Web´den Seçmeler

Müze deyip geçmemek lazım, bir müze insanın bakış açısını çok değiştirebilir. Ve toplumda zamanla bir şeyler değişebilir. Bunun için umut var. Ben de müzeye her gidişimde çevremde “ne kadar benziyoruz” sözlerini duydum. Bunu ben de düşündüm, sonra da kendime sordum, “zaten benzemememiz mümkün mü ki?” Yüzyıllardır aynı topraklarda yaşıyor, aynı memleketi paylaşıyoruz. Benzemesek bu şaşılacak bir şey olurdu bence. Bunu en çok hissettiğim anlardan biri de 27 Kasım Yahudi Kültürü Avrupa Günü’nde hepimizin bildiği ve birleştirici bir özelliği olan “Bir başkadır benim memleketim” şarkısını duyduğum an oldu. Bu şarkının bir Yahudi halk şarkısı olduğunu biliyor muydunuz? Yüzyıllar boyu bir arada aynı topraklarda yaşayan insanların kültürleri öyle iç içe geçmiş ve birlikte evrilmiş ki, birbirinden ayırabilmek ne mümkün. Hele hele düşmanlıkları anlayabilmek imkansız oluyor böyle anlarda… BAHAR PAYKOÇ – www.baharpaykoc.com

İzak BARON Diğer
1 Mart 2017 Çarşamba
  • VE ERZURUM NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜ’NDE ARAŞTIRMALARINI YAPTIĞINDA, SADİ DEDESİNİN EVLAT EDİNİLDİĞİ VE 1913-1914 KAYITLARINDA DİNİNİN ‘YAHUDİ’ OLARAK YAZILDIĞI GERÇEĞİYLE KARŞILAŞMIŞ

Sami Bey’in tüm bu bilgi ve belgeleri bulması 7 yıldan fazla sürmüş. Kimliğini bulmaya ısrarlı olan Sami Bey, daha geniş bir araştırma yaparak Yahudi olduğunu kanıtlamaya girişmiş. Böylece, 2010 ila 2011 arasındaki dönemde Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne durumunu anlatan uzun bir dilekçeyle bilgi almak için başvurmuş. Ardından Nüfus Müdürlüğü’ne bir mektup göndermiş.

Müdürlük sadece T.C. tarihindeki kayıtlarını verebileceklerini söylemiş. Ki onlar da Sami Bey’i cevap için Başbakanlık Osmanlı Arşivlerine yönlendirmişler. İki kez denemiş ama pek muhatap bulamamış talebi karşısında. Aynı mektubu tekrar göndermiş ve ilgili kurum, Osmanlı’nın nüfus kütüklerini ilgili bölgelerdeki kent merkezlerinde tuttuklarını ve Ağrı ilinin kayıtlarının da Erzurum’da olduğunu iletmişler. Sonuçta ısrarlı çabası sayesinde kendisine bir yol gösterilmiş.

Böylece kimliğini resmileştirmek adına Osmanlıca bilen yakın bir arkadaşıyla Erzurum’a doğru yola çıkmış. Ve Erzurum Nüfus Müdürlüğü’nde araştırmalarını yaptığında, Sadi dedesinin evlat edinildiği ve 1913-1914 kayıtlarında dininin ‘Yahudi’ olarak yazıldığı gerçeğiyle karşılaşmış.

İlk başta şok yaşadığını söyleyen Sami bey, işte o andan itibaren artık yavaş yavaş kendini Yahudi hissetmeye başladığını söylüyor. Hatta “o an ne hissettin” diye kendisine sorduğumda verdiği cevap çok sarsıcı idi, “Kandırıldığımı hissettim. Mideme sağlam yumruk yemiş gibi hissettim. Arkadaşıma döndüm, o da bana döndü ve ‘nasıl yani aslen Yahudi miymişsin?’ diye şaşkınlığını ifade etti. ‘Evet galiba öyleymişim’ diye gülerek cevap verdim” diye o şok anını anlatıyor.

