Avrupa’nın en güzel başkenti, Viyana’ya hoş geldiniz…

Sami AJİ Köşe Yazısı
14 Haziran 2017 Çarşamba

Başlığa bakıp turistik bir makale okuyacağınızı zannetmeyin. Tarihi, siyasi ve sosyal bir derleme sunmaya çalışacağım.

Yıllar evvel sevgili eşimle birlikte, Viyana’ya yaptığımız bir seyahatte, havaalanından çıkmış ve taksi durağına yönelmiştik. Önümüzde duran vasıtadan hemen bir şoför indi bavulları bagaja yerleştirirken ben de dalgınlıkla ona, Türkçe:  “ Kardeş, bizi Parkring Oteline atıver” diye seslendim. Sevgili eşim bana gülümseyerek: “Ne o? Kendini Yeşilköy’de mi sandın?” demişti ki, şoför: “Olur abi, emrin olur” diye cevap vermez mi!  Sonra eşime dönüp: “Abla burada hepimiz Türk’üz” dedi.

Otele varıncaya kadar, nereli olduğu, ne zaman Avusturya’ya geldiği, karısı, çocukları hepsi anlatıldı. Bir ara büyük oğlundan bahsederken söyledikleri aklımdan hiç çıkmadı. “Abi, ben bu oğlanı tam bir Viyanalı olarak yetiştiriyorum. Şu anda Teknik Üniversitede okuyor. Tüm arkadaşlarının Avusturyalı olmasına büyük gayret sarf ediyorum. O geleceğin Avusturya başbakanı olacak. Biz Viyana’yı alamadık ama oğlum bu ülkenin Türk yöneticisi olacak.”  Gerçekten şaşırmıştık.

İki gece sonra, Viyanalı bir arkadaşımızla birlikte bir gösteriden çıkmış ve yürümeye başlamıştık. Niyetimiz bir yere oturup kahve içmekti. Ana caddenin bir sokakla kesiştiği köşede durdu ve bize dönerek, “Biliyor musunuz, burası Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın son saldırıya geçmeden evvel, ordugâhını kurduğu yerdir” dedi ve yola devam ettik.

Tam zamanı söyleyemem, belki de hızlı yürüyorduk ama azami 15 dakika sonra kendimiz Stephan Kilisesinin yakınlarında bulunan ‘Cafe Central’de bulduk. O anda tüm okuldaki tarih bilgilerim canlandı. Demek Osmanlı ordusu Viyana’nın neredeyse içine varmıştı ancak kuşatma büyük bir yenilgi ile bitmişti. Arkadaşım sanki düşündüklerimi anlamış gibi, bana Avusturyalıların 1683 yılının temmuz ve eylül arasında yaşadıkları o korkunç travmayı kolay unutamayacaklarını belirtti.

Peki, bu korku ve dehşet anları yalnız Avusturyalıların hafızasına mı kazındı? Yaptığım kısa bir araştırmada bu hadisenin en azından tüm Batı Avrupa halkları tarafından büyük bir endişe ile izlendiğini ve hissedildiğini anladım.

Nasıl mı? Cevabı çok basit… Gazeteler sayesinde…

Örnek olarak  ‘La Gazette de France’ın 14 Ağustos 1683 tarihli nüshasını açalım.(1) (Kuşatmanın 12 Temmuz 1683’te başladığını da tarih kitapları yazmaktadır)

“Varşova’dan aldığımız,16 Temmuz 1683 tarihli mektuba göre(2) Avusturya imparatorunun elçisi Varşova’ya, Papalık temsilcileri ile beraber gelmiştir. Kral’a Viyana’daki son durumu anlatan elçiler, Polonya kuvvetlerinin bir an evvel yola çıkmalarının hayati bir önem kazanmaya başladığını izah etmişlerdir.”

Aynı tarihli La Gazette de France, Passau’dan aldıkları 25 Temmuz 1683 tarihli mektuba yer veriyor. Bu mektupta bugünkü Viyana’nın göbeğinde sayılan Prater’de mevzilenmiş Osmanlı ordusuna nasıl saldırıldığı aktarılıyor:

