Devrim diye diye taş devrine

Geçen hafta bir haber düştü. Suriye’nin kuzeyinde bir köyde, kadınlar bir ütopyayı gerçekleştiriyorlarmış: Köyde evler taş ve kerpiçten yapılıyormuş, para yerine takas geçerli olacakmış. Bu önemsiz gibi görünen haber, pek çok derdimizin kesiştiği özel bir örnek gibi.

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı
5 Temmuz 2017 Çarşamba

Geçen hafta bir haber düştü. Suriye’nin kuzeyinde bir köyde, kadınlar bir ütopyayı gerçekleştiriyorlarmış: Köyde evler taş ve kerpiçten yapılıyormuş, para yerine takas geçerli olacakmış. Bu önemsiz gibi görünen haber, pek çok derdimizin kesiştiği özel bir örnek gibi.

Paranın yerine takası getirmek, bir yenilik değil; olsa olsa geriye dönüştür. Para, takasın büyüyen ekonomide işlev görme kabiliyetini yitirmesi sonucunda icat edildi; böyle bir ihtiyaç, arayış olmasaydı Lidyalılar da durup dururken adet uyduracak değillerdi herhalde. Haliyle takas ileriye yönelik bir hamle, gerçekleştirmek için çalışmak gereken bir ütopya değil; olsa olsa distopya olurdu. Bu, bugünün modern insanının, avcı-toplayıcı veya tarım devrimini gerçekleştiren atalarının hayatlarının yalınlığında bir hayata sahip olmadığından, gerçekleştirebileceği bir iş değil.

Bugün hemen hemen her birimiz dar bir konuda uzmanlık iddia ediyor, bunun üzerinden mesleklerimizi icra ediyor, hatta bunla övünüyoruz! Bu da çok sayıda insanın, birbirinden farklı pek çok mal ve hizmet sunmasını, ‘piyasadaki’ çeşitliliği sağlıyor. Bugünün dünyasının bu noktaya gelmesini sağlayan şeylerden en önemlisi belki de paranın icadıdır. Çok sayıda ürünün olduğu karmaşık bir ekonomide takas sistemi çalışmaz, çalışamaz. Çünkü takasa dayalı bir sistemde her gün, hatta belki her saat, her ürünün bir diğer ürüne göre karşılığını bilmek zorundasınız. Bir kilo muz, üç kilo elma demek diye bir sabitiniz olduğunda bile yeni bir zorluk çıkar karşınıza: Hangi üç kilo elma? Nerenin elması? Kırmızı mı, yeşil mi elmalar? Sulu mu, sert mi? Bunun standardizasyonunu sağlamak, takas ekonomisinin kısıtlarından çıkmanın anahtarıydı ve o anahtar da bugün dahi paradır.

Karmaşık ekonomide malınızın veya hizmetinizin değerini bilmeniz yeterli olur, geri kalan sınırsız kombinasyonu dışarıda bırakmış olursunuz. Sunduğunuz ürün karşılığında aldığınız parayı, istediğiniz zaman, istediğiniz başka bir ürüne çevirebilirsiniz. İsterseniz çevirmez, öyle saklarsınız: Para, birikim yapmanıza imkân tanır, depolama sorunu pek yok, çürüme riski sıfır. Ayrıca taşıyabilirsiniz, bu da size hareketlilik sağlar. Yani ekonomi sizi köyünüz ve çevre köylerle sınırlamaz, dünyaya açılabilirsiniz.

Para, bizahiti ütopyadır; çünkü düşünceye dayanarak ayakta kalır. Bir kilo muzun karşılığında alacağınız üç kilo elma, nerenin nasıl elması olursa olsun somuttur; ancak para siz ve onu kullananlar inandıkça o muzu alabilecek değere sahip olur. Kriz zamanlarında paranız neden değer kaybeder? Çünkü artık siz ve çevrenizdekiler, kullandığınız para birimine inancınızı kaybedersiniz, inandığınız başka bir para birimi bir anda değer kazanmaya başlar. Hikâyenin temelinde herkesin aynı anda inanması yatar. Bugün fiziki olarak elimizde olan paralar dışında, bankaların kendi sistemlerinde ürettikleri paralar, hatta yakın zaman icat edilen pek çok finansal araç var. Bunların hepsi öyle olduğuna herkes inandığı için ayakta duruyor. Güven zedelendiğinde çöküş yaşanıyor, Amerika’da başlayıp tüm dünyaya sıçrayan meşhur mortgage krizinin kökeninde dahi bu var.

