Selametle akar zaman…

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
11 Ekim 2017 Çarşamba

Köyden umutla geldi. Yılların rengini ağartıp sarıya çevirdiği dededen kalma valizini umutla sürükledi. İlk kez uçağa binecekti ama garip bir sezgiyle son olmadığını biliyordu. Geride bıraktığı annesini düşündü. Tıpkı onun gibi kırmızı yanakları, kemerli burnu vardı. Babası öldüğünden beri ise annesi başka türlü seviyordu onu. Kardeşlerinden ayrı tutardı. Büyük adam olacaktı, Selami. Babasının etkilediği abilerine benzemeyecekti, kimseye boyun eğmeyecekti. Annesinin kendi kocasından kaçırdığı kıymetlisiydi. Ve günler, o kıymetliyi insanlara güvenme diyen anne sesiyle büyüttü.

İstanbul’a ayak bastığında tanıdıklar ve memleketten ahbaplar derken küçük bir belediyede işe başladı. İlk görevi masa başı değildi. Lakin masa yanlarında kim ne isterse getirip götürürken fark etti, bugün git yarın gel diyenlerin akıbetini… Selami için artık kimin kimi tanıdığı önemliydi! Safları belirlemeyi öğrendi. Beliren saflarda rol almayı bildi. Kimin arabasına bindiyse o türküyü ezberledi. Zaman, onu yapıştığı aidiyetle belediyenin masalı beyleri arasına koydu.

Her değişen iktidarla arkadaşlarını da değiştirdi. Makamı hiçbir yerden rüzgâr alamayacak hale geldiğinde Selami başkanlığa kadar cesaretle yürüdü. Selamet getirmekti en büyük vaadi! Akan sular önünde durdu, kapılar onun için açıldı, kadınlar onun makamına gelirken en güzel elbiselerini giydi. Topuk sesleri koridorda her çınladığında tuhaftır annesi aklına gelirdi. Oğlunu böyle önemli bir makamda göremeden gözlerini hayata yummuştu kadıncağız... Mürüvvetini de göremeyecekti. Çünkü zamanla iktidarın altın yolunda kendisine en doğru eş adayını seçti, Selami. Varlıklı ve güçlü bir ailenin kızı olan Ziynet’e görür görmez vurulduğunu dile getirdi. Düğün, dillere destan mıydı bilinmez ama Selami’nin destanını dillere dolanmayı başardı.

Selametle aktı zaman…

Hızla koşan yıllara inat makamına sıkıca yapıştığında çoluk çocuğu görecek vakti dahi kalmadı. Hobisi hiç olmadı, sevdiği için yaptığı zevkler, beğendiği için görmek istediği iki göz, kalbi çarptığı için bir kadının elini tutamadı. Arzuladığı için saatlerce sevişemedi. Kim talep etmişti sahi? Bilinmez ama o görev adamıydı. Halkına hizmet etmesi gerekirdi. Ondan hizmet bekleyenler her şeyin hatta kendisinin bile önündeydi. Böyle insanların özel hayatı olur muydu? Kendisine sıklıkla sorduğu bu soruyu genelde yanıtlayamaz öyle havada bırakırdı. Zaten sıklıkla da sormaz, içine düşen sıkıntıdan rahatsızlık duyardı. Artık nerdeyse hiçbir anını yalnız geçirmeyen Selami düşüncelerinden dahi kurtulmak adına etrafını etten duvarlarla örmüştü. Zaman, soruların sesini yükselttikçe o da etten ördüğü insan duvarlarını çoğalttı. Böyle tuhaf bir savaş vardı aralarında lakin hayat da zamanın yanından taraf olunca işler çığırından çıkmaya başladı.

Kara delik haline dönüşen koltuğu uğruna neyi feda etse yetmiyordu. İlk, yola beraber çıktığı arkadaşlarını feda etti. Sonra yorulanları topun ağzına koydu. Sonra başka mazeretler eşliğinde önüne kattığı birçoklarını kara deliğe attı. Aslında üzülmediğinden değil, gerçekler onda hissizlik yarattığından üzerinde fazlaca durmadı. Başka türlüsü eşyanın tabiatına aykırıydı.

Zamanla, selamet getirmekten öte önüne çıkan her olayı kişiselleştirdi, Selami. Çözüm bulmak bir noktadan sonra mesele bile değildi. Önemli olan haklı görünmekti, daha ötesinde onu seçenler nezdinde baş tacı edilmeye devam etmeliydi. Kara deliğin onu her yerinden yakaladığını üstelik en aşağı çekmeden bırakmayacağının o da farkındaydı. Yine de tek bir isteği vardı, kahraman olabilmek! Birilerinin kahramanı olarak gösterilmek! Annesi öyle istemişti…

Fakat Selami’nin paçasından bir şey alamayan hayat artık yakasına da yapışmıştı. Her olayı bin uğraşla önce kahramanlığa çevirse de bir süre sonra o kahramanlıktan eser kalmıyordu. Verdiği hizmetleri tek tek saydı. Nankör zaman hepsinin heyecanını kendi içinde eritmişti. Alkışlayanları da hatır uğruna ellerini ara ara çırptı. Zorakiydi heyecanlar sevinmeler hep yalandı, Selami yavan kaldı!

Bir süredir ise en yakınında görev alan, tesadüf bu ya tıpkı kendisi gibi basamakları aynı hızla tırmanan Salim ile dertleşirdi. Lakabı çabuk Salim’di. Önüne çıkan engeller sorun bile olamazdı. Tek rakibi zamandı. Onu da yeni kurduğu dostluklar ve Selami’den çabucak aldı.

Kara delik iyice büyüdüğünde Salim hiç tereddüt etmeden herkesin selameti için çok sevdiği Selami’yi içine yuvarladı. Bizzat kahramandı! Yıllarını görevine adayan kıymetli Selami’den milleti kurtaran başka bir hikâyenin hormonlu kahramanı oldu.

Salimce akıyordu zaman, başka bir Sadık’a kadar…