmak için Avrupa’ya gider. Siyahi Ronsel (Jason Mitchell) hayatında ilk kez ayrımcılık görmeden, aşağılanmadan yaşamanın tadına varır. Sevimli ve olumlu kişiliğiyle çok dost edinir, Belçikalı bir dilberin gönlünü kazanıp ondan bir oğlu olur.

Cahil, önyargılı, bağnaz, kötü ruhlu bir babanın (Jonathan Banks) küçük oğlu olan Jamie (Garrett Hedlund) pilot olarak katıldığı savaşta yakın arkadaşlarını kaybetmenin travmasıyla kendisini içkiye verir.

Savaşı bütün dehşetiyle yaşayan, ülkelerine birer kahraman olarak dönen iki genç bambaşka insanlar olmuşlardır. Memleketlerinde devam eden ırk savaşına esir olmamayı seçerek, ayrımcılığa başkaldırıp, sıra dışı bir dostluk kurarlar.

Bir beyazla bir zencinin işbirliğini hazmedemeyen Klu Klux Klan, baba Mc Allan önderliğinde, ikiliye bu dostluğun bedelini pahalıya ödetmeye kararlıdır…

 

OSCAR ADAYI İLK KADIN GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ

Filmdeki uyumlu oyuncu kadrosuna gelince, ‘Savaştan Sonra’ bağımsız sinema dünyasının en iyilerinin ödüllendirildiği Gotham Ödüllerinde En iyi Toplu Oyunculuk Performansı Ödülü’nü kazandı. Gülüşüyle perdeyi aydınlatan Carey Mulligan, evde kalmamak için evlendiği kaba saba kocasına rağmen mutsuz evlilik hayatında iyi bir anne olmak için çabalayan, aynı evde yaşayan yakışıklı Jamie’nin cazibesine rağmen, kocasına sadık kalmaya çalışan Laura’da çok başarılı.

Hayatın her türlü sillesini yemiş, babası tarafından dışlanmış, evin küçük oğlu bekâr Jimmy’de Garrett Hedlund, asık suratlı, sevimsiz ağabeyi Henry’de Avustralyalı aktör Jason Clarke, beyazların yanında hizmetçilik yapan zenci anne Florence’da Mary Jane Blige, vicdan sahibi, altın kalpli oğlu Ronsel’de Jason Mitchell, insanlığın yüz karası, Klu Klux Klan üyesi babada Jonathan Banks, fedakar ve sebatkar zenci aile reisi Hap’ta Bob Morgan uyumlu oyuncu kadrosunun başarısına ortak oluyorlar. ‘Savaştan Sonra’ Amerika’nın yüz karası zenci düşmanlığı ve ırkçılığı işleyen, Norman Jewison’un 1967 En İyi Film Oscar’ını kazanan ‘Gecenin Sıcağında/ In the Heat of the Night’  başyapıtı, Alan Parker’in ‘Missisipi Yanıyor/ Missisipi Burning’ (1988), Joel Schumacher’in ‘Öldürme Zamanı/A Time to Kill’ (1966) gibi filmler zincirine son halka olarak ekleniyor.

Özetle, kendisini izletmeyi bilen bu dinamik, samimi ve vurucu destansı dönem filmi yılın en iyilerinden.