Geçen sezonun en iyileri - II

Geçen mevsimin en güzel oyunlarına, bir önceki yazımızda bıraktığımız yerden göz atmaya devam ediyoruz.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
19 Temmuz 2017 Çarşamba

Geçen sezon, tiyatroyu salonlardan ve sahnelerden taşırarak aynası olduğu yaşamın mekânlarına götürmek için ciddi çabalar sarf edilmiş, ‘Balat Monologlar Müzesi’ ve ‘Pera’nın Zamanı’ gibi çok başarılı çalışmalarla izleyici seyirciliği aşarak fiilen katılımcı durumuna getirilmişti.

GalataPerform’un kurucusu Yeşim Özsoy’un 2012’de başlattığı, Türkiye’nin ilk oyun yazarlığı şenliği Yeni Metin Yeni Tiyatro Festivali’nin 2016’daki doruk noktası, proje direktörlüğünü Ahmet Sami Özbudak’ın yaptığı, Balat’ta, eski bir binanın odalarında dört monolog ve iki kısa oyunun izleyicilerle paylaşıldığı Balat Monologlar Müzesi’ydi.

Yeni Metin Yeni Tiyatro İleri Yazarlık öğrencilerinin, Balat-Fener hattında çıktıkları hikâye ve karakter avının sonuçları, bir müzeymişçesine gezilen binada isteyenin girdiği odalardaki oyunlara bir göz attıkları, isteyenin de üçer kere tekrarlanan çalışmaların bazılarını baştan sona izledikleri gösterilerde sahneleniyordu. Sadece tiyatroyu yaşamın ta kendisine indirgeyen farklı bir deneyim yaşamak için değil, hepsi de tiyatro adına çok sağlam, çok etkileyici çalışmaları izlemek için de mutlaka katılınması gerekli bu olağanüstü gösteri,  izleyemeyenler, ya da her oyunun tamamını merak edenler için sezon boyunca Fener’de müze olarak kurgulanan eski bir Rum okulunu okulun farklı sınıflarına/odalarına farklı birer oyun yerleştirerek devam etti.

Pera’nın Zaman ise Pera Palas’ın odalarında, balo salonunda ve genel alanlarında geçen etkileyici ve eşsiz bir deneyim. Bu interaktif çalışmanın dört odada, dört öykü ve dört dörtlük oyuncu kadrosu var ama tabii ki başrolde, Agatha Christie, Greta Garbo, Franz Joseph ve Ernest Hemingway gibi ikonik misafirlerinin adlarını taşıyan odaları, hâlâ çalışan o güzeller güzeli antika asansörü ve onu çevreleyen anıtsal merdivenleriyle, ilk Cumhuriyet Balosu’na ev sahipliği yapmış Grand Pera Balo Salonu ile Pera Palas’ın kendisi var. Oyunu sahneleyen Yaman Ömer Erzurumlu’nun oyuncuları yönetmesinden bile büyük başarısı, mekânların olağanüstü kullanmasında. Gerçekten de ‘Yaman’ işti Pera Palas’ın bu derecede doğru kullanmak.

Bu interaktif çalışmalar arasında kanımca seyirciyi en çok içine alanı, Tiyatro D22’nin Hasanpaşa’da iki katlı bir tarihi binada sahnelediği, yönetmeni Frank Heuel’in Bonn’da kurmuş olduğu Fringe Ensemble ile ortak yapımı ‘See the World Through My Eyes / Dünyaya Gözlerimden Bak’ oldu.

Mekân düzenlemesini de yapan Heuel’in yönettiği oyunda, seyirciler eski binanın odalarının arasında dolaşarak, gittikleri her odada farklı bir askerle karşılaşarak, güvenli ofisinde savaş bölgelerine atılan bombaları 10.000 metrede uçarak kontrol eden bir İHA gözlemcisini (Can Kulan), tek başına nöbet tutan, yalnızlıktan çıldırmak üzereyken kendisine hayali bir muhatap yaratan bir sınır muhafızını (Berkay Ateş), bir türlü gelemeyen hemşireyi beklerken tavandaki sinekle diyalog kurmaya çalışan hastane yatağına bağlı savaş gazisini (Emir Çubukçu) izliyorlardı. 

Dünyaya Gözlerimden Bak’ı yılın en heyecan verici çalışmalarından biri yapan, çok başarılı metni, Can, Berkay ve Emir’in her türlü övgünün üstünde, bizlerden biriymişçesine, yaşarcasına doğal oyunculukları kadar, mekân-oyuncu-izleyici arasında kurulan interaktif iletişimdi. Onar kişilik guruplar halinde her odaya girdiğimizde askerlerin monologları bireysel diyaloglara dönüşüyor, giderek Can çekilen resimleri “bizlere değil / bana” göstermeye başlıyor, Berkay’ın hayali muhatabı “bizlerden biri değil / ben”, Emir’in yanına yatan, bacağı delicesine kaşınan ya da kaşıyan “bizlerden biri değil / ben” oluyordu.

 

İÇİMİZİ ISITAN İKİLİ

Craft Tiyatro Kadıköy’de yılın en zor yer bulunan oyunu Jason Hall’un yazıp İpek Bilgin’in yönettiği ‘10,11,12’ oldu. BBC Studio sitcom’larını anımsatan bu ‘light’ eğlencelik yaşamakta olduğumuz sıkıntılı dönemde, fırtınalı bir gökyüzünde iki bulut arasından sıyrılan bir güneş ışını gibi içimizi ısıtan, aralarında müthiş bir elektrik oluşturan, yılın en sevilesi ikilisi için bile görülmeyi hak eden bir oyundu.

