İki sanatçı - Bir atölye

Sanatçılar için atölyeleri önemlidir, özeldir. Bu mekânlar, onların çalıştığı, ürettiği, malzemelerini sakladığı, yalnız başlarına kaldığı, iç dünyalarını işlerine aktardığı sığınaklarıdır adeta. Her sanatçının atölyesi ayrı bir dünyadır, kendisidir. Atölye ziyaretleri ile sanatçının iç dünyasına ait bilgi edinebilir, geçmiş işleri ve yapacağı yeni işlere dair sürprizlerle karşılaşabilirsiniz. Çoğu zaman yalnız çalışmayı tercih etseler de, zaman zaman atölyelerini paylaşmayı tercih eden sanatçılar da var. Tıpkı seramik sanatçısı Emi Krespin ile çağdaş heykel ve enstalasyon sanatçısı Serra Behar gibi…

Sanat
10 Ocak 2018 Çarşamba

Mirey Nasi


Serra Behar ve Emi Krespin; ikisi de cıvıl cıvıl, neşeli, dinamik, alanlarında bilinen sanatçılar. Tophane’de, dışarıdan bakınca ilk anda eskiliği ile dikkatinizi çeken bir binada, kapıdan içeri girdiğinizde sizi yerden tavana uzanan kocaman pencereleriyle karşılayan, ışığıyla içeri çeken aydınlık bir mekân, çalışması çok keyifli bir atölye yaratmışlar; harıl harıl çalışıyorlar.

Öncelikle sizleri tanıyabilir miyiz? İki farklı disiplinden sanatçılarsınız. Kendinizden ve işlerinizden bahseder misiniz?

Emi Krespin: Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünü bitirdim. Seramik sanatçısı Nuray Ada’yla iki yıl ortak seramik tasarım çalışmaları yaptım. Daha sonra Atölye115 adlı atölyemi kurdum. Burada İdil Oraloğlu’yla birlikte yetişkinlere ve çocuklara yönelik uygulamalı seramik dersleri verdim. Bunun dışında Organizma Prodüksiyon bünyesinde sahne tasarımları yaptım, kurumsal organizasyonlarda çalıştım. Aynı zamanda workshop’lara, çeşitli karma sergilere ve Arjantin Buenos Aires Seramik Bienali’ne katıldım. 2013’ten beri Tophane’de Serra Behar’la aynı atölyeyi paylaşıyorum. Burada heykel ve seramik çalışmaları yapıyorum. Aynı zamanda çamurla tanışmak isteyenlere ders veriyorum. Türkiye Seramik Derneği ve Seramik Federasyonu üyesiyim. ‘La Belle Epoque’ isimli ilk kişisel sergimi Ayvalık Destek Tasarım Akademisinde açtım.

Serra Behar: Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Dekor Kostüm ve Kukla Bölümü Saim Bugay Atölyesinde lisans, heykel bölümünde yüksek lisansımı tamamladım. Daha sonra burslu gittiğim İngiltere Nottingham Trend’de deneysel tasarım eğitimi alıp, kavramsal sanat ve farklı disiplinlerden birçok projeye dâhil oldum ve akabinde Türkiye’ye döndüm. İstanbul’da ilk olarak çalışmaya başladığım galeri, Artsümer oldu. Artsümer’le Contemporary İstanbul’a ve birçok grup sergisine katıldım. 2010’dan beri Tophane’deki atölyemde çalışıyorum. 2017’de ilk kişisel sergimi açtım ve bu ilk kişisel sergi, benim için bir sürecin tamamlanışı oldu.

Emi Krespin


Aynı atölyede çalışma, aynı mekânı paylaşma fikri ne zaman ve nasıl doğdu? Bu kararı nasıl aldınız?

EK: Arnavutköy ve Zekeriyaköy’deki atölyelerde çalışırken bunu birçok kez konuştuk ama çekincelerimiz vardı. 2013’te şehir merkezine daha yakın bir yer arayışına girince, Serra’ya teklifini hatırlattım, o anki şartların da yardımıyla hemen kararımızı verdik. Ben fırınımı ve masamı buraya taşıdım ve üretmeye burada devam ettik.

SB: 2010’dan beri burada zaten tek başına çalışıyordum. Fakat sergiler esnasında üretim yerlerim çeşitlilik göstermeye başladı. Demir atölyesi, ahşap atölyesi gibi başka mekânlarda çalışmam gerekiyordu. Sürekli Tophane’deki yerimi kullanmıyordum. Daha sonra Emi’nin atölyesini kapatmasıyla birlikte, 2013’te burayı paylaşmaya başladık.

Sanatçıların genelde atölyelerinde yalnız çalıştıkları bilinir. Hâlbuki siz ufak sayılabilecek bir atölyede iki kişi çalışıyorsunuz. Bunun üstesinden nasıl geliyorsunuz? Yalnız çalışmak istediğinizde ne yapıyorsunuz?