Kimliği ile ilgili ilk defa araştırmaya başladığı sıralar aile ve akrabalarından yeterince tatmin edici cevaplar alamayan Sami bey, Erzurum’da karşılaştığı gerçeklerden sonra ailesine durumu tekrar açıp, olayı tüm çıplaklığı ile ortaya koymak istemiş.

Sami Bey, “Erzurum’da durumumu öğrendikten sonra sarsıcı bir değişim geçirerek Bursa’ya geldim. Karmaşa içindeydim. Bu durumu ailem ve amcamlarla paylaşmam gerekiyordu. En büyük amcama birazcık anlattım. Ama beklenmedik bir şekilde bana çok sert tepki verdi. ‘Hayır olamaz öyle şey, yıllardır Ağrı’da Müslüman olarak yaşadık. Bu olayı başkalarının yanında sakın konuşma’ dedi. Tabii ki onu dinlemedim ve diğer amcamla da konuştum, fakat o da benzer tepkiyi verdi” diye yaşadığı sürecin sıkıntılarını paylaşıyor.

Ama kimliği ile ilgili gitgelleri yüzünden ailesi ve akrabaları tarafından dışlanmış Sami Bey… Akrabalarını ‘bayramdan bayrama’ gördüğünü, aradığı zamanlarda kendisini geçiştirdiklerini belirtiyor. Hatta ameliyat olduğunu fakat ziyarete bile gelmediklerini söylüyor.

Genelde ‘öteki’lerin yaşadığı sıkıntıları kendisi daha da sert yaşamaya başlamış. Kürt olması bile yeri geldiğinde ‘sıkıntı’yken, Yahudi olduğunu öğrenmesiyle dışlanma süreci hızlanmış. Ailesi ve akrabaları ile daha önceden yedikleri içtikleri ayrı gitmezken, şimdi şemsiye tam ters istikamete dönerek hayatı radikal bir biçimde değişmiş. Fakat duruma hırslanan ve içerleyen Sami Bey, internetten Yahudilikle ilgili makaleleri okumaya başlamış, araştırmalarını derinleştirmiş. Ve yavaş yavaş mahkeme yoluyla isim ve soyad değiştirme sürecine doğru ilerlemeye başlamış.

Efe Beşler

http://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/02/24/kendimi-kurtce-konusan-bir-yahudi-olarak-hissediyorum/

 

  • MÜZE DEYİP GEÇMEMEK LAZIM, BİR MÜZE İNSANIN BAKIŞ AÇISINI ÇOK DEĞİŞTİREBİLİR. VE TOPLUMDA ZAMANLA BİR ŞEYLER DEĞİŞEBİLİR. BUNUN İÇİN UMUT VAR. BEN DE MÜZEYE HER GİDİŞİMDE ÇEVREMDE “NE KADAR BENZİYORUZ” SÖZLERİNİ DUYDUM

Aslen kimya yüksek mühendisi olan ve müze açıldığından beri burada görev yapan Roberto Bey, ziyaretçilere kendi kültürlerini anlatabildiği için mutlu olduğunu ve bu mesleğin onurlu bir meslek olduğunu düşündüğünü söylüyor: “Bu müzenin amacı, Türkiyeli Musevileri, Türk ve dünya toplumuna tanıtmak… Türk ziyaretçilerimizden ‘ne kadar benziyoruz’ tepkisini duyuyorum. Zaten biraz da amacımız bu. Sonuçta benzeşiyoruz ve benzeştiğimizi göstermek çok önemli. Bu büyük ülkenin içinde çok az sayıda Musevi var. Biraz da kendilerini çok göstermediklerinden birçok Türk hayatında hiç Musevi görmemiş. Bizim tanıtımımızın sonucunda bizimle ilgili daha çok şey bilip bizi daha çok sevebilirler diye ümit ediyoruz. Buraya gelenlerden mümkün olduğu kadar burada sunmaya çalıştığımız şeyleri öğrenmelerini istiyoruz. En çok istediğimiz şey, buradan Türk Musevileri hakkında olumlu duygularla ayrılmaları.”

