!f istanbul 2017: Umut ve yaşama sevinci veren film şöleni

Arkalarında hiçbir kurum desteği olmayan iki genç kızın, Serra Ciliv ve Pelin Turgut’un başlattıkları, Türkiye’nin ilk bağımsız film festivaline giden uzun ince yol bizleri, bu yıl 16. yılını kutladığımız kentimizin en önemli iki sinema şenliğinden birine, !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivaline ulaştırdı. Geçirmekte olduğumuz zor dönemde !f İstanbul ‘iyileştiren şeyler’ teması çerçevesinde izleyicilere umut, cesaret, yaşama sevinci verecek filmlere odaklanıyor.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
22 Şubat 2017 Çarşamba

Keş!f, Aşk&Başka Bir Dünya, Galalar, !f music, Oyun, Gökkuşağı, Sanat Hayat İçindir, Görme Biçimleri, Ev, Karanlık&Köşeli, !f kült, Özel Gösterimler başlıkları altında 80’i aşkın filmin ve Türkiye’den Kısaların gösterildiği festival, birçok paralel etkinliğe ve !f Yarın başlığı altında çok önemli bir olaya, 26 Şubat’a kadar devam edecek müthiş etkileyici Sanal Gerçekçilik Sergisine de ev sahipliği yapıyor.

Özellikle belgesel sinemanın geleceğinin nasıl sanal gerçekçilikte olduğunu ortaya koyan !f Yarın sergisine mutlaka zaman ayırmanızı öneririm. Özellikle “nomads” serisini ve interaktif filmleri mutlaka (tabii ki izleyin demeyeceğim) yaşayın diyeceğim.

 

AÇILIŞ FİLMLERİ

Açılış filmi, Oscar adaylıklarının yanında eleştirmenlerin yılın en iyileri arasında gördüğü, Barry Jenkins’in Tarell Alvin McCraney’nin otobiyografik izler taşıyan ‘In Moonlight Black Boys Look Blue’ oyunundan uyarlayıp yönettiği ‘Moonlight / Ay Işığı’ idi. Moonlight, Florida'nın uyuşturucu satılan bir mahallesinde bağımlı annesinin ve ona kötü davranan sınıf arkadaşlarının arasında kalmış siyahî bir çocuğun 16 yıla yayılan büyüme ve kendini keşfetme öyküsünü üç bölümde anlatan bir film. Siyah bir Amerikalının erkek olma yolculuğunu, dokunaklı ve şiirsel bir dille anlatırken, satır aralarında arkadaşına duyduğu, açığa çıkamayan sevgi ve tutkuyu da duyarlılıkla işliyor. Oyun uyarlaması olmasına karşın kesinlikle tiyatro kokmayan sağlam bir çalışma. 

Bir başka gala filmi, Richard Linklater’in uzun zamandır beklenen yeni filmi ‘Everybody Wants Some!! / Herkes Biraz İster!!’, yetişkinliğe yeni geçen bir grup genç insanın üniversiteye başlamadan önceki üç gününe odaklanıyor. Amerikan bağımsız sinemasının önemli auteur’lerinden 1960 doğumlu Linklater, belli ki, 40 yılın gerisinde bıraktığı ilk gençliğini hiç unutmamış. Gençler ve bütün ruhen genç kalabilmişler için keyifli, zarif ve çok eğlenceli bir film. 

Karanlık, rahatsız edici, kült ve camp adayı filmlerinden oluşan Karanlık & Köşeli seçkisinden ‘The Eyes of My Mother / Annemin Gözleri’ New York Üniversitesi Tisch Sanat Okulu mezunu Nicolas Pesce’nin ilk uzun metraj filmi. Portekiz'deyken cerrahlık yapmış olan annesi ve babasıyla ıssız Amerikan kırsalındaki evlerinde yaşayan Francisca'nın sessiz sakin aile yaşamı gizemli bir ziyaretçi tarafından bozulur ve giderek içindeki tuhaf bir şeyleri açığa çıkarır. Yıllar geçtikçe, Francisca’nın hayata tutunma arzusu karanlık bir yola evrilir…

Yarattığı müthiş tedirginlik duygusuna rağmen kendini neredeyse zorla izleten, tekinsiz bir öyküyü etkileyici bir atmosfer kurarak aktaran bir olağanüstü siyah-beyaz görsel anlatım. Keşke hikâyesi de biraz daha inandırıcı olsaydı…

