Yaz sezonunun bilançosu

Vizyon tarihi iki kez ertelenen ‘Hizmetçi’ yılın en iyi filmleri arasında yerini aldı.

Viktor APALAÇİ Sanat
6 Eylül 2017 Çarşamba

Yaz sezonunun en büyük sürprizi, komediyle aksiyonu mükemmel bir şekilde harmanlayan ‘Belalı Tanık’ idi. Kendi parodisini yapma riskini üstlenen Guilaume Cantet, dozu kaçırınca gerçeklikten kopan ‘Rock’n Roll’, mizahi etkisini kaybediyor. Bu yıl Cannes Film Festivali’nin açılışını yapan, üçlü bir aşk öyküsünü anlatan ‘İsmail’in Hayaletleri’ dağınık senaryosunun kurbanı olmuş. Luc Besson’un bilim kurgu filmi ‘Valerian’, ‘5. Element’teki başarısına yaklaşmıyor. Gerilimli ve erotik bir lezbiyen aşk hikâyesi anlatan ‘Hizmetçi’ görkemli görselliği ile izleyicisini büyüledi.

 

Bizde, batının aksine, sinemanın ölü sezonu sayılan yaz aylarında, az sayıda da olsa, sinemaseverlerin yüzünü güldüren filmler vizyona girdi.

Bunların başında, Güney Koreli usta Park Chan-Wook’un başyapıtı ‘Hizmetçi / Agassi’ vardı. Kışın vizyon tarihi iki kez ertelenen bu müstesna film, yaz sezonunda gösterilince izleyicisiyle buluşamayıp, hak ettiği seyirci sayısına ulaşamadı.

Yaz sezonunun en büyük sürprizi, komediyle aksiyonu mükemmel bir şekilde harmanlayan ‘Belalı Tanık / The Hitman’s Bodyguard’ filmiydi. Henüz üçüncü filmini gerçekleştiren bir yönetmenden (Patrick Hughes) beklenmedik bir beceriyle, elindeki zengin senaryo ve mükemmel oyunculukların desteğiyle, her kesimden izleyiciye hitap eden, eğlendiren, güldüren bir film izledik.

Ortak kuşak Fransız sinemasının gözde yönetmeni Guillaume Cantet, olgunluk dönemini işaret eden filmi ‘Rock’n Roll’ ile müthiş bir özgüven gösterisine soyunmuş. Yanına demirbaş oyuncusu (ve eşi) Marion Cotillard’ı alarak, kendi yazdığı senaryodan yola çıkan Cantet, bu son filminde kendi parodisini yapma riskini üstlenmiş.

Ancak dozu kaçırıp abartıya kaçınca, gerçeklikten kopan film absürd bir hal alıyor. Cantet, orta yaş bunalımına giren aktör-yönetmen parodisinde kantarın topuzunu kaçırınca, film mizahi etkisini kaybediyor.

Ancak ‘Rock’n Roll’ sırf Xavier Dolan’dan film teklifi alınca evinde Quebec aksanına çalışan eşsiz Marion Cotillard’ın varlığı yüzünden izlenmeyi hak ediyordu.

Fransız sinemasından gelen bir başka iddialı yapıt, bu yıl Cannes Film Festivali’nin Açılış Galasında (yarışma dışı) gösterilen, Arnaud Desplechin’in ‘İsmail’in Hayaletleri/Les Fantaumes d’İsmael’iydi.

Bir ‘film içinde film’ konseptinde, bir sinema yönetmeninin hayatına giren iki aşk öyküsünü anlatan filmin hareket noktası çok ilginçti.

Ancak Desplechin, dağınık senaryosunun kurbanı oluyor, beklentilere cevap veremiyor.

Fransız sinemasının ustası olduğu üçlü aşk üçgenini anlatma özelliği bu filmde iyi işlemiyor, etkileyiciliğini kaybeden öykü inandırıcı olamıyor.

Bir başka iddialı Fransız yönetmen, Luc Besson, ‘5. Element’teki başarısını yinelemek iddiasındaki bilim kurgu filmi ‘Valerian ve Bir gezegen İmparatorluğu’nda beklentilere cevap vermedi.

Bir tür ‘dişi John Wick’ tadındaki aksiyon filmi ‘Sarışın Bomba/Atomic Blonde’, yönetmenliğe soyunan eski dublör ustası David Leitch’in sürükleyici, izlenmeye değer bir seyirliğiydi. Bunda başrolde döktüren, Oscar’lı aktris Charlize Theron’un payı vardı.

GÖRKEMLİ GÖRSEL ŞÖLEN

Güney Koreli estetik ustası Park Chan-Wook, ‘İhtiyar Delikanlı’ (2003) ve ‘İntikam Meleği’nden (2005) sonra, ‘Hizmetçi’ ile intikam türünün önde gelen yönetmeni olduğunu kanıtlıyor. 1930’larda geçen gerilimli ve erotik bir lezbiyen aşk hikâyesi ile dönem atmosferini yansıtan görkemli görselliği ile cinselliğe farklı yaklaşımı ile cüretli seks sahneleriyle ‘Hizmetçi’ birinci sınıf bir seyirlik.

Film, 19. yüzyılın bir İngiliz romanını Japon işgali altında yaşayan Kore’ye adapte ediyor. Şehvet, entrika ve cinsel gerilimle örülü göz alıcı öyküsüyle, yarattığı şaşırtıcı görsel dünya ile film izleyicisini etkiliyor. Chan-Wook, ironi yüklü, zarif sinema dilinin yanı sıra, cinselliği kullanmadaki cüretiyle övgüyü hak ediyor.