Bence çabaları işe yarıyor. Müze deyip geçmemek lazım, bir müze insanın bakış açısını çok değiştirebilir. Ve toplumda zamanla bir şeyler değişebilir. Bunun için umut var. Ben de müzeye her gidişimde çevremde “ne kadar benziyoruz” sözlerini duydum. Bunu ben de düşündüm, sonra da kendime sordum, “zaten benzemememiz mümkün mü ki?” Yüzyıllardır aynı topraklarda yaşıyor, aynı memleketi paylaşıyoruz. Benzemesek bu şaşılacak bir şey olurdu bence. Bunu en çok hissettiğim anlardan biri de 27 Kasım Yahudi Kültürü Avrupa Günü’nde hepimizin bildiği ve birleştirici bir özelliği olan “Bir başkadır benim memleketim” şarkısını duyduğum an oldu. Bu şarkının bir Yahudi halk şarkısı olduğunu biliyor muydunuz? Yüzyıllar boyu bir arada aynı topraklarda yaşayan insanların kültürleri öyle iç içe geçmiş ve birlikte evrilmiş ki, birbirinden ayırabilmek ne mümkün. Hele hele düşmanlıkları anlayabilmek imkansız oluyor böyle anlarda… İnsanlar arasında hep böyle tanışıklık, sevgi ve barış olması dileğiyle…

Gerçekten de “bir başkadır” bizim memleketimiz. Bunca yıllık kültürler arası etkileşimin olduğu, hepsinin kaynaştığı bir ülke. Bugün gurur duyduğumuz, sevdiğimiz her ne varsa hepsi çeşitli kültürlere sahip insanların katkılarıyla şekillenerek bugünkü hallerini almış. Güzelliğimizi buna borçluyuz, bunu unutmayalım! Geçmişte yaşanan olumsuz tecrübeleri geride bırakarak ve olumluların üstüne yeni katmanlar inşa ederek şimdi kaynaşmak ve barış içinde yaşayarak, bu topraklardaki farklı kültürleri yüceltmek bizim elimizde. Bunu hissetmek için herkes bu müzeye gelmeli. Burası hepimizin memleketi… Belki müzede daha fazla etkinlikler düzenlenerek bu yolla daha çok insan çekilebilir. Özellikle yemekler ve müzik bu çekim gücüne sahip bence… Yazımı Pandispanya tarifiyle bitiriyorum. Genellikle limon suyu ve kabuğu kullanılarak yapılan bir kek olan Pandispanya, “İspanyol ekmeği” anlamına geliyor. Dostluk ve barış dileğiyle, afiyet olsun!

Bahar Paykoç

http://baharpaykoc.com/2017/02/18/bir-baskadir-benim-memleketim/

 

  • GERÇEK ADLARI SUZİ, KAMİLLA, SOFİ OLAN, YALNIZCA KAHVE YANINDA KEYİF İÇİN İÇTİKLERİ SİGARALARINI KOCALARINDAN ASLA SAKLAMAYA İHTİYAÇ DUYMAYAN, BAŞKA KADINLARIN KOCALARI İLE KONUŞURKEN UTANIP SIKILMAYAN, ELBİSELERİ İLE UYUMLU EŞARPLARINI BAŞLARINA BAĞLAMAK YERİNE ONUNLA ELBİSELERİNİN YAKASINI, BOYUNLARINI SÜSLEYEN VE ZARİF TOPUKLU AYAKKABILARI YA DA TERLİKLERİ VE İPEKLİ ÇORAPLARI İLE BACAK BACAK ÜSTÜNE ATIP OTURURKEN BİLE ZERAFETTEN ÖDÜN VERMEYEN VE KENDİLERİ GİBİ NEŞELİ, KIVRAK ELLERİYLE KONUŞMALARINA RENK VE JEST KATAN KADINLAR ONLAR

