Aşk’a dair: Bir daha

Ufak tefek şeyler vardır ki hayatta çok üzerinde durulmaz. Bir de unutulamayan önemli dönüm noktaları vardır, yaşamın orasına burasına anlam katan, kişiyi gururlandıran, ayrıcalıklı hissettiren.

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
15 Şubat 2017 Çarşamba

Kimine göre, insan için önemli ne ise, o, tüm sadeliği ile, doğallığı ile yaşanmalıdır… Kimi içinse, en ufak vesile bile can-ı gönülden kutlanmayı hak eder… Kimine göre, yaşamın tüm kıvrımlarında, kişinin tüm günlerinde var olmalıdır herhangi bir olaya atfedilen değer; kimi içinse bir günün parantezine hapsolmuş olması, ona verilen önemi azaltmaz!

Esas itibarı ile acemice giriş yapmaya çalıştığım konu ‘Aşk’. Malum dün Âşıklar Günüydü… Ve güncelin boğucu, sıkıcı, yakıcı, nasıl sıfatlandırılması gerektiğine bir türlü karar veremediğim gündem maddelerini bir kenara bırakıp, daha hoş bir mevzuya el atayım dedim, haddim olmayarak.

Bir yerde okumuş, bir gün lazım olur diye not almıştım. “Love is a force of nature…” diyordu yazıda… Bunu nasıl tercüme etmek gerekir, bir türlü karar veremiyorum: Love karşılığına aşkı koymak sevgiyi gücendirir mi? Düşündüğümde, sevginin daha kapsamlı/uzun, aşkın ise daha yoğun/kısa yaşanan bir duyguyu çağrıştırdığı sonucuna varıyorum. Doğru ya da eğri, içim böylesi bir tanımlamaya sıcak bakıyor. Buradan hareketle, kısacık bir güne sıkıştırılmış duygunun sevgi olamayacağı, olsa olsa aşk olabileceğini teslim etmeye ne engel var? Dolayısı ile yukarıdaki alıntı için  “Aşk doğanın bir kanundur” demek yanlış olmasa gerek!

Yazı devam ediyor: “Çok istesek de, ona, ancak aya ve yıldızlara, yağmura ve rüzgara hakim olabildiğimiz kadar hakim olabiliriz. Onu ısmarlayamayız veya çıkartıp içimizden söküp atamayız. Hava koşullarını kontrol altında tutmanın bedeli, çok da iyi anlamadığımız ekolojik dengeyi bozmak olacaktır. Aşkı (yoksa sevgiyi mi desek daha doğru olur?) kontrol altında tutmanın bedelini ise henüz kimse kestiremiyor.” Bir baştan çıkarma ile yola çıkan ve kara sevda ile son bulabilecek bir duygu selinden söz ediyoruz aslında. Buna söz geçirmek kimin haddine?

“Aşk senin olduğundan daha büyük! Aşkı davet edebilirsin, ancak onun nasıl geleceğine, kendini nerede ve nasıl göstereceğine karar veremezsin. Aşka teslim olabilir veya olmayabilirsin, ancak bilmen gerekir ki o yıldırım gibi çarpar, tahmin edilemez ve hesaplanamazdır. Kendini şartlarla göstermez, başına buyruk, hatta bayağı küstahtır. Korkularımızdan ve isteklerimizden bağımsızdır.” Bizleri avucunun içine alır, sımsıkı kavrar, bir oraya bir buraya savurur… Bizden güçlüdür, istediği zaman mızıkçılık yapar, oyunu terk eder. Hani saygı diye sorar gibi olursunuz, ancak aşk saygı göstermez.

Sevgi naziktir, sıcaktır, duygusaldır, saygılıdır. Karşısındakini düşünmeyi, ondan etkilenmeyi gerektirir. Kusurlarını görmeyi ancak hoş görülü olmayı fısıldar kulaklara. Önem vermeyi barındırır içinde. Samimi olmayı, dinlemeyi, anlamayı, huzuru çağrıştırır. Yıpratıcı değil sakinleştiricidir, rahatlatıcıdır… Belki de uslanmaz arlanmaz aşkı dize getirebilecek yegâne duygudur. Her aşk sevgi içerir mi? Yanıtı herkes, kendine göre, deneyimlerinden yola çıkarak verecektir, hiç şüphesiz. Benim için ise gerçek şu ki, her sevgi bir yerinde aşk içerir. Ne dersiniz?