59 ödül kazanan bu film, toplumsal gözlemlerinin zenginliğiyle, Uzak Doğu felsefesini ve estetiğini yansıtmadaki ustalığıyla, nefis gotik atmosferiyle, kadın-erkek ilişkilerini işlemedeki zarafetiyle, yılın en iyi filmleri arasında anılmayı hak ediyor.

Chan-Wook izleyiciden bilgi saklayan, sırları adım adım sunup, ilgiyi ayakta tutan ve sayısız sürpriz içeren öyküsünü Alfred Hitchcock’u akla getiren becerisiyle anlatma hüneriyle öne çıkıyor.

Kusursuz stili, etkileyici görselliği, oyuncu kadrosunun uyumlu performansları, işlediği temaların zenginliği ile ‘Hizmetçi’, izleyicisini çok katmanlı bir gerilime götürüyor.

Burjuvazinin çürümüşlüğü, şehvet, tutku, romantizm, erotizm, kültürel ve sınıf farklılıkları, intikam arzusu ve entrika filmde işlenen temalar arasında yer alıyor.

Filmin iki kadın kahramanı arasındaki pornonun sınırlarını zorlayan, erotik gerilim yüklü sevişme sahneleri, Abdüllatif Keşiş’in ‘Mavi En Güzel Renktir/La Vie D’Adéle’ini akla getiriyor.

Filmin orijinal ismi ‘Agassi’nin karşılığı olan ‘zengin hanımefendi’ ile hizmetçisi arasındaki sadomazohist ilişkiye odaklanan lezbiyen aşk ilişkisini film, iki kahramanın bakış açısından, iki ayrı versiyonda anlatıyor.

Henüz beş yaşındayken paranın gerçeği ile sahtesini ayırt etmeyi öğrenmiş, okuma-yazması olmayan Koreli hizmetçi kız ile herkesin servetinin peşine düştüğü Lady Hideko üzerinden film, alt sınıf ile üst sınıfın ilişkisine eğiliyor.

GÖZ ALICI

BİR EROTİK

GERİLİM FİLMİ

Miras ve dolandırıcılık peşindeki üç kahramanın öyküsüyle film, zengin bir Japon kadın, onu kandırıp zenginliğini ele geçirmeye çalışan Koreli bir adam ve adamın tuttuğu Koreli bir hizmetçi arasındaki entrika etrafında dönüyor.

Bir aşk üçgenini içine alan konusuyla film, birbirleriyle yolu kesişen dört kişinin yazgısına odaklanıyor. Yankesicilik yapan genç kadının işvereni tarafından zengin bir kadını kandırmak üzere görevlendirilmesiyle başlayan öykü, her adımda daha da karmaşık bir hal alıyor.

Kouzuki adlı üçkâğıtçı bir dolandırıcının elinde oyuncak olan Sookee, bir Japon soylusu kimliğine bürünüp, zengin Japon kadını Hideko’nun yanında hizmetçi olarak işe başlar. Kouzuki’nin planına göre, kendisine âşık edeceği Hideko sayesinde malikânenin sahibi, zengin koleksiyoncuyu soyacaktır.

Hideko’nun dayısı olan bu katı yürekli ve zengin insan, aynı zamanda çok kurnaz ve zeki olduğu için, Kouzuki-Sookee ikilisinin işi kolay değildir.

Her kahramanın gizli ajandasının ve entrikalı gizli planlarının olduğu öykü gizemini koruyarak ilerlerken roller sürekli değişir. Sürpriz geçişlerle dolu bir intikam hikâyesi olarak gelişen olaylar zincirinde kimin kurban, kimin kusursuz plan uygulayıcısı olduğu belirsizliğini korur. İzleyicisini birkaç kez ters köşeye yatıran filmde, malikânenin paha biçilmez kitap koleksiyonu birkaç kez el değiştirirken, kendimizi taşların yerine oturduğu nefis bir final bölümünde buluruz.

Neredeyse tüm karakterlere güveninizi yitirdiğiniz film, karakterlerin geçişkenliğini görkemli mizansenlerle ortaya koyuyor.

Chan-Wook’un yazılımına katıldığı, çok katmanlı, kusursuz senaryo, yarattığı dünyanın parlak stili ve dâhice bir yönetmenlikle izleyiciyi çok katmanlı bir gerilime davet ediyor.

Yönetmen ünlü ‘intikam üçlemesi’nin ikinci ayağı ‘İhtiyar Delikanlı’ ile 2004 Cannes Film Festivali’nde (ikincilik ödülü sayılan) Büyük Ödül’ü kazanmıştı.

Bilmediği bir sebepten 15 yıl tek başına bir odada hapis hayatı yaşayan bir tutsağın intikam öyküsünü, sinemada ender rastlanan bir şiddet atmosferi içinde anlatan Chan-Wook, kendisine hayranlık besleyen jüri üyesi Quentin Tarantino’nun varlığına rağmen Altın Palmiye’yi Michael Moore’un ‘Fahrenheit 9/11’ine kaptırmıştı.

Yönetmen 2016’da yarıştığı aynı festivalde, ‘Hizmetçi’ ile jüri başkanı George Miller’in ödül listesine girememişti.