MAESTRO SHAMBADAL: “Türkiye ile olan bağım annemin mutfağından geçiyor”

Berlin Senfoni Orkestrasının daimi yöneticisi, İsrailli ünlü Şef Lior Shambadal geçtiğimiz günlerde İstanbul’daydı.

Elda SASUN Sanat
1 Şubat 2017 Çarşamba

Avrupa, Asya, Güney Amerika ve İsrail’de hem orkestra şefi hem misafir sanatçı olarak aktif bir kariyere sahip olan Lior Shambadal, 1997’den beri Berlin Senfoni Orkestrasının daimi şefi. Sanatçının dünya üzerinde yönetmediği orkestra yok gibi. Ayrıca inanılmaz bir opera repertuarına sahip ve birçoğunun da prömiyerini de gerçekleştirdi. 

Lütfi Kırdar’daki konserde, Shambadal yönetimindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, dünyanın dört bir yerinde konserler vermiş, İzlanda doğumlu keman virtüözü Judith Ingolfsson’a eşlik etti. CKM’de ise genç ve başarılı kemancı Robert Lakatos, Lior Shambadal ve İDSO harika bir konsere imza attılar.

 Çok zengin bir biyografiniz var, profesyonel hayatınız sık sık basında yer almış. Biraz kendinizden söz eder misiniz?

İsrail doğumluyum, babam Lita’da (Litvanya), annem ise Kerç şehrinde yani Kırım’da dünyaya gelmiş. Aile tarihimizde ilginç olan, annemin ailesinin 1924 senesinde, ihtilal yüzünden Kırım’dan gemi ile kaçıp İstanbul’a sığınmalarıdır. İki sene kadar burada yaşamışlar ve güzel günler geçirmişler. O yıllarda annem 6-7 yaşlarında bir çocukmuş; evde Fransızca konuştuklarını hatırlıyorum. Sorbonne Üniversitesinde tahsil görmüş olan dedem, yani annemin babası, İstanbul’da kumaş işine girmiş. İpek kumaş satan bir dükkân açmış, işler ilerleyince de Bursa’da bir dükkân daha edinmiş.

Sanırım 1920’lerin son yıllarında aile, İsrail’e göç kararı alarak Yafo’ya yerleşmiş. O yıllarda ülkede hiçbir şey yoktu. Dedem Tel Aviv’deki Ben Yehuda-Allenby caddelerinin yapımında çalıştı. Bu zor işlere vücudu dayanamadı ve 44 yaşında kalp krizinden vefat etti.

 Ailenizde İstanbul’la ilgili başka anılar var mı?

Büyükannem ve annem evde birtakım Türkçe kelimeler kullanırlardı; bunların çoğu yemekle ilgiliydi sanırım, zira mutfağımız Rus mutfağından çok Türk mutfağından etkilenmişti. Benim Türkiye ile bağım da buradan...

 Türkiye ye ilk gelişiniz değil, bu sene Ankara’da da sahneye çıktınız.

Bu on ya da on ikinci ziyaretim. İlk kez Ankara Bilkent ve Başkent Üniversiteleri tarafından davet edildim. Ankara’da birçok kez konser verdim. Bursa’ya davet edildim, buradaki Sefarad sinagogunu gezdim ve çok duygulandım. Bir ay önce yine bir konser için Antalya’daydım. Bu sene Türkiye’de beş hafta geçirdim. Önümüzdeki sene için de bu şehirlerin hepsine tekrar, orkestra şefi olarak konser vermek üzere davet edildim.

 Orkestra şefi olmayı nasıl seçtiniz?

Annem ve babam çocukluğumdan beri beni konserlere götürürlerdi, zira kuzenim İsrail Filarmoni Orkestrasında viyola çalardı. On altı yaşındayken bir gün yine aynı orkestrayı dinlemeye gittik; Mahler çaldılar ve işte o gece eve döndüğümde babama orkestra şefi olmak istediğimi söyledim. O günden beri bu, sanki hayatımda yaptığım en tabii işti, hiç zorlanmadım, sanırım bunun için dünyaya geldim. Halen hayatımda en rahat yaptığım iş, orkestra yönetmek.

 Şef olmak hayat amacınız diyebilir miyim?

Aynen öyle olduğunu düşünüyorum. Mesleğimde 50. seneyi doldurmak üzereyim. Eğitim konusunda çok şanslı oldum. Çok değerli, müzik tarihine girmiş beş hocam oldu; böyle hocalar artık yetişmiyor. 1974-1980 yılları arasında onlarla çalıştım. Bu insanlar bambaşka bir nesildi, bana çok emekleri geçti. Askerlikten sonra Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde viyola, kompozisyon ve orkestra şefliği eğitimi aldım. Bildiğiniz gibi son 20 yıldır Berlin Senfoni Orkestrasının daimi şefiyim, dolayısıyla hayatım İsrail’le Berlin arasında geçiyor ve bu her zaman kolay olmuyor. Evimden sık sık ayrı kalıyorum. Üç kızım İsrail’de yaşıyor, her gün haberleşiriz, birbirimize çok bağlıyız. Bazen konser verdiğim ülkelere, yanıma gelirler.

 Müzikle vermek istediğiniz mesaj nedir diye sorsam?

Müzikle dünyayı, insanları daha iyi daha duyarlı olmaya yöneltmek isterim. Birlikte çalıştığım orkestralarla da bu mesajı iletmeye çalışırım.

 Daha duyarlı olunca ne oluyor?

“Tikun Olam…” Yani bir yerde, dünyayı düzeltmek,  insanları daha iyiye, daha güzele doğru yöneltmek ve bunu müzik yoluyla yapmak. Bu şekilde bizi dinleyenlerin hassas ve duyarlı olmalarını sağlayabilirsek mesajımı hayata geçirmiş sayacağım.