Trump’ın İsrail ziyaretinin anlamı

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
24 Mayıs 2017 Çarşamba

Fenerbahçe'nin başarısının anlamı

Türkiye’de insanların ezici çoğunluğu uzun zamandan beri asık suratlı olmuş, adeta gülmeyi unutmuş haldeler. Bunu sokağa çıktığınızda ve kalabalıklara karıştığınızda anında gözlemliyorsunuz. Kimileri adeta cep telefonlarıyla birlikte yaşamakta, sosyal medya hesaplarında yazdıklarından alacakları ‘like’larla veya takipçi sayılarındaki artışla bir nebze yalnızlıklarını ve iç sıkıntılarını gidermeye çalışmakta. Kimilerinde ise öfkelenmek, ötekiyeü karşı sözle de olsa şiddet kullanmak adeta olağan bir tavır haline gelmiş durumda.

Türkiye’de insanlar hem kendileri için hem ülke için güzel haberler duymanın özlemini çeker haline gelmiş adeta. Esnaf, taksi şoförü, lokanta sahibi veya mağaza çalışanı işlerin kötü olduğunu söylediklerinde, gerekçe olarak genelde ‘insanlarda moral kalmadığı’nı ileri sürüyorlar.

Geçtiğimiz Pazar akşamı ise bu resmi çöpe atacak nitelikte muhteşem bir tabloyla karşılaştım. Avrupa Basketbol Şampiyonası finalinde kupayı alıp Avrupa’nın en büyüğü olan Fenerbahçe’nin zaferinde mutluluk ötesi bir duygu seline kapılan on bine yakın Türk insanını gördüm. Uzun zamandır ‘nefes almakta’ zorlanan bir insanın bol oksijene kavuşması misali Nietzsche’nin o ünlü ‘güç istenci’ne bir sürelik de olsa sahip olduğunu görmek muhteşem bir deneyim olacaktı. Ses tellerinin son gücüne kadar bağıranlar, ağlayanlar, yanındakiyle kucaklaşanlar ve yüzlerinde onlarca dakika boyunca kaybolmayan gülümseme profilleriye binlerce insanın, adeta uzun zamandır ilk kez tanık oldukları güzellik karşısında iç sıkıntıları mutlu iç patlamaya dönüşüyordu. Evet, bir Türk takımının uluslararası arenada güçlü rakiplerinin arasından sıyrılarak elde ettiği tarihi zafer, olağandışı başarısı insanları ‘uçuruyor’du. Bir Türk takımı, onca olumsuzluklara karşın, disiplin, azim, bilim, sıkı çalışma, organizasyonun gücü ve inançla zoru nasıl da başarabildiğini son yıllarda her alanda başarıya aç olan Türkiye’ye gösteriyordu. Evet, hepimizin bu görkemli morale ihtiyacı vardı.

Bu takımı takdir etmek boynumuzun borcu olsun Türkiye adına, Türk başarısı adına. Takdiri esirgeyenler fanatizmin yıkıcı özelliğine yenik düşecek, en azından bu büyük başarının arkasında yatan kodların anlaşılmasını yine ve yeniden ıskalayıp asık suratlı Türkiye tablosuna katkıda bulunmaya devam edecekler.

Fenerbahçe Basketbol Takımı, başarının resmini tüm ayrıntılarıyla çizmiş oluyordu. Durumdan vazife çıkarmak bize kalmış…

Trump’ın İsrail ziyaretinin anlamı

Gerçeği teslim etmekte fayda var. ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail ziyareti, önceki başkanların gerek ziyaret ettiği mekânlar gerekse de basın önündeki söylemleri bağlamında çok daha farklı, ABD–İsrail ilişkilerini tarihte özel bir konuma getiren bir öneme sahip. Görevi başında Ağlama Duvarı’nı ilk ziyaret eden başkan olması bile bu ilişkilerin boyutunu kanıtlar nitelikte. İsrail Başbakanı’na özellikle İran konusunda Suudi Arabistan ve diğer küçük Körfez ülkeleriyle birlikte verdiği büyük destek ise tarihi nitelikte. İran’da tekrar seçilen ılımlı Ruhani’ye rağmen bu ülkeye karşı adeta düşmanlık üzerine kurulan stratejiyi benimsemesi Netanyahu yönetiminin son yıllarda gördüğü en büyük Amerikan desteği olsa gerek.

Lakin bu ziyarette tuhaflıklar da gözden kaçmayacaktı. Ağlama Duvarı’nı ziyaret eden Trump’a rağmen Dışişleri Bakanı Tillerson basının ısrarla, Ağlama Duvarı’nın bulunduğu Kudüs’ün İsrail’e ait olup olmadığı sorularına cevap vermemekte direnmesi ve Trump’a atfen,’ Suudi Arabistan’dan Yahudiliğin merkezi Tel Aviv’e geliyor’ sözleri, Amerikan yönetimindeki çelişkili yaklaşımlarla alakalı olarak yeteri kadar soru işareti bırakıyordu. Bu arada antisemit söylemleriyle anılan Trump’ın danışmanı Steve Bannon’un Suudi Arabistan’dan İsrail’e gitmeyerek ülkesine dönmesi de başka bir ilginç tuhaflığı göz önüne seriyordu.

Trump’un görünürdeki İsrail aşkının ne derece samimi olduğunu zaman gösterecek. Ancak, ABD elçiliğini Kudüs’e taşıma konusundaki seçim öncesi verdiği sözden reel politika yüzünden vazgeçtiği görüldüğünde bu izdivacın Netanyahu yönetiminin beklentileri doğrultusunda yürümeyeceğini öngörmemek pek gerçekçi olmayacak. Hele Kudüs’ün İsrail toprağı olduğunu bile söyleyemeyen bir Amerikan dışişleri bakanı olduğu sürece Netanyahu’nun, Obama yönetiminde yaşadığı hayal kırıklığının bir benzerini Trump’dan da yaşaması olası.

Çıkarlar üzerine kurulan ilişkiler bir gün duvara toslamak zorunda kalır.

Tabiat kanunu.

Yanılmayı isterdim.