İki kişilik oyunda sekiz yıl sonra tiyatroya çok parlak bir dönüş yapan Ezgi Mola ile ‘Kürklü Merkür’den beri sayısız benzersiz kişiliğe bürünen, yarattığı her karakteri içercesine özümseyen Enis Arıkan var.

Birbirinden parlak, etkileyici, demir leblebi misali sert oyunların at başı gittiği sezonun en iyileri arasında Craft’ın diğer iki yeni oyunu da vardı.

Aktivist kadın ve eşcinsel hakları savunucusu genç İskoç yazar Stef Smith’in ‘Swallow / Yutmak’, üç kadın oyuncusunun (Başak Daşman, Ece Dizdar, Merve Dizdar) kusursuza yakın yorumuyla çok etkileyiciydi. Asıl heyecan verici keşifse, yapısal olarak hikâye anlatıcılığına yatkın oyunu, etkileyici bir dramatik oyunculukla yorumlayan 25’inde ya var ya yok gencecik yönetmeni İbrahim Çiçek’ti. Oyunu yorumlamasında olsun, oyuncularını yönetmesinde olsun usta işi bir iş çıkaran Çiçek, üç olağanüstü oyuncusuna güvenerek anlatı olarak zaten soyutlamaya yatkın metni görsel olarak da soyutlayarak iki hareketli metal paravanla ayrılmış, üç evi simgeleyen kutulardan oluşan üçlü mekânda sahnelemişti. Muayenehanelerde kullanılan kâğıt ruloların parçalanarak, inandırıcı şekilde kırılan aynalara, tahrip edilen televizyonlara, darma duman edilen mobilyalara, giderek izleyici için de gerçek olmaya başlayan pelikana dönüşmesi çok başarılıydı.

 

MEVSİMİN EN İÇ ACITAN OYUNU

Mevsimin en iç acıtan oyunu ‘Yen’ inasını içine izlendikten sonra giderek daha da fazla oturan çok güzel, çok dokunaklı bir çalışma. Yönetmen Çağ Çalışkur, Yen’i seyircilerin ortasında oynatarak, Londra banliyösünde bir çöp-evinde, tek başlarına büyümeye çalışan iki yeniyetmenin, çocuklarının ruhsal bozukluklarını ve kırılganlıklarını fark etmeksizin aklına estikçe onları görmeye gelen alkolik ve nevrotik annelerinin ve iki delikanlının sevgisiz dünyasına arkadaşlık, sevgi ve sevecenlik getirmeye çalışan Yen’in acılı öyküsünün iyice içine girmelerini sağlıyordu. Kurduğu acılı gerilimi kırmamak için, temposunu hiç düşürmeden fırtına gibi yönettiği 2,5 saat süren oyunda ara da vermiyor, dörtlünün inişli çıkışlı, kimi zaman trajik, kimi zaman traji-komik öyküsüne, ilk anından itibaren başlayan, giderek tahammül sınırlarını zorlayan tedirginlik ve huzursuzluk duygusunu başarıyla yediriyordu. Asıl mucizeyse benzersiz bir doğallıkla öyküyü sahnede yaşatan Bora Akkaş, Berker Güven, İdil Sivritepe ve Neslihan Yeldan’dı. Oyunun neredeyse tamamında sahnede olan Akkaş, ilk andan, henüz hiçbir olay patlak vermemişken, güçlü, umursamaz havasıyla gizlemeye çalıştığı kaybolmuşluğunu, sevgiye susamışlığını, kırılganlığını izleyiciye hemen aktarıyordu. Yen’le ikili sahnesinde, 17 yaşın getirdiği naif beceriksizliği, tutukluğu, utangaçlığı, sahnenin hemen ardından uyandığında, belki ömür boyunca tek mutlu anındaki saf gülümsemesi unutulur gibi değildi. Berker Güven’in annesine saplantılı tutkusuyla, takıntıları ve tikleriyle canlandırdığı hiperaktif küçük kardeşler türlü övgünün üzerindeydi. İdil Sivritepe, birbirine sevgi-nefret bağıyla bitişmiş iki yeniyetmenin hayatına bir güneş gibi doğan Yen’e ışıltılı bir yorum getiriyordu. Neslihan Yeldan, çocuklarının sorumluluğunu taşımayı beceremeyen, onları beceriksizce sevmeye yeltenirken yüzüne gözüne bulaştıran anneyle bile acıyarak, üzülerek empati kurmamızı sağlıyordu.

Gülce Uğurlu’nun yazıp yönettiği ‘Ev’vel Zaman’,  İstanbul’un kentsel dönüşüm sürecinde insan ve şehir arasındaki çok boyutlu ilişkiye bellek, insan, mekân üzerinden, yalın, etkileyici bir reji ve Bedir Bedir, Funda Eryiğit ve Esme Madra üçlüsünün üst düzey oyunculuklarıyla yaklaşıyordu. Meryem Bayram’ın dama tahtası desenli zemin üzerinde çok sayıda L şeklinde elemandan oluşan dekoru, oyunun dördüncü karakteri. Üç oyuncunun bu elemanlarla neredeyse sembiyotik bir ilişki kurarak oluşturdukları hareket düzeni sahnelenmeye müthiş bir devinim kazandırıyordu. Metin gerçekten ilginç ama asıl ilginç ötesi olan sahnelemenin müthiş görselliği.

Yine ara verme zamanı geldi. Haftaya buluşmak üzere.

 Yazının 1. bölümü

 https://www.salom.com.tr/haber-103738-gecen_sezonun_en_iyi_oyunlarii.html