b planı’nın yeni oyunu ‘Invasion! / İstila!’

Erdoğan MİTRANİ Sanat
25 Ocak 2017 Çarşamba

“Bizim tam olarak anlamadığımız şey... Neden ABULKASEM?Belki ben Abulkasem? Belki sen Abulkasem?”

Oyun sözcük, fikir ve imaj kasırgasına sebep olan büyülü bir ismin etrafında dolanıyor: Abulkasem.

Kimlik, ırk ve dille ilgili en derin ön yargılarımıza saldırıyor. Zaman zaman ölümüne komik, zaman zaman rahatsız edici, zaman zaman dokunaklı bir şekilde, tehlikeli hale gelen kimlik algısını paramparça edip bizi kendi kültürel kimliğimizle yüzleşmeye zorluyor.

ikincikat kurucu ortaklarından Sami Berat Marçalı’nın, yedi yıl süreyle birlikte çalıştığı eski ortaklarından, sanata bakış açılarındaki farklılık beraber üretim yapmalarını engelleyecek boyuta ulaştığı için ayrılarak kurduğu b planı, yeni yıla yepyeni bir prodüksiyonla, ‘İnvasion! / İstila!’ ile giriyor.

‘İstila!’, Tunuslu bir baba ile İsveçli bir annenin oğlu olarak, 1978’in son günlerinde Stockholm’de doğan Jonas Hassen Khemiri’nin ilk oyunu.

Sarsılmaz toplumsal duyarlılığı tüm yazdıklarına yansıyan, roman ve tiyatro yazarı Khemiri, İsveç’te kuşağının en önemli yazarı kabul ediliyor. Genç yaşına karşın çoğu ödül kazanmış dört romanı ve altı oyunu var. 2012’de, Stockholm’de, bütün ulusu sarsan intihar bombacısı olayının ardından kısa roman olarak yazdığı ‘Kardeşlerimi Arıyorum’u, bir süre sonra tiyatroya uyarlamış. 
‘İstila!’, kimlik, ırk, lisan kavramlarıyla ilintili en derin ön yargılarımıza bir sözcük, simge ve fikir kasırgasıyla saldıran, ‘Arap Erkeği’nin tehditkâr varlığını, hem eğlenceli, hem huzur bozucu hem acılı bir bakışla çözümlerken, izleyiciyi kendi kültürel kimliğiyle yüzleşmeye zorlayan, son derece yıkıcı bir metin. Kelime cambazı Khemiri’nin bu düşünce ve sözcük fırtınası, aidiyet, dil ve kimlik sorunlarına zekice kurgulanmış bir saçmalıkmış olarak girip, giderek karşı koyulamaz, ölümüne ciddi bir meseleye dönüşüyor.

‘İstila!’nın gerçekmiş gibi görünenin çoğunlukla göründüğü gibi olmadığına ışık tutarak, terörle savaş konusuna bir dizi sürprizle eğilen karmaşık bir yapısı var.

Oyun içinde oyunlarla gelişen, kimi sahnenin farklı bakış açılarıyla tekrar karşımıza çıktığı ‘İstila!’, iki öğrencinin, okuldaki tragedya provasını, çok kötü oynandığı gerekçesiyle istila etmesiyle başlıyor. Bu baskının ardından Yusuf, Lübnan’da yaşayan amcasının adının ‘Abdulkasem’ olduğunu söyleyince, gülünç buldukları