Klasik söz bir bakıma doğru: “Para, kâğıt parçasından başka bir şey değil.” Öte yandan, o kâğıt parçasına atfedilenler, paranın gerçek alım gücünü sağlıyor. En önemli egemenlik sembolüdür para. Ortaokul tarih kitaplarından bile hatırlanacak bilgidir, adına hutbe okutup para bastırmışsa, otoriteye bayrak açmış veya yeni otorite inşa etmeye başlamış demektir o hükümdar. Haliyle hükümdarın parasını taklit etmek, her zaman için diğer dolandırıcılık olaylarından büyük ceza almıştır. Bugün bile yakalanan dolandırıcıları anlatan haberler dalga geçer üslupla verilirken, kalpazanlarsa elleri arkadan kelepçeli, polislerin arkadan kafalarına bastırıldığı görüntülerle sunulur. Çünkü ilki bireylere karşı suç işlemişken, ikincisi devlete karşı işlemiştir. Paraya dair her şey anlam yüklüdür; bu anlamları da tarihte adım adım yine insanoğlu kendi yüklemiştir, kendi ihtiyaçlarını karşılamak için.

Habere dönelim. ‘Takas ütopyasının’ gerçekleştirileceği köyün mensubu, çevre köyler ve kentlerle de alışverişlerini takasla yapmayı hedeflediğini söylemiş. Yani, daha çevre köyleri bile ikna edemediği bir usul. Dünyaya örnek olacak devrim gerçekleştirirken, kendi köyünüze tıkıldınız, tüm dünya birbiriyle etkileşim halindeyken kendi kendinizi sıkıştırdınız demektir. İkincisi, mal ve hizmetlerin çeşitli olduğu tüm dünyanın ekonomisiyle ilişki kuramayacak, kendinizi köyünüzde ürettiğiniz birkaç parça ürünle sınırlamış olacaksınız. E nerede kaldı bunun ütopyası? Zaten para bu sınırlar kalkabilsin diye icat edilmişti ki birimi farklı olsa da paraya olan inançta bugün tüm insanlık birleşmiştir, cebinize nakit koyup Üsküp veya Tokyo’ya gider, orada kimseyi ikna etmeye çalışmadan istediğinizi alabilirsiniz. Takas size bunu sunmaz, ne devrimi? Bugün parayı yenmek istiyorsanız, yerine paranın gördüğü ihtiyaçları gördüğü gibi göremediği ve/veya ileride görmekte sıkıntı çekeceği birtakım ihtiyaçları görecek yeni bir araç koymanız gerekir; eskisi bir hayır getirmez.

Pek çok derdimiz bu haberde kesişiyor demiştik. Öncelikle bu haber cehalet ürünü değil, bilinçli; haber olmaktan çok Suriye’nin kuzeyindeki oluşumları tanıtan halkla ilişkiler faaliyeti. Ama maalesef böyle bir saçmalık bile savaş coğrafyasında ütopyaların gerçeğe dönüştürüldüğü algısını oluşturabiliyor; çünkü bu ve buna benzer haberlere kanan gençlerimize de doğru düzgün bir tarih eğitimi veremediğimiz gibi, tüm eğitim hayatları boyunca işlerini görecek seviyede de olsa sorgulama yeteneği kazandıramıyoruz. Bu, memleketin her tür insanını etkiliyor. Sonuç olarak da geriye devrim diye millete taş devri hayalleri satanlar ve o hayallere kananların yarattığı girdap kalıyor.