 

KAÇIRILMAMASI GEREKEN ANİMASYON

Oscar ödüllü Hollandalı animasyon yönetmeni Michaël Dudok de Wit’in Cannes'dan Belirli Bir Bakış Jüri Özel Ödülü'yle dönen filmi ‘La Tortue Rouge / Kırmızı Kablumbağa’, kaplumbağalar, yengeçler ve kuşlarla dolu ıssız bir adaya düşen bir adamın hayatta kalma mücadelesini anlatan diyalogsuz, sade, hipnotize edici bir animasyon. İnsanın içini ısıtan yalın ve samimi öyküsünün içinde felsefi sorular da soruyor. Büyüleyici bir görsel şiir. Özellikle beden hareketlerinin kusursuzluğu etkileyici. !f 2017’nin en güzel filmlerinden.

 

AVRUPA’DAN ÖRNEKLER

Oyun bölümünden ‘Aloys / Aloys: Âşık Olamayan Adam’ İsviçreli yönetmen Tobias Nölle’nin yazıp yönettiği ilk uzun metrajı. Yıllardır birlikte yaşadığı ve dedektiflik bürosunu yürüttüğü babası öldükten sonra aynı rutine devam eden Aloys’un, işi ve kendisi için çektiği değerli video kayıtlarının bulunduğu çanta çalındığında yaşamı alt üst olur. Kasetleri geri gönderen, hakkında çok şey bilen Vera isimli kadın, onu ‘telefon-yürüyüşü’ adını verdiği oyunun içine çeker. Utangaç insanlar için yaratılan, telefonla konuştukları insanın tarif ettiği yerlere ve durumlara sürükleyen oyun, Aloys'un algısının, yanılsamalarının ve hayal dünyasının içine doğru, hayatla fantezi, sevgiyle sonsuz yalnızlık arasında bir yerlere doğru yol alır. Gerçekçi ve gerçeküstücü garip büyüsüyle şaşırtıcı ve izleyiciyi sıkıca bağlayan bir film… 

1962 İsveç doğumlu Hannes Holm’un yazıp yönettiği En Man Som Heter Ove / Hayata Röveşata Çeken Adam, Yabancı Dilde En İyi Film Oscar adayları arasında. Holm'un Frederick Backman'ın romanından uyarladığı film, yaşadığı sitede yönetici gibi davranarak komşularına kök söktüren, huysuz, sinirli ve yaşlı dul Ove’nin öyküsü. Samimi, sımsıcak, eğlenceli ve çok hüzünlü bir film. İnsanın sadece beyniyle değil, gönlüyle de seveceği, dokunaklı işlerden…

‘Certain Women / Mutlak Kadınlar’, uçsuz bucaksız doğa manzaraları ve muhteşem kadın oyuncularıyla kadınların kırılganlığına, dayanıklılığına ve bu ikisi arasındaki o ıssız coğrafyaya dair açık uçlu bir meditasyon. Kelly Reichardt, görünürde birbirleriyle bağlantısı olmayan üç farklı kadının, avukat Laura’nın, inşaatçı Gina’nın, küçük bir kasabada yaşayan genç bir kadın seyisin hikâyelerini, usul usul, dingin su gibi akan bir dille, gerilimleri, şüpheleri, gizli arzuları bir sonuca vardırmaya uğraşmadan anlatıyor. Söylenmeyenlerin söylenenlerden çok daha fazla olduğu, bir kitabın satır aralarını okur gibi keşfedilmesi gereken, nefis bir sinemasal şiir.

Bir başka gala filmi ‘Sausage Party / Sosis Partisi’ Dublin'de doğan yönetmen, animasyon ve seslendirme sanatçısı Greg Tiernan’ın ilk uzun metrajı. Sosis Partisi, hayalleri aynı insan tarafından seçilerek süpermarketin dışındaki muhteşem ahirete birlikte gitmek olan bir sosisle sandviç ekmeğinin, ilk sevişmelerinin ardından Tanrı bildikleri insanların kendilerini yemek suretiyle öldürdüklerini öğrendiklerinde başlattıkları devrimin öyküsü. Tadında küfürbaz, zekice müstehcen, keyifli, yaratıcı, biraz da rahatsız edici bir animasyon. Kesinlikle büyükler için; vizyona girdiğinde yanlışlıkla çocuklarınızı götürmeyin.

