Gördüğümüz acaba algıladığımız gibi mi?

‘Görme Biçimleri’ Sergisi Arter’de

TUNA SAYLAĞ Sanat
20 Temmuz 2017 Perşembe

İstiklal Caddesinde bulunan ARTER, bir süreden beri ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Sam Bardaouil ve Till Fellrath’ın yaptığı ‘Görme Biçimleri’ adlı sergi, geçtiğimiz aylarda hayata veda eden İngiliz yazar ve eleştirmen John Berger’ın görsel kültür üzerine yazdığı ‘About Looking’ kitabından yola çıkarak oluşturuldu. Sergi,

33 sanatçının 70 eserle dünyaya dair algımızı yeniden biçimlendirmek için kullandığı çeşitli yollara odaklanıyor.

 

Bu sergiyi de her zaman olduğu gibi küratörlerinin hazır bulunduğu, basına tanıtımını yaptıkları gün gezdim. Aslında sergiyi kaleme almayı düşünmemiştim; nedenine gelince serginin üzerine kurulduğu fikri bizzat gezerek, hatta rehberli bir tura katılarak daha iyi anlaşılabileceğini ayırt etmemdendi, ama madem yazmaya koyuldum, dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

Görme Biçimleri / Ways of Seeing

Sergiyi bize Sam Bardaouil tanıttı, Till Fellrath da eşlik etti. Bu iki sanat adamı Montblanc Kültür Vakfı eş başkanları ve çok disiplinli küratoryal platform Art Reoriented’ın da kurucuları.

Ünlü yazar John Berger, kitabında sanat tarihinden aldığı örneklerle görme duyumuzun nasıl şekil değiştirdiğini gösterirken kendimiz hakkında da bir şeyler keşfetmemizi sağlıyor. Yazarın ‘görme biçimleri’ne dair inşa ettiği yöntem, bu serginin esas rehberi. Buradaki yapıtlar aynı zamanda bildiğimiz biçim ve kavramları, yenilenmiş görünüm ve anlamlarla bağdaştırmaya davet ediyor bizi. Yani eserleri alışılagelmiş yorumlardan soyutlayarak ya da onlarla birlikte, bizi anlamlandırmalarımızda özgür bırakıyor. Sergi, farklı bakış açılarının bir arada var olabileceğini öne sürüyor. Sergi kitapçığındaki, “Sanatçılar yılmadan gördüklerimizle, bildiğimizi düşündüklerimiz arasındaki bağın o kadar da basit olmadığını ve görmenin, özünde, politik bir edim olduğunu bize hatırlatıyor” cümlesi bana yeni bir bakış açısının kapsını açtı.

Sergi, prehistorik heykelciklerden 17. yüzyıl haritaları ve İznik seramiklerine uzanan sanat objeleri ile oryantalist ve modern resimleri içeriyor.  33 sanatçının resim, heykel, film ve yerleştirme gibi pek çok çalışmaları var. İzleyenlere, bu işleri yeni bir bakışla değerlendirilmeleri öneriliyor.  Bunun altında, eserleri, hâlâ devam eden yüksek sanat ve aşağı sanat şeklindeki katı sınıflandırmalardan kurtarma niyeti yatıyor. Yine sergi kitapçığında şöyle bir cümle gözüme çarpıyor: “Sergi, dönemler, janrlar ve sözde ‘izmlerin’ katılıklarını sorguluyor, çizgisel olmayan bir zaman anlayışını benimsiyor.” Böylece gördüklerimizle bildiklerimiz arasındaki ilişkinin hiçbir zaman aynı kalmayacağını bize anımsatıyor.

Eserleri ilk kez Türkiye’de sergilenen sanatçılar var…

Ghada Amer, Chris Bond, Ulisse Cantagalli, James Casebere, David Claerbout, Jojakim Cortis ve Adrian Sonderegger, Hayri Çizel, Salvador Dalí, Hans-Peter Feldmann, Andreas Gursky, Mona Hatoum, Jeppe Hein, Paul ve Marlene Kos, Alicja Kwade, Gustav Metzger, Shana Moulton, Vik Muniz, Grayson Perry, Walid Raad, Édouard Frédéric Wilhelm Richter, Fred Sandback, Markus Schinwald, Hassan Sharif, Cindy Sherman, Kim Tschang-Yeul, James Turrell, Kara Walker, James Webb, Frederik de Wit ve ismi bilinmeyen sanatçılar, sergideki 70 eserin sahibi.

