Kralın süper kahramanı

Rudi DİRİMAN Köşe Yazısı
20 Eylül 2017 Çarşamba

Bugün Fransa’nın en büyük problemlerinden biri göçmen sorunu; topluma tam entegre olamayan, sürekli banliyölerde yaşamak zorunda kalan göçmenler ile Fransızlar arasında ciddi çatışma yaşanıyor. Bunun yanında Fransa, futbolda en büyük değerlerini yine bu banliyölerde yaşayan göçmenlerden çıkarıyor.

1953 yılında sömürge Cezayir’indeki savaş ve eziyetten kaçarak banliyölere yerleşen Zidane Ailesinin en küçük çocuğunun, Zinedine’nin ileride bir göçmen olarak Fransa’nın en sevilen futbolcusu olacağını kimse tahmin etmezdi.

Göçmen olarak para kazanmak için çok fazla seçeneğiniz bulunmuyor. İşte futbol bu noktada devreye giriyor, kendini suça bulaştırmak istemeyenler için saygı görebilecekleri bir fırsat olarak karşılarına çıkıyor. Zidane’ın hikâyesi böyle başlıyor.

Zidane kariyeri boyunca Cannes, Bordeaux, Juventus ve Real Madrid’de sürekli üstüne koyarak transfer rekorları kırdı. Futbolculuk döneminde üç defa dünyada yılın futbolcusu unvanı, bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, bir UEFA şampiyonluğu, bir Dünya Kupası, bir Avrupa Şampiyonluğu ile İtalya ve İspanya şampiyonlukları bulunuyor.

Bütün kariyeri boyunca ona dair eleştirebileceğimiz tek nokta, futbolculuk kariyerini sonlandırdığı, Berlin Olimpiyat Stadında Materrazzi'ye attığı kafa, kırmızı kart ve kariyerini bitiriş şekli olacaktır. Bu durum bile onun imajını sarsan bir olay olarak anılmıyor.

Genel olarak iyi futbolcuların, başarılı bir teknik direktörlük kariyerleri olmaz. Pele’nin teknik direktörlük kariyerini çoğu kişi bilmez bile… Diego, Arjantin’in başına geçtiğinde çok heyecanlanmıştım. Fakat o başarı bir türlü gelmedi. Bizden örnek Hagi ve Galatasaray’dır. Herkesin çok istediği ama bir türlü tutmayan aşı gibidir.

Zidane futbolu bıraktıktan sonra bunun gibi birçok örnek vardı. Dolayısıyla teknik direktörlük kariyeri çok kritik bir karardır. Geçmişte yaşattığın güzellikleri bile unutturabilirsin insanlara…

Aslında 43 yaşında antrenör olmak, biraz işe başlamakta geç kaldığınızı gösterir. Büyük bir kulüpte teknik direktör olabilmek için en fazla iki şansınız olur. Bunu da çok iyi kullanmanız gerekir.

Zidane hayatını ve ikinci kariyerini kurmak için Real Madrid’i seçti. Derslere gitti, diplomalar aldı, Real’de farklı görevler üstlendi, Jose Mourinho’yu yakından takip etti, Carlo Ancelotti’nin asistanı olarak çalıştı, arkasından Castilla’da ilk teknik adamlık deneyimini yaşadı.

Zidane 2016’nın ocak ayından beri Real Madrid’in teknik direktörlük görevini yürütüyor. Şimdiden iki Şampiyonlar Ligi kupası, iki Süper Kupası, bir LA Liga şampiyonluğu bulunuyor. Tarih yazmaya başladı. Johan Cruyff hem futbolcu olarak hem de teknik direktör olarak Barcelona’da çok büyük başarılar elde etmiş ender futbol adamlarından biridir. Bugün bile sadece futbol takımında değil La Masia’da bile Cruyff’ın etkisi devam ediyor. Real Madrid yıllarca kendi Cruyff’nu, süper kahramanını aradı. Şimdi banliyölerden çıkan o göçmen çocuk, ilk önce Fransa’nın sonra dünyanın saygısını kazandı. Bakalım bu göçmen İspanya krallığının takımı Real Madrid’in süper kahramanı olabilecek mi? Dikkatle takip edelim belki de tarih yazılıyordur…