EK: Atölyemiz çok geniş bir alana sahip olmadığı için önceleri sığma konusunda biraz endişeliydik. Fakat enteresan bir şekilde, işlerin malzeme olarak birbirini desteklemesi, her ikimize de fayda sağladı. Birbirimizin malzemelerini kullanabiliyorduk. Dolayısıyla bu anlamda çok rahat ettik. Hatta sergi dönemlerinde birbirimize destek veriyoruz ve bu da yükü bir nebze azaltıyor. Yalnız çalışmak istediğimizde, önceden konuşup kendimizi ayarlayabiliyoruz. Aynı anda atölyedeysek, ikimizin de kendimize ait bölümleri ve masaları olduğu için problem yaşamıyoruz. Kendi adıma, bazen atölyede başka bir nefesin olması işlerimi ve beni besliyor. İşlerin üzerine konuşuyoruz. Başka bir gözün düşüncesi benim için çok önemli. Serra’nın bakış açısına da bu bağlamda çok güveniyorum.

SB: Bu paylaşım sürecinde, bir seramik fırınının burada olması benim için çok büyük bir avantaj. Yeni malzemelere çok aç bir insanım, işlerimde hangi malzeme konseptime hizmet edecekse, onu kullanmaya meraklıyım. Beni en çok heyecanlandıran malzemelerden biri porselen... Henüz denemedim ama bundan sonraki projelerimde konsepte uyuyorsa, seramik ya da porseleni dâhil etmeyi düşünüyorum. Atölyemde böyle bir şansım olduğu için çok mutluyum.

Atölyenizin yer aldığı binadan ve komşularınızdan bahseder misiniz? Binanızda herkes sanatçı mı? Her mekân sanatçı atölyesi olmaya uygun mudur?

SB: Binamız çok eski ve şu anda bizden başka sanat atölyesi yok. Daha önce en üst katımızda bir sanat galerisi vardı ama şu anda orası mesken olarak kullanılıyor. Alt katımızda bir marangozhane bulunuyor. Giriş katında reklam panosu ve tabelalar yapan bir atölye var. En altta da avizeci çalışıyor. Yani zanaatkârlarla dolu binamız. Bu aslında bizi çok destekleyen bir durum çünkü ihtiyacımız olduğunda marangozdan ya da komşumuz demirciden yardım ve destek alabiliyoruz. O yönde mahalle bizim için çok elverişli bir bölgede.

EK: Binamız çok eski bir bina ve bunun dezavantajları var. Örneğin altyapı eksikliği çok zorluyor. Üçüncü katta ikamet etmemiz, bazen çok zorlayıcı olabiliyor. Benim malzemem ağır, Serra’nın işleri de büyük boyutta olduğu için, bu eski binanın dönerek çıkan dar merdivenlerinden bunları taşımak ve giriş-çıkış yapmak gerçekten zor. Bu anlamda belki daha düzayak bir mekânımız olsaydı hayatımız daha kolay olurdu. Buna rağmen, bence kendi köklerimiz açısından, buranın çok eski bir Yahudi mahallesi olması da bizi buraya çok ait hissettiriyor diye düşünüyorum. Kök hücrelerimizle Galata- Kuledibi-Tophane üçgenine bağlıyız sanki. Hikâyesi olan bir bölgedeyiz, pencereden baktığımızda kendimizi çok iyi hissediyoruz. Sokaklarda yürürken tarihi binaları izlemek, kokularını almak bile bize ilham kaynağı oluyor. Ayrıca atölyemizin ışığı çok güzel.

Atölyenizi kimler ziyaret ediyor? Buradan satış yapıyor musunuz?

EK: Haftanın belli günleri, seramik ve heykel atölye çalışmaları düzenliyorum. Çamurla tanışmak isteyen yetişkinlere ve seramiği seven, ancak çalışacak mekânı olmayanlarla deneyimlerimi paylaşıyorum. Düzenli öğrencilerim zamanla yakın dostlara eviriliyor.

Bazen fırını olmayan, malzeme olarak çamuru kullanmak isteyen farklı disiplinlerden tasarımcılar ya da sanatçılar gelip atölyeyi şartlarımızı zorlamadan kullanabiliyorlar. Ayrıca işlerimizi bir yerlerde görüp merak eden, tanışmak isteyenler de bizi ziyarete geliyor. Duruma göre buradan satış da yapıyorum ama işlerim daha çok galeri veya dükkânlarda yer alıyor.

Bir sanatçı neden bir atölyeye ihtiyaç duyar? Aslında eviniz gibi olan bu mekânın gerçekte evinizden ne farkı var?

EK & SB: Sanatçı, atölyesine hiçbir sınırlama olmaksızın kendini ifade ederek üretebilmek için ihtiyaç duyar. Burası iç dünyamızın mabedi belki de... İstediğin gibi çalışırsın, dağılıp kirlenmesi bir anlamda üretimin ipuçlarını verir. Fark, burada kendimizi daha özgür hissetmemiz. Sistemin kalıplarına tâbi değiliz. Burası bizim küçük cumhuriyetimiz.