Filozof* okuyucuya mektup Konu: DOGMA KUTUSU

Moris FRANSEZ Köşe Yazısı 0 yorum
6 Eylül 2017 Çarşamba

Sevgili Filozof Dostum,

Bizim ‘Café Filosofia’, bir gün sanal olmaktan çıkıp, gerçek bir ‘Filozoflar Kahvehanesine’ dönüşseydi, girişine bir Dogma Kutusu yerleştirmeyi önermek isterdim.

Daha önce denediğim için biliyorum… İlginç bir deneyim oluyor… Oyun şu: Toplantıya gelen herkes, zihnindeki tüm filozofları, bilim insanlarını, -kutsal ya da dünyevi - tüm kitapları, bu ‘dogma kutusuna’ atıp, içeri öyle giriyor… Bir tür ritüel gibi…

Böylece, hiç kimsenin elinde, içeridekilerin kafasına fırlatabileceği bir isim cephanesi kalmamış oluyor… Bir ‘entelektüel zorbalığa’ maruz kalma ihtimali ortadan kalkınca, herkes güvenle kişisel deneyimini paylaşıyor, yaşamın karmaşık yollarını birlikte keşfe çıkıyoruz… ‘Haritadan’ değil… Araziye çıkarak…

Anlıyorum… İnsanlardan, yaşamları boyunca biriktirmiş oldukları bilgi kaynaklarını terk etmelerini istemek, sana haksızlık gibi görünüyor… Ama ‘terk etmek’ sayılmaz ki bu… ‘Geçici olarak ayrı düşmek’ de sen buna…

İstersen, dogmasını teslim eden dostlara bir ‘vestiyer fişi’ de verebiliriz… Herkes, toplantı sonunda -eğer bağımlılığı hala sürüyorsa- kitabına, ideolojisine, dogmasına yeniden kavuşabilir.

“Peki kutuda unutulmuş ya da terk edilmiş dogmalar kalırsa, ne yaparız?” diye hiç düşünme… Bugün, yeter ki elinde verilecek dogman olsun… Nasıl olsa bir ihtiyaç sahibi çıkar… Ona hediye ederiz.

Bir an için öyle bir filozoflar toplantısı gerçekleştirdiğimizi düşün… Herkes, entelektüel mühimmatını ‘dışarıda’ bırakmış… Sadece kendi aklıyla ve kendi adına söze giriyor… Kutuda bıraktığı ideolojisi adına değil…

Düşünsene… Diyelim ki o gün, yaşamla ilgili gerçek bir sorun, örneğin ‘korku’ ile nasıl baş edileceği konuşuluyor… Ve diyelim ki sen, bir çözüm önermişsin…

Hiç kimse, bu önerine,

- “Modern düşünce artık bunları aşmıştır…” veya

- “Kuantum mekaniği kanıtlamıştır ki…” ya da:

- “Marxist ideoloji adına söylediklerine itiraz ediyorum!..”

tarzında, muğlak, hazmedilmemiş, konuyla ilgisiz, yarım-yamalak argümanlarla karşı gelemezdi. Herkes, itiraz ya da katkısını, aklın talep ettiği sağlam kanıtlara dayandırmak zorunda kalırdı… Bunu yapamayan dostlarımıza hemen ‘oyunun kuralını’ anımsatırdık:

Modern Düşünce kutuda kaldı… Kuantum da orada… Marx, Freud, Einstein… Spinoza ve Buddha… Ve Aristo… Hepsi Dogma Kutusunda… Eğer burada olsalardı, fikirlerini alırdık… Ama değiller… Tüm kitaplarımızı, bütün servetimizi ‘dışarıda’ bıraktık… Aklımızdan başka yol gösterenimiz yok!”

Sevgili Filozof Dostum,

Biliyorum… İnsanlığın binlerce yıllık bilgi birikiminden -geçici de olsa- yararlanmamak, sana saçma geliyor… “Amerika’yı yeniden keşfetmeye ne gerek var?” diyorsun… Ben de diyorum ki: “Niçin olmasın?… Belki de Amerika, iyi keşfedilmemiştir…”

Ayrıca, eğer bir düşünceyi çok benimsemişsen, o artık senin kendi düşüncen sayılır… Oyunumuzun kuralları içinde kendi düşünceni özgürce dile getirmene dair bir engel yok…

Yasak olan, üzerlerine ‘büyük isimler’ fırlatarak katılanları ezmeye çalışmak… Çünkü onlar da, ezilmemek için, senin attıklarından ‘daha da büyük isimler’ aramak zorunda kalacaklar… Ve sonuçta ne olacak biliyor musun? ‘Büyükler’, kendi aralarında konuşmaya başlayacak… Biz ise izlemekle yetineceğiz… Hep yaptığımız da bu zaten…

Bir dogma kutusuna sadece bizim ‘amatör küme’ toplantılarında ihtiyaç olduğunu zannetme… Bazı ‘insan bilimleri’ profesyonellerinin, yetersizliklerini ‘büyük isim’ atarak örtme eğilimi, amatörlerinkini fersah fersah aşar…

Eğer senin bir parçan olamıyorsa, bırak bilgin kutuda kalsın… Sana bir yararı yok demektir.

Afrikalı bilge komedyen S. Abatcha’nın dediği gibi:

“Bilmediğini biliyorsan… Bir gün bilirsin!”

“Ama bilmediğini bilmiyorsan… Hiçbir zaman bilemezsin!”

***

Gerçek öğretinin nereden geleceğini kestiremezsin…

Büyük İslam düşünürü Al Ghazali, yıllarca öğrenim gördüğü yabancı diyarlardan memleketine dönerken, bir eşkıya çetesinin saldırısına uğrar… Şakiler, Al Ghazali’nin tüm malvarlığını ve bu arada, ders notlarını da gasp edip uzaklaşırlar…

Notlarını kaybetmeye tahammülü olmayan genç aydın, çetenin peşine düşer… Notları geri vermesi için, çete reisine yalvarır… Çete başı, bu kâğıtların neden bu kadar önemli olduğunu sorar…

Al Ghazali, kâğıtlarda yılların bilgi birikimi olduğunu… Ve bu bilgileri edinmek için yıllardır yol teptiğini anlatır…

Soyguncu, gülümseyerek delikanlıya şöyle der:

“Kâğıtlarını al… Ama şunu da bil: Çalınabilen bilgi, bilgi değildir!”

 

* ‘Filozof’ sözcüğünün tanımı için bkz: Şalom/Moris Fransez/Café Filosofia/Açılış

 

 

2 Yorum