“Türk kuvvetleri Prater mevkiinde 700 topçu askerinin kullandığı yeni bataryaları yerleştirmişler ve kuşatmayı daha da daraltmışlardır. Bu birliğe karşı yapılan üç çıkış hareketi ile bu bataryalar yok edilmiş, karşı taarruza geçen Türk birlikleri geri püskürtülmüştür. Bu süreç zarfında sadrazamın ordusu 8000 kayıp vermiştir. Bunun üzerine Mustafa Paşa ölüleri toplamak için ateş kes istemiş ancak bu talebi komutanlardan, Staremberg Kontu tarafından ret edilmiştir… Osmanlı ordusu çok daha güçlü bir şekilde saldırılarını sürdürmüştür… Bu arada sadrazam tekrar şehri savunanlara ve halkına, fazla direnmeden teslim oldukları takdirde çok büyük vaatlerde bulunmuştur. Ancak bu tekliflerin tamamı karşılık bulmamış ve müdafaaya devam kararı alınmıştır… Vahim bir gıda sıkıntısı yaşanmaktadır. Hem asker hem de halka günde bir tek ekmek verilebilmektedir…”

Gazetenin 21 Ağustos 1683 tarihli nüshasında durumun her iki taraf için pek vahim olduğunu okurlarına aktarıyor:

“Linz şehrinden aldığımız 31 Temmuz tarihli mektuba göre, Viyana halkının direniş gücü gittikçe azalmaktadır… Gıda noksanlığı gittikçe vahim kayıplara yol almaktadır. Ancak saldırganların da gıda bakımından sıkıntıya düştüklerini, son günlerde beslenmek için sadece meyve yediklerinden dizanterinin aralarında yaygınlaştığına dair haberler almaktayız. Top atışlarının yoğunluğunun azalması hastalığa bağlanabilir.”

18 Eylül 1683 tarihli nüshasına gelelim (durum daha da vahim, her iki taraf inanılmaz gayretle çarpışıyor).

 “Linz şehrinden gelen 30 Ağustos 1683 tarihli mektuba göre, saldırganlar Viyana’ya bir milden daha fazla yaklaşmışlardır. Türkler en seçkin askerlerini cepheye sürmelerine rağmen Viyanalılar büyük gayretle savunmayı sürdürmektedirler. Şehrin altına kadar kazılan tüneller de tahrip edilmektedir. Her iki taraf salgın hastalık sebebiyle ciddi zayiatlar vermektedirler.”

Son olarak da 2 Ekim tarihli nüshayı açalım:

  “Linz şehrinden aldığımız 15 Eylül tarihli mektuba göre, çarpışmalar özellikle 1 Eylül’den itibaren inanılması güç bir şiddetle devam etmiştir. Ancak 9 Eylül’den itibaren nihayet beklenen yardım Viyana’nın civarlarına gelmiş ve mevzilenmeye başlamıştır…60.000 kişilik Hıristiyan ordusu (Polonya ve Almanya) 12 Eylül sabahı Kalemberg Şatosu civarında Osmanlı kuvvetleri ile çatışmaya girişmişlerdir… Öğleden sonra saat 3 civarında Osmanlı ordusu dağılmaya başlamış ve piyadeler düzensiz şekilde kaçmaya başlamışlardır… Gece karanlığının bastırmasıyla takip durdurulmuştur…  (Kuşatma sonunda) Viyana’yı surlar içinden savunan toplam asker sayısı çoğu yaralı olmak üzere 15.000 kişiye düşmüş, sivil halktan 10.000 kadar zayiat verilmiş, sağ kalanların çoğunluğu ise açlık ve hastalıkla mücadeleden bitkin haldedirler…”

15 Eylül tarihli mektup çok daha uzayıp gidiyor. Özellikle Osmanlı ordusundan terkedilen zenginliklerin paylaşılmasına da epey yer verilmiş. Ardından tüm Avrupa’ya savaşın zaferle sona erdiği muhtelif vasıtalarla duyurulduğundan bahsediliyor.

Özetlemek gerekirse, İkinci Viyana Kuşatmasının daha uzun bir dönem Avusturyalıların belleğinden çıkacağını zannetmiyorum.

Son olarak yukardaki fotoğrafta gördüğünüz,  3. Ahmet çeşmesini andıran yapının, Viyana’da Türk Parkı’nın içinde yer aldığını belirteyim: Bu park Türk tabyalarının kuşatma esnasında yerleştirildiği mekândır.  1991 yılında devletimiz tarafından Viyana belediyesine hediye edilmiştir. Geleceğe hep beraber barış, sulh ve sükûn içinde bakmamızı sembolize etmektedir.(3)

Notlar:

(1) Bu gazete 1631 yılında yayına başlamıştır

(2)  Gördüğünüz gibi, mektup tarihleri ile gazete yayım tarihleri arasında epey bir zaman farkı vardır. 1683 yılında mektubun Paris’e varması, basılması ve bir de ‘La Gazette’in’ haftada bir kere çıkması dikkate alınırsa bu gecikmeler normaldir.

(3) Çeşme, Yunus Emre’nin 750. doğum yılı vesilesiyle yaptırılmıştır.