Tuhaf konuları deşmesiyle bilinen Louis Theroux merkezi Los Angeles'ta olan, ünlü üyeleri ve gizliliğiyle nam salan Scientology tarikatının içyüzünü araştırırken, tarikattan izin alamayınca, bazı eski Scientology üyelerinin danışmanlığında eski üyelerin yaşandığını iddia ettikleri sahneleri yeniden canlandırıma yoluna gidiyor. My Scientology Movie / Scientology Filmim’. Kurmaca ile belgesel arasında ilginç bir çalışma.

Will Sharpe ve Tom Kingsley, duygusallıkla kara mizahın buluştuğu kendilerine has bir dünya kurdukları ilk filmleri ‘Kara Göl’ün başarısının tesadüf olmadığını, son derece yaratıcı ‘The Darkest Universe / Paralel Evren’le ispatlıyorlar. Zach, uzatmalı aşkı Eva, Zach’ın uyumsuz kız kardeşi Alice ve kendisi gibi garip sevgilisi Toby arasında geçen, bilimkurgu, paralel evrenler, İngiliz su kanalları ve bol miktarda mizah içeren, sevmek ve kaybetmek, yabancılaşma ve yabancılar üzerine tuhaf ve insanın içine işleyen bir film. İzleyici, Sharpe’ın canlandırdığı Zach’la birlikte nehir gemisiyle çıktıkları kanal yolculuğunda kaybolan Alice ve Toby’yi ararken, hem her iki çiftin ilişkilerinin mahremiyetine giriyor, hem gizemli yok oluşun labirentinde kayboluyor, hem de senaryonun finaldeki nefis çözümlemesine hayran oluyor.

Eşcinselliğinden vaz geçerek papaz olan gey aktivist Michael Glatze’nin gerçek öyküsünden esinlenen ilk filmi ‘I Am Michael’, kendisi reddetmiş olsa da homofobik bir bakış getirdiği savıyla tartışma yaratan Justin Kelly ‘King Cobra’da, porno endüstrisinin geri planına odaklanan, yaşanmış bir hikâye anlatıyor. Genç bir adamın, Cobra Video'nun sahibi Stephen sayesinde, Brent Corrigan sahne isimli ünlü gey porno yıldızına dönüşümünü anlatan King Cobra, bütün yükseliş hikâyelerinde olduğu gibi düşüş ve kıskançlığı da içinde barındırıyor. Karanlık mizahına, etkileyici bir Cristian Slater ile bu filmde de önemli karakterlerden birini canlandıran James Franco’ya rağmen, Kelly’nin ilk filmi gibi ancak yarım başarı sayılabilecek bir iş.

!f’in yeni bölümlerinden Görme Biçimleri, farklı ve yaratıcı belgesellere ayrılmış. Die Geträumten / Kalp Zamanı’, modern zamanların imkânsız aşklarından birine sıra dışı bir yöntemle bakıyor. Yönetmen Ruth Beckermann, Holokost'tan sağ kurtulabilmiş Yahudi şair Paul Celan ile bir Nazi’nin kızı olan yazar Ingeborg Bachmann’ın birbirlerine yirmi yıl boyunca yazdıkları, yaşadıkları fırtınalı imkânsız aşkın tanığı, samimi, romantik, hasret, kıskançlık, kırılganlık ve “keşke”lerle dolu mektupları film boyunca iki genç oyuncuya kayıt stüdyosunda okutur. Oyuncular, aralarda birbirleriyle tartışıp, sigara içip, sevdikleri müziklerden, dövmelerinden bahsederken, mektuplardan taşan duyguların yoğunluğundan da etkilenirler. Farklı, edebiyat tadıyla ilgi çekici bir film.

Bir diğer yaratıcı belgesel, 1972 doğumlu İtalyan Yuri Ancarani’nin Katar Çölünde üç yılda çektiği ‘The Challenge / Mücadele’. Para içinde yüzen, özel üretim arabalara, evcilleştirilmiş leoparlara, altın Harley-Davidson'lara, pahalı şahinlere ve onlara sahip olmak için yapılan açık arttırmalara su gibi para harcayan, ancak yerde oturup yağlı ellerle et-pilav tıkıştıran bu erkekler dünyasını muhteşem görüntülerle anlatan sıra dışı bir film.