27 Ocak: Basit bir anma?

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
17 Ocak 2018 Çarşamba

Holokost gerçeği ile tanışmam ortaokul yıllarıma dayanır. Yahudi halkı için ne anlama geldiğini kestirebilmem için çok daha sonraki yılları beklemem gerekmişti. ‘Kavgam’ın yakıcı sayfaları arasında Nasyonal Sosyalizm’in ırkçı felsefesinin detaylarını okumaya başlamadan, bunun insanlığı nerelere taşıdığını çoktan öğrenmiştim. Daha sonraları, irrasyonel düşüncenin bir toplumu nasıl ele geçirdiğine, nefret ve kinle beslenen kalabalıkların nasıl da tıkır tıkır çalışan bir ölüm mekanizmasına dönüşebileceğine, ermeye başladım. Burada özellikle ‘anlamak’ fiilini kullanmıyorum: Nihai Çözüm sürecinde olup bitene anlam yüklemek, olayı basit bir şekilde ‘Yahudi düşmanlığına veya ırkçılığa’ bağlamak, Hitler ve takipçilerinin Yahudi olan her şeyi yok etmedeki arzularını, ihtiraslarını aşağılamak olur.

Holokost benzeri bir olay yeniden yaşanır mı? Dünya toplumları birbirlerinin kökünü kazacak kadar kör bir düşmanlığı bünyelerinde biriktirirler mi? Dünya toplumları, birileri geleceklerinden kopartılırken, sessiz kalacak kadar bencil olabilirler mi? Dünya toplumları, ayırımcılığı, ırkçılığı kendilerine varoluş ilkesi olarak seçebilecek, geleceklerini bununla özdeşleştirebilecek kadar ahmak olabilirler mi?

1945 sonrası yaşanan ve günümüzde de devam edegelen süreç, ortam oluştuğu takdirde, benzer felaketlerin tekrarlanabileceğini haykırıyor. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru, çok uzaklarda değil, tam Avrupa’nın göbeğinde, eski Yugoslavya sınırları içinde yaşananlar, Afrika’da Ruanda’dan ya da Darfur’dan yansıyanlar, insanlığın içinde debelendiği çamuru gözler önüne seriyor.

“Never again! – Bir daha asla!” sıklıkla tekrarlanan sloganlaşmış bir yakarışı dile getirir… Gelin görün ki, etkili olması için altının doldurulması gerekir…

Holokost’u Yahudi düşmanlığı ile sınırlamak kendisinde bulunan evrensel mesajı ıskalamak olur. Holokost nesnesi Yahudi olan bir fiildir… Holokost bir insanlık suçudur… Çoğu Nazi ileri gelenleri kendilerini antisemit olarak tanımlamazlar. Onlar, verilen emirleri yerine getiren ve bu yolla ‘Yahudi sorunu’na çözüm üretmeye çalışan vatanseverlerdir. Gerçekten de, Hitler hedefi Yahudiler yerine, örneğin, Çinliler olarak seçmiş olsaydı, kurbanların Çinli olma ihtimali ne olurdu acaba? Alman halkı, dönemin diğer toplumları kadar Yahudi düşmanıydı; ne fazla, ne eksik! Yahudilerle problemi olan Hitler’di… Etkin bir propaganda sayesinde, sorgulama yetisi elinden alınmış yığınların gelecek korkularını Yahudilere doğru yönlendirmesi, Nihai Çözüm sürecini mümkün kılmıştı. Bir daha olmasına izin verilmemesi gereken işte budur!

2005 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun aldığı bir karar, devletler topluluğunun, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, nefret suçları gibi başlıklara ne kadar duyarlı olduğunu gösterir. Karar, Sovyet ordularının Auschwitz ölüm kampına girdikleri tarihi, 27 Ocak gününü Holokost Kurbanlarını Uluslararası Anma Günü olarak kabul eder. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 191 ülke bu kararı imzalar… (1 Ekim 2005, 60/7 sayılı karar)

Karar, siyasi bir içeriğe sahip olmaktan çok, toplumları Holokost konusunda bilinçlendirmek, yaşananlar ve yaşanabilecekler ile ilgili farkındalığı arttırmak için oluşturulmuş bir mutabakat metni mahiyetindedir. 11 Eylül saldırılarının ardından, özelde Amerikan toplumunda, genelde tüm batı dünyasında oluşan İslam karşıtı kutuplaşmanın gölgesi altında, kapısı yeni yeni aralanmış 21. yüzyılın bir ‘kan – kin – nefret’ yüzyılı olmaması için atılan bir adım olarak görülebilir, muhakkak. Holokost süresince, tarifi mümkün olmayan en teknolojik / ekonomik / sistematik şekilde katledilen 6 milyon anının verdiği mesajın anlaşılması, paylaşılması için bir şanstır, şüphesiz.

Ancak, ilkinin üzerinden geçen ondan fazla yılın, 27 Ocak Anma Gününe güç ve anlam katması, Holokost’un evrensel mesajının toplumların benliklerinde yankı bulması beklenirken, olayın basit törenlere indirgenmiş olması üzücü olduğu kadar, gelecek için umut kırıcıdır da aynı zamanda!