Batı karşıtlığı

Türkiye’nin yüzü, Osmanlı’nın Tanzimat dönemiyle başlayan tarihi süreçle birlikte hep Batı’ya dönük olmuştur. Abdülhamit Han zamanında bile -Batı’nın ahlak ve kültürü reddedilirken- Batı’nın bilim ve tekniğine önem verilmesi gerektiği düşünülmüştür. Atatürk ile başlayan Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise, ‘tek dişi kalmış canavar’ imgesine karşın Batı’nın, bireyi refaha ulaştırması modeline sahip olması ve demokrasi pratiği sayesinde özgür insan modeli yaratması nedeniyle yüzümüz Batı’ya yönelmiştir.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
14 Şubat 2018 Çarşamba

Türkiye’nin yüzü, Osmanlı’nın Tanzimat dönemiyle başlayan tarihi süreçle birlikte hep Batı’ya dönük olmuştur. Abdülhamit Han zamanında bile  -Batı’nın ahlak ve kültürü reddedilirken- Batı’nın bilim ve tekniğine önem verilmesi gerektiği düşünülmüştür. Atatürk ile başlayan Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise, ‘tek dişi kalmış canavar’ imgesine karşın Batı’nın, bireyi refaha ulaştırması modeline sahip olması ve demokrasi pratiği sayesinde özgür insan modeli yaratması nedeniyle yüzümüz Batı’ya yönelmiştir.

Daha sonra iktidara gelen muhafazakâr veya sağ partilerin da yüzü hep aynı yöne bakmıştır. AK Parti dönemi de köklerindeki Batı’ya karşı çıkan ‘milli görüş’ dokusuna rağmen hep bu doğrultuda yoluna devam etmek istemiştir. Bu dönemde, Batı ile siyasi/askeri ittifakın en güçlü göstergesi olan NATO üyeliği konusunda hiçbir sorgulama yapılmamış, Batı ile ekonomik ittifak anlamındaki Avrupa Birliği’ne girme konusundaki ısrarı bugün bile sona ermemiştir.

Bütün bunlar tarihi gerçekler iken bugün kimi bölgesel gelişmelerin etkisiyle, iktidarın çizgisine rağmen ülkede Batı karşıtlığı tavan yapmakta. Özellikle iktidar yanlısı medyanın hiçbir hesap kitap yapmadan pompalamaya çalıştığı Batı karşıtlığının giderek Batı düşmanlığına dönüşme riski taşıdığı gün gibi açık. Askeri, siyasi, ekonomik, teknolojik hatta kültürel bağlamda en çok iletişimde bulunduğumuz dünyanın bu bölümünden ayrılmanın Türkiye’ye ne getirip ne götüreceği hiç düşünülmüyor.

Evet, Batı çıkarcıdır, emperyalisttir, Batı sömürgecidir, Batı ikiyüzlüdür. Bunların hepsi doğrudur zaman ve konjonktüre bağlı olarak. Ama Batı sadece bu değildir.

Batı’yı ‘batı’ yapan, karanlık dönemlerden sonra ortaya çıkan ve hiç bir zorlamaya başvurmadan bireyin dinsel dünyasını istediği gibi yaşamasına el veren laiklik sistemidir. Batı’yı ‘batı’ yapan, demokrasi pratiği sayesinde vatandaşın kendisini istediğini yönetmesine karar verdirten mekanizmasıdır. Batı’yı ‘batı’ yapan; düşünce, örgütlenme ve basın özgürlüğüdür. Çocuk ve kadın haklarının korunmasıdır. İnsan hakları bağlamında her türlü insani haklardır. Batı’yı ‘batı’ yapan bilime, teknolojiye ve doğanın korunmasına verdiği önemdir.

Atatürk, iki ‘farklı’ Batı’nın varlığının gayet bilincinde olarak onun sadece olumlu taraflarını hedefe koymuş, Türk toplumunun ilerlemesi ve refah düzeyinin en azından batılılar gibi olması dileğinden hareketle yüzünü Batı’ya dönmüştür.

Batı, dünyanın geneli gibi hiçbir zaman masum olmamıştır. Soykırımları yapan da aynı Batı’dır. Bugünün kimi ırkçı ve zararlı popülist siyasetçilerini iktidara getiren de Batı’dır. Lakin, bu gelişmelerin kendi içinde sosyolojik ve ekonomik gerekçelerinin bulunmasına rağmen, Batı’nın yaşamsal kodları bunlara karşı çıkacak dinamikleri de geliştirmiştir. Batı’nın demokrasisi ve demokratik anlayışı, bir bedel ödense bile yanlıştan geri döndürecek enstrümanlara ve mekanizmaya sahip.

Gazetecileri bırakıyorum, televizyon açık oturum programlarına çıkan kimi akademisyenleri dinleyince gerçekten endişe etmemek mümkün değil. Batı karşıtlığının büyüsüne kapılırken alternatif getirememenin mahcubiyetini hamaset ile kapatmaya çalışıyorlar. Oportünizmin kucağına düşüyorlar. Örneğin, ‘Batı ile yollarımızı ayıralım ama NATO’dan çıkmayalım, zira İsrail’in üye olmasını engelleriz böylelikle’ gibi, Türkiye’nin menfaatlerini sözde koruma adına büyük resmi ıskalama hatasına düşüyorlar.

İşin tuhaf tarafı ise, “Batı’yı terk edelim” diyenlerin tamamı, Batı’nın bilim anlayışından ve onun geliştirdiği yüksek teknoloji ürünlerinden faydalanmaya devam ediyorlar…

Çok iyi biliyoruz ki, ülkelerin uluslararası ilişkileri, ulusal çıkar ilişkileri üzerinden yürütülür. Bizim kimi çıkarlarımız bugün Batı’ya uymayabilir ama bunun sonucu oradan ayrılmak mı olmalı? Derdimizi ayrıntılarıyla anlatacak güçlü bir kamu diplomasisi, lobi faaliyetleri olmalı. Türkiye’nin, Batı ile entegre olmuş, yabancı dil bilen yetişmiş binlerce insanı var. Bunların mobilize edilip ülkelerinin çıkarlarını gerekçeleriyle birlikte anlatacak büyük bir potansiyeli var. Eğer amaç, Batı’dan kopmayarak haklılığımızı onlara ısrarla anlatmaksa, neden harekete geçemiyoruz o halde?

***

Batı karşıtlığının ve giderek Batı’dan uzaklaşmanın Türkiye’ye uzun vadede ne getirip ne götüreceği belirsiz.

Biz Tanzimat’tan beri tüm yanlışlarına rağmen Batı’ya yöneldik. Zira orada doğruların daha çok olduğunu gördük.

Ve bugün, bataklığa dönüşmekte olan bölgenin en gelişmiş ve en müreffeh ülkesi durumundayız.

Hiçbir gerçekçi alternatif yokken bu yörüngeden çıkmanın ülke ve toplum olarak bugüne kadar elde ettiğimiz tarihi kazanımlarımıza zarar vereceği aşikâr.

Tarihe bu notu da düşmüş olalım…