Zorlukların Üstesinden Gelebilen Genç Heinz Sky

“Naziler, ellerindeki meşalelerle o akşam iktidara gelişlerini neşeyle kutluyorlardı. Yahudi aleyhtarı şarkılar söylüyorlardı. ‘Ellerinde üzerlerine Yahudi kanı bulaşmış bıçaklar vardı.’ Bu sözler söyledikleri antisemit şarkıların sözleri arasında geçiyordu.”

Sara YANAROCAK Kavram
14 Şubat 2018 Çarşamba

Heinz, yaşamının ilk yıllarını Nurnberg yakınlarındaki Fuerth bölgesinde geçirmiş bir çocuk olarak, normal bir hayat sürüyordu. Ailesi tekstil ticareti ile uğraşıyordu. Alman ortaokulunda öğrenim görüyordu. Heinz 13. yaşını kutlamadan iki hafta evvel, Nazi Partisinin iktidara geldiği günleri çok iyi anımsıyordu. Ellerinde yanan meşaleler ile ana caddede yaptıkları geçit töreni. Etraftaki kalabalık. Hep birlikte yaşanan zafer sarhoşlukları… Etrafına baktığında gördükleri, bunun daha ileride yaşanacakların başlangıç safhası olduğunu gösteriyordu. Onları kötü günler bekliyordu.

1935 yılında, Heinz ve iki Yahudi arkadaşı daha, hâlâ aynı Alman okuluna gitmeye devam ediyorlardı. Bir gün üçünün yanına Hitler gençliğine mensup öğrenciler yaklaşarak onlara defolup gitmelerini, bu okulda artık Yahudileri görmek istemediklerini söylediler. Buna rağmen üçünün de aileleri onları aynı okula göndermeye devam ettiler ve okul yönetimine durumu aksettirmediler.

Aynı yıl Heinz’ın ağabeyi Frank Almanya’yı terk etmek zorunda kaldı. Çünkü Hıristiyan Alman bir kız arkadaşı vardı. Bazı antisemit kişiler onu bu yüzden Gestapo’ya ihbar etmişlerdi. Frank bu konuda sürekli olarak tehditler almaya başlamıştı. Frank’in tehlikede olduğunu gören ailesi onu hemen İsviçre’ye göndermişlerdi. Orada altı ay yaşadıktan sonra, İngiltere vizesi alarak oraya geçmişti.

Kristallnacht’ı yaşadı

Heinz 16 yaşındayken okulu terk etti ve bir reklam şirketinde stajyer olarak çalışmaya başladı.1938 yılında, artık ailenin yaşamlarına Almanya’da devam edemeyecekleri apaçık ortadaydı. Delikanlı önce Hamburg’a gitti. Orada yoğunlaştırılmış İngilizce dil okuluna gitmeye başladı. Ailesi onu da bir an önce Almanya dışına çıkartmak istiyordu. Heinz Hamburg’da iken, 9 Kasım 1938 akşamı vuku bulan Kristal Gece’sini (Kristallnacht) bizzat yaşadı.

Heinz o geceyi çok net hatırlıyor. Sabaha karşı saat 4’te çalan telefonla sıçrayarak uykusundan uyandı. Telefonda annesi vardı ve “baban gitti” dedi. Bu aralarında önceden tasarlanmış bir parola idi. Anlamı, “babanı tutukladılar” demekti. Annesi telefonda oğluna, “dışarı çık ve yürüyüş yap” dedi. Heinz ondan sonraki 16 saat boyunca sokaklarda durmadan gezindi. Bu sırada yakılan sinagoglardan tüten dumanları, insanların toplu olarak tutuklandıklarını gördü. Kendisi evde kalmayarak tutuklanmaktan kurtulmuştu ama babasını Dachau Toplama Kampına götürmüşlerdi. Orada altı hafta kaldıktan sonra evine dönebilmişti ama, hayatının geri kalan döneminde artık hiçbir zaman eskisi gibi olamadı.

Kristallnacht, artık gerçekten kaçmaları gerektiğini ailenin kafasına iyice sokmuştu. Ama dönem çok zor bir dönemdi. Göç için konulan kotalar ve kısıtlamalar sonucu hiçbir şey hemen çözüme ulaşamıyordu.

