“La perte de una grande dama”

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
20 Eylül 2017 Çarşamba

“Her şeyin zamanı ve gökler altında her işin vakti var. Doğmanın ve ölmenin vakti var”. (Vaiz: Bap 3)

17 Eylül Pazar Neve Şalom Sinagogunu dolduran kalabalık, toplumumuzun çok değerli bir ferdini Klara Perahya’yı, Hahambaşı Rav İsak Haleva’nın da hazır bulunduğu bir törenle uğurladı.

***

Şalom’da Judeo-Espanyol sayfasının ‘novelas’larını (kısa haberler) hep Klara Perahya yaptı. Verileri iki kez kontrol eder, özel isimlerde büyük hassasiyet gösterirdi. Gel zaman git zaman Klara yurtdışında yaşayan ailesini ziyarete gitti. Gerçi yedek yazılar bırakmıştı ama ya ‘novelas’ yapmak gerekirse… Nitekim öyle de oldu, haber yapmak için Nelly Barokas ve Ester Yannier’le geçmiş sayıları taradık. Klara’nın hangi durumlarda ne sözcükler kullandığına baktık. Ve neredeyse ‘kes-yapıştır’ usulü yeni bir ‘novela’ oluşturduk. Başlık, ‘La perte de una grande dama (Değerli bir hanımefendinin kaybı)’ idi. Aynı başlığı bir gün senin için kullanacağımı nereden bilebilirdim Klara.

***

Klara Perahya’yı annemler jenerasyonundan, toplumun değişik etkinliklerinden, büyükten küçüğe herkese değer vermesi, gülümseyen yüzünde eksik etmediği rujuyla uzaktan izledim.

Madame Perahya ile saygı sınırından sevgi ve dostluğa geçişimiz Şalom sayesinde oldu. Gazetenin yayın yönetmeni olduğum dönemde sıkı bir işbirliği gerçekleştirdik. Ta ki, bir gün ‘Artık bana ‘Madame Perahya değil, Klara diye hitap edeceksin’ dedi. Ne kadar itiraz ettimse vazgeçiremedim. İnatçıydı rahmetli.

Bazen Klara, bazen Klarika oldu benim için. Onu Judeo-Espanyol’un yaşaması için uğraş veren yönüyle tanıdım. Hâlbuki gönlünde yatan aslan, herkese eşit eğitim hakkı tanınmasıydı. Uzun zaman torbada topukluları, ayağında yürüyüş ayakkabıları, Nişantaşı’ndan Şişhane’ye yaya gitti. Matan Baseter ikinci evi gibiydi. Kaç çocuğa olanaklar yarattı bilemiyorum.

Sayısız kereler evine gittim. Çocukluktan olsa gerek, yüksek tavanlı evleri çok severim. Mekânın ferahlığından ziyade, orası bir ekoldü. Sohbet bir konudan diğerine akar, ama gene başa dönülüp bir sonuca varılırdı. Perahya’ların evi sanat, müzik, kitap kokardı. Ve tabi bir fincan çay ya da kahve, saatine göre küçük bir aperatif.

Uyumlu giyinirdi. Sokakta rastlaştığımızda, çantasına iltifat ettiğimizde, ‘A gelinim aldı. Bana hep güzel hediyeler yapar’ derdi. Ne çok üzülmüştü kaybına.

Klara’nın kimseye kızdığını görmedim. Ses tonu karşısındakini uyarmaya yeterdi. Günlük yaşamında ‘para’ sözcüğünü nadiren kullandı. Farklı değerlerdi onu ayakta tutan.

Bir gün, ‘Kendime dikkat etmeliyim. Çocuklarımın yoğun bir hayatı var. Onlara yük olma lüksüne sahip değilim’ demişti. Bu nasıl bir bilgelikti…

Marmara Apartmanı sakinleri uzun yıllar birlikte oldukları, çok sayıp sevdikleri bir komşularını daha kaybettiler. Bizler ise bir neslin son temsilcilerinden birini yitirdik. Cesaretin, ileri görüşlülüğün ve tükenmeyen enerjinden az da olsa feyz aldık. Bütün öğrettiklerin için teşekkürler Klarika.

***

‘Biliyorum ki, onlar için sevinçli olmaktan ve ömürleri oldukça iyilik etmekten daha iyisi yoktur’. (Vaiz: Bap3)

17 Eylül Pazar, saat on dört.

Neve Şalom Sinagogu beyaz çiçeklerle bezenmiş. Tatlı bir heyecan dorukta. Son rötuşlar, kravat düzeltmeler, yaka çiçeğinin oturtulması, ‘bir poz daha alayım’ diyen fotoğrafçı…

Duenyas ve Grayf aileleri çocukları Rakel ile Ozi’yi evlendiriyorlar.

Bütün düğünler güzeldir. Kanımca ‘Tallet’ altında yapılan her evlilik mükemmeldir. Mekân sadece bir ayrıntı.

Olağanüstü güzel bir tören izledik.

Neydi farklılık?

Ailelerden birinin Aşkenaz, diğerinin ise Sefarad olması sebebiyle her iki tarafın gelenekleri uygulandı. Hahambaşı Rav Haleva’nın huzurunda, Rav Adoni ile Rav Chitrik bugüne kadar tanık olmadığım, son derece anlamlı bir düğün gerçekleştirdiler.

***

Önce üzülüyorsunuz, sonra seviniyorsunuz. Hayat böyle bir şey işte…

Sevgili Rakel ve Ozi, yeni yaşantınızda saygı ve sevgiyle bütünleşen neşeli günler temenni ediyorum. Bu vesile ile önce ikinize, sonra tüm okurlara ‘Şana Tova’ diyorum.