‘Ormanda Oduncu’

Sam Bardaouil, sergiyi gezdirmeye Şeker Ahmet Paşa’nın (1841-1907) ‘Ormanda Oduncu’ isimli tablosundan başladı. Berger’e göre resmin kafa karıştırıcı perspektifi, ressamın iki karşıt görsel stili bağdaştırma girişimine dayanıyor: Avrupa manzara resmi ve Osmanlı resmetme geleneği. Yine yazara göre Avrupa Manzara resmi bazı katı parametrelerle sınırlıyken Osmanlı sanatçılar bunlardan muaf. Mesela bir minyatüre bakan kişi burada aynı anda insanlık ve tarihe dair bir izlenim edinebilir. Mekân fiziksel değil manevidir. Işık bir resmin öznelerini aydınlatmaktan çok, bizzat onlardan yayılır. Şeker Ahmet Paşa’nın biçimsel açıdan farklı iki resim geleneği arasında köprü kurmaktaki kararlığı, iki dünya arasında gidip gelen ama yine de kendi ayrı görsel evrenini yaratan bir sanat yapıtı gerçekleştirmesini sağlamıştır.

Diğer eserlerden örnekler…

Görme Biçimleri’ni en iyi tamamlayan işler arasında Kim Tschang-Yeul’un beni “nasıl yapmış” diye düşündüren ve hayran bırakan gerçeküstü su damlaları resimleridir. Gustav Metzger’in her seferinde sadece bir kişinin görebileceği daha doğrusu görmeye çalışacağı engelli eserleri oldukça dokunaklıydı.

1926 yılında, Almanya’da, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğan Gustav Metzger’in anne ve babası 1943’te Polonya’ya sürüldükten sonra kaybolmuşlar. Sanatçı, ‘Tarihi Fotoğraflar; Sürünerek Girmek-İlhak, Viyana, Mart 1938’ adlı eserinde biçimsel stratejilere başvurarak tarihin en korkunç olaylarından bazılarının akıl almazlığını ortaya koyuyor. ‘Sürünerek Girmek’te büyütülmüş bir fotoğraf galerinin zeminine yerleştirilmiş, üstüne de onunla aynı büyüklükte sarı bir kumaş serilmiş. Metzger bu çalışma ile Holokost’un vahşetlerinden birine atıfta bulunuyor. Bir basın fotoğrafı olan eserde, Viyana’da bir sokağı ova ova temizleyen Yahudiler gözüküyor. Seyircinin bu fotoğrafı görmesinin tek yolu, üstünü örten kumaşın altına sürünerek girmesi. Böylece ziyaretçi fotoğraftaki insanların yaşadığı zorlayıcı deneyime benzer bir durumu deneyimlemiş oluyor.

Édouard Richter’in 19. yüzyıla ait oryantalist resmi ‘Dinlenen Model: Stüdyoda Bir Mola’;  Vik Muniz’in dünyaca ünlü bir Picasso resminin arkasını gösterdiği yerleştirmesi ‘Tersinden (Ütü Yapan Kadın)’; Alicja Kwade’nin dönüp duran ve saati okumaya izin vermeyen ‘Duvar Saati’ sergilenen eserler arasında. Chris Bond’un eserleri özellikle edebiyatseverlerin hoşlanacağı bir çalışma. Hassan Sharif’in çocuk sırt çantalarından oluşan ‘Okula Dönüş’ isimli duvar enstalasyonunu da unutmamak gerekir. Bakan kişiye göre şekillenen ve yeniden biçimlenen eserlerden oluşan, insanın algılarıyla oynayan bu sıra dışı sergi, ziyaretçilerini 13 Ağustos’a kadar bekliyor.