Heinz İngiltere’ye gidiyor

Sonuç olarak o sırada Leeds’de yaşamakta olan Frank, kardeşi için bir konfeksiyon atölyesinde stajyer olarak iş buldu. Heinz Şubat 1939 yılında Hamburg’dan Londra’ya hareket etti. Leeds’e varır varmaz, tren istasyonundan çıkıp bir otobüse atladı ve Elland caddesindeki stadyuma giderek Leeds United -Everton futbol takımlarının 1-1 berabere sonuçlanan maçını izledi. O gün Leeds United için başlayan takım sevgisi, ömrü boyunca gönlünde yaşadı.

Heinz, konfeksiyon atölyesinde çalışmaya başladı ve abisi Frank’la birlikte, ebeveynlerini Nurnberg’den İngiltere’ye getirtebilmek için sürekli mücadele verdiler. Sonunda onlar için giriş vizesi aldılar. 27 Ağustos 1939 tarihinde, II. Dünya Savaşı patlak vermeden tam dört gün önce oraya ulaşmışlardı. Nedir ki onlar için zorluklar henüz sona ermemişti.

Şüpheli şahıs kategorisine konuldular

Savaşın başlamasıyla birlikte, İngiltere’de yaşayan Alman vatandaşları, derhal şüpheli şahıslar kategorisine sokulmuşlardı. Koşulların hiçbir önemi yoktu. Tümünün fotoğraf makinelerine, haritalarına ve dürbünlerine el konuldu. İngiltere hükümeti, oradaki Alman vatandaşları için mahkemeler kurmuş ve onları iki kategoriye ayırmıştı. Düşman olanlar ve müttefik olanlar. Bu kararlar şaşkınlık uyandırıyordu. Leeds’deki bütün Alman Yahudileri ‘düşman yabancılar’ kategorisine sokmuşlardı.

Mayıs 1940 yılında Heinz ve ailesi tutuklanarak gözaltına alındılar. Heinz ve abisi Frank önce Man adasına gönderildiler ve ölüleri gömmekle görevlendirildiler. Ardından Kanada’ya yollandılar. Orada bir çalışma kampında 1942 yılına kadar kaldılar.

Aslında politik nedenlerin arkasındaki olayları bildiğinden bu yaşananlara hak verdiği halde, yine de tüm bu yaşadıkları şeyler çok zoruna gidiyordu. Önce Yahudi olduğu için Almanya’dan kaçmak zorunda kalmıştı. Şimdi de İngilizler, Alman olduğu için onu tutuklamışlardı. Üstelik İngilizler tamamıyla Nazi karşıtı bir ulustu. Kanada’dan geri döndüğü vakit, gönüllü olarak savaş çalışmalarına girdi. Savaşın geri kalan bölümünü, makine mühendisliği bölümünde çalışarak geçirdi. Bu arada Thea ile tanıştı ve 1945 yılında evlendi. Thea da bir Alman Yahudi’siydi. Henüz çok küçükken ‘Kindertransport’  (Çocuk Göçü) operasyonuyla Almanya’dan çıkarılmıştı.

Savaş bittikten sonra, İngiltere vatandaşlığına geçmek için uğraş vermeye başladılar. Sonunda 1947 yılında İngiliz vatandaşı olabildiler. Bu onların hayatında çok önemli bir dönüm noktasıydı. Oraya uyum sağlamaları çok uzun zamanlarını almadı. Bir süre sonra oradaki Yahudi Cemaati ile bütünleştiler ve büyük bir bağışta bulunarak daha fazla yakınlaştılar. Heinz, cemaatin Yahudi Refahı Kurulunda (Jewish Welfare Board) çalışmaya başladı. 1976 yılında ise kurulun başkanlığına getirildi. Çünkü ömrü boyunca kendini Yahudi Cemaatinin çalışmalarına adamıştı.

97 yaşındaki Heinz Skyte; Holokost Hayatta Kalma Dostluk Derneği (HSFA) onursal başkanıdır.