Şimdi bugünden geçmişe bakıyorum; benden kimliğimin bir parçasının sır gibi saklandığı o çocukluk günlerine. Aslında İsrail’den gelen ama bana Fransa’dan geldikleri söylenen yatılı misafirleri hatırlıyorum. Memleket özlemi ile yılda bir gelen yurtlarına geri dönen, etraflarındaki herşeyi özlemle bağırlarına basan, yedikleri balıktan, içtikleri rakıya, İbrahim Tatlıses’inden, Müzeyyen Senar’ına, Fenerbahçe maçından, vapur sefalarına, Kapalıçarşı’dan, Balat’a, Hasköy’e, Kuzguncuk’a, Moda’ya ve Beyoğlu’na olan açlıkları, hasretleri ile çılgına dönen neşeli misafirlerdi onlar. 500 yıldır burada kök salmışlardı kolay mı? Bu topraklarda misafir değillerdi elbet ama anneannemin evinde öylelerdi. Ve anneanneme uzun ama onlara belki de bir gün gibi gelen bu sayılı misafirlikte herşeye doymaya çalışırlardı.  Onlar için kurulan ziyafet sofralarında o hiç bilmediğim, anlamadığım, bana yabancı o dil konuşulurdu neşeyle ve coşkuyla. Bana Fransızca olduğu söylense de olmadığını içten içe bildiğim ama ne olduğunu da çocuk aklımla ayırt edemediğim o dil…

Zaman zaman pişen, eşine benzerine ne arkadaşlarımın evlerinde ne de başka yerlerde rastlamadığım o yemek ve tatlıları ve dilimin bir türlü dönmediği isimlerini hatırlıyorum da ne garip gelirdi çocukken. Farklıydı. Kelimenin tam anlamıyla farklıydı benim için. Anlamdıramadığım bir farklılık. Zorlanmayayım diye onlara uydurulan Türkçe isimleri ancak aklım erdiğinde terk ettim. Orjinaline döndüm inatla. Semola’ya irmik tatlısı da denir miymiş hiç dedim ve inatla gerçek isimlerini söylemeye çalıştım. Ama ne kadar denesem de bir türlü onlar gibi semola diyemedim. Ne ‘o’ yeterince yumuşak oldu ne de ‘a’ yeterince işveli, neşeli.

Sonra o birbirinden güzel, özenli, şık kadınlar var bir de hatırımda. Anneannemin evine çaya bazen de kahveye gelen. İsimleri her ne kadar Cemile, Suzan gibi takdim edilse de sohbet arasında, varlığımı unutturan ilk heyecanlı konuda, başka türlü seslenilen kadınlar. Her halleri ile bana takdim edildikleri gibi yaygın ve sıradan olmadıkları belli olan o kadınlar… Gerçek adları Suzi, Kamilla, Sofi olan, yalnızca kahve yanında keyif için içtikleri sigaralarını kocalarından asla saklamaya ihtiyaç duymayan, başka kadınların kocaları ile konuşurken utanıp sıkılmayan, elbiseleri ile uyumlu eşarplarını başlarına bağlamak yerine onunla elbiselerinin yakasını, boyunlarını süsleyen ve zarif topuklu ayakkabıları ya da terlikleri ve ipekli çorapları ile bacak bacak üstüne atıp otururken bile zerafetten ödün vermeyen ve  kendileri gibi neşeli, kıvrak elleriyle konuşmalarına renk ve jest katan kadınlar onlar. Sonradan okuduğumda, araştırdığımda karşıma çıkan ve Yahudilerle dalga geçmek için yazılan çizilen karikatürler ile alakası olmayan kadınlar.

Işıl Demirel

http://www.avlaremoz.com/2017/02/21/dil-yarasi-isil-demirel/

 

  • KUDÜS’ÜN BAŞKENT OLMASI HAYALİ, BİR DİZİ ÇEVREYİ İDEALLERİ ARKASINDAN SÜRÜKLEYEN BİR ANLAMA SAHİP OLABİLİR. ANCAK VAR OLAN SORUNLARA ÇOK DAHA BÜYÜK BİR SORUN EKLEYECEĞİNE ŞÜPHE OLMAZ; İSRAİL’İN “RESMİ” TERCİHİNİN DE BU OLMADIĞI SÖYLENEBİLİR

Bir yıl kadar önce yapılan bu toplantının bugün “gizlilik” perdesinin kaldırılması, girişimin kendisinden daha önemli. Diğer bir ifadeyle, bu toplantının ifşa edilmesi manidar.

Dedik ya, her ABD Başkanı bu sorunu çözmeyi hayal eder, muhtemelen Trump yönetiminin de soruna dair bir tasarrufu olacak.

Trump’ın konuya ilişkin ilk açıklaması, ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağı yönündeydi. Bu, İsrail’i ne kadar çok destekleyeceğinin işareti sayılabilir; muhtemelen kendisi de öyle düşündü. Ancak bu durum İsrail’in elini güçlendirecek bir durum olmaz; tam tersine bir tür sabotaj etkisi yaratır. Kudüs’ün başkent olması hayali, bir dizi çevreyi idealleri arkasından sürükleyen bir anlama sahip olabilir. Ancak var olan sorunlara çok daha büyük bir sorun ekleyeceğine şüphe olmaz; İsrail’in “resmi” tercihinin de bu olmadığı söylenebilir.

Anlaşılan İsrail’deki bazı çevreler ABD’nin İsrail’i “severken öldürmesinden” korkmuşlar ve Trump’ın ilginç planlar ortaya atmasından çekinmişler. Belki tam bu nedenle “zaten bir plan var, yenisine gerek yok” demenin yöntemi olarak gizli görüşmeyi ifşa etmişlerdir. Ama belki de, Mısır ve Ürdün dışındaki “başka bir devletin” de bu sürece dahil olması için bir çağırı niteliği bulunuyordur.

Beril Dedeoğlu

http://www.star.com.tr/yazar/gizli-gorusme-yazi-1189939/

 

  • ORTA DOĞU’DAKİ KRİZ VE ABD’NİN DIŞ POLİTİKASINDA YAŞANABİLECEK ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLERE RAĞMEN İSRAİL BUGÜN KARŞISINDAKİ ZORLUKLARI AŞABİLECEK GÜÇTE GÖRÜNÜYOR

Rusya’nın İsrail bağlamında takip ettiği bir başka boyut da ABD ile ilişkiler. ABD İsrail’in stratejik ortağı. İzlediği yaklaşımla İsrail’i pek memnun etmeyen Barak Obama yönetimi de bu sıfatı teyit etmişti. Donald Trump yönetiminden beklentilere gelince İsrail’in bu konuda epey belirsizlik yaşadığı hissediliyor ama genel kanı o ki Trump İsrail’e çok daha dostane yaklaşacak. İsraillilerin önemli çekincelerin biri Trump’ın ABD’nin Orta Doğu’daki varlığını azaltmaya çalışan Obama’nın izinden gitme ihtimali. Bu tarz bir siyaset İsrail’i hem hasmane hem istikrarsız bir bölgede yalnız bırakır. Görünen o ki uzamanlar ve siyasetçiler arasında da İsrail’in sırtını Amerika’ya yaslamamasına dayalı yeni bir hareket tarzı oluşturma yönünde güçlü bir eğilim var.

Rusya’da ise son dönemde kendini İsrail için potansiyel bir ortak olarak görme ve bu anlamda ABD’yi kısmen de olsa ikame etme eğilimi görülüyor. Orta Doğu’ya fiili “dönüş yapan” Rusya bölgede “adil bir arabulucu” olmak istiyor, bölgenin genel istikrarı için uğraşıyor. İsrail de bu senaryoda elverişli bir ortak olarak algılanıyor. Tabii bunun için karşılıklı bir irade gerekir. İsrail, sınırlarının dibinde faal olan Rusya ile etkin ilişkiler kurmak istiyor ama muhtemelen arzusu bundan ibaret. Rusya’nın iç ve dış siyasetinde büyük değişimler olmadığı sürece bu yaklaşım da değişecekmiş gibi görünmüyor. Örneğin Rusya’nın İran’la yürüttüğü çok boyutlu iş birliği İsrail’le kapsamlı bir ortaklık kurulmasını engelliyor.

Özetle İsrail’in şu an en ciddi sorunları Filistin meselesi dâhil iç sorunlarıdır. Orta Doğu’daki kriz ve ABD’nin dış politikasında yaşanabilecek önemli değişikliklere rağmen İsrail bugün karşısındaki zorlukları aşabilecek güçte görünüyor. Bölgesel ve küresel güçler bölgenin kaderini belirlerken İsrail, gelecekteki güvenliğini sağlamak için söz sahibi olmasını sağlayacak bir çerçeve oluşturmak zorunda.

Dmitry Maryasis

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2017/02/russia-strategic-vision-israel-iran-syria.html#ixzz4ZpC0kRhk

 

  • DEVLET, BİR “YAHUDİ DEVLETİ” OLARAK MI KALACAK YOKSA İKİ ULUSLU BİR DEVLET Mİ OLACAK? İKİ DEVLETLİ BİR ÇÖZÜM OLMAZSA İSRAİL’İN GELECEĞİ NASIL ŞEKİLLENECEK? BU SORULAR, BUGÜN İSRAİL SİYASETİNİN ANA GÜNDEMİNİ OLUŞTURUYOR

Oslo Süreci ile üretilen anlaşmalar neticesinde iki devletli çözüm perspektifi kâğıda dökülmüş ve bu minvalde Filistin’e otonom bir yapı kazandırılmıştı. Lakin 1996’daki başbakanlık seçimleri, İsrail özelinde yeni bir miladı simgeliyordu. O tarihte Knesset seçimlerinden bağımsız bir şekilde yapılan başbakanlık seçimlerini Netanyahu kazandı. Netanyahu’nun o dönemdeki temel söylem alanı ise Oslo karşıtlığından müteşekkildi. İslamcı örgütlerin saldırılarıyla da değişen atmosferde Netanyahu, İsrail toplumunun korkularında sörf yaparak iktidarı eline aldı. 1999-2001 aralığı haricinde, 1996’dan bugüne kadar farklı partilerle de olsa Likud çizgisi iktidarda oldu. Oslo Süreci’ni İsrail solunun eseri olarak okursak, Likud geleneğinin sebep olduğu tıkanmışlığı da anlayabiliriz. Yani aslında yaklaşık 20 senelik bir döngünün içerisindeyiz.

Aslında Siyonizm, kadim Yahudi Sorunu’na çözüm üretmek amacıyla, Theodor Herzl’in mottolaşmış manifestosu olan “Yahudi Devleti’ni” inşa etmek için yola çıkmış milliyetçi bir kurucu ideoloji. Yüzyılı aşkın sürede bu amaç doğrultusunda ciddi bir başarı kazanıldığı da muhakkak. Lakin “Yahudi Devleti” kurmayı amaçlarken iki uluslu bir devlete yol açacak ve İsrail’i nihayetinde Müslüman Arap nüfusun ağırlık kazanacağı bir devlete dönüştürecek gelişmeleri yine Siyonizm iddiasında olan siyasetçilerin icraatlarında gözlemliyoruz. Hem halihazırdaki nüfusları hem de doğum oranları dikkate alındığında Müslüman Arap nüfusun İsrail’le bir biçimde hukuki bağ kurmasının dolaylı neticesi devletin “Yahudi kimliğinin” silikleşmesi ve hatta görünmezleşmesi olacaktır.

Bahsi geçen ana akım Siyonist çizgiye burada bir şerh düşmekte fayda var. Fazlaca detayına girmek bu yazının maksadını aşar fakat kısaca Likud çizgisi olarak ifade edilen politik alan, Siyonizm’in revizyonist kolunu temsil ediyor. Jabotinsky ile temellenen bu görüş, ana akım Siyonizm’e nazaran sert (uygun konjonktür denk geldiğinde faşizan fikirler de üretebilen) bir akım. Yirminci yüzyılın ilk yarısındaki mottoları şuydu: Ürdün Nehri’nin iki yakası! Fakat İngilizler bugünkü Ürdün’de Haşimi ailesine bir devlet “icat edince” söz konusu revizyonistlerin de baş düşmanı haline gelmişlerdi. Sözün özü; bugünkü Likud, Jabotinsky’nin doğal mirasçısı. Bunları akılda tutarak devam edelim.

Devlet, bir “Yahudi Devleti” olarak mı kalacak yoksa iki uluslu bir devlet mi olacak? İki devletli bir çözüm olmazsa İsrail’in geleceği nasıl şekillenecek? Bu sorular, bugün İsrail siyasetinin ana gündemini oluşturuyor.

Ceyhun Çiçek

http://www.karar.com/gorusler/ceyhun-cicekci-yazdi-trump-siyonizm-ve-filistin-cozumu-393792#

 

Netten okumalar

 

  • ANKARA YAHUDİLERİ BELGESELİ - HERMANA (KARDEŞ)

http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/336525/ankara-yahudileri-belgeseli-hermana-kardes

 

  • “FİLİSTİN’DEN BİR KARIŞ TOPRAK VERMEM”

http://www.gzt.com/derin-darih/filistinden-bir-karis-toprak-vermem-2619327

 

  • ABD BAŞKAN YARDIMCISI PENCE, İSRAİL’E DESTEK VERDİKLERİNİ HATIRLATMAK İÇİN TWİTTER MESAJINDA YANLIŞLIKLA NİKARAGUA BAYRAĞI KULLANDI.

https://tr.sputniknews.com/abd/201702261027390453-mike-pence-israil-nikaragua/

 

  • ESKİ İSTANBUL’UN DÜNYACA ÜNLÜ LADİNO TÜRKÜSÜ “BRE SARİKA BRE!” – MADAM PANDİSPANYA

http://www.avlaremoz.com/2017/02/20/eski-istanbulun-dunyaca-unlu-ladino-turkusu-bre-sarika-bre-madam-pandispanya/

 

  • İSRAİL – SEVAN NİŞANYAN

http://nisanyan1.blogspot.com.tr/2017/02/israil.html

 

  • YAHUDİ MUHACİLER-13 – ERALP ADANIR

http://www.yeniduzen.com/yahudi-muhaciler-13-10289yy.htm

 

  • BİTMEYEN ÇATIŞMANIN ÜLKELERİ: İSRAİL – FİLİSTİN (19-26 KASIM 2016). 1. BÖLÜM; KUTSAL KENT KUDÜS (19-21 KASIM 2016)

https://rotayol.com/2017/01/19/bitmeyen-catismanin-ulkeleri-israil-filistin-19-26-kasim-2016-1-bolum-kutsal-kent-kudus-19-21-kasim-2016/

 

  • İSRAİL 2. BÖLÜM – MASADA ANTİK KENTİ, ÖLÜ DENİZ, KUMRAN VE ERİHA (22 KASIM 2016)

https://rotayol.com/2017/01/26/israil-2-bolum-masada-antik-kenti-olu-deniz-kumran-ve-eriha-22-kasim-2016/

 

  • TRAKAİ VE KARAY TÜRKLERİ – GÖZDE DEMİREL

http://pulbiberdergi.com/2017/02/22/trakai-ve-karay-turkleri/

 

  • SHAİ COHEN: İLİŞKİLER KÖTÜYKEN BİLE TÜRK YETKİLİLER ÇOK İYİ DAVRANDI

http://www.haberturk.com/gundem/haber/1406070-shai-cohen-iliskiler-kotuyken-bile-turk-yetkililer-cok-iyi-davrandi

 

Takılan tweetler

 

mois‏@Moisgabay  25 Şub

Tarihimizi nefret tohumları ekerek mi öğreteceğiz?! Antisemit dizi izlemek istemiyoruz! #payitaht #trt1

 

ivo molinas‏@basyazar  17 Şub

Umarım karikatür olayı vesilesiyle yazılı/görsel/sosyal medyada her gün gördüğümüz ayırımcılık ve nefret söylemleri de aynı bilinçle görülür

 

(((rivokkk)))‏@Rivokhay  25 Şub

Aman abi Abdülhamid'i tahtından filmde bizim yahudi karakter edecek anladım ben Hoşşşt pışt Ayrıca dua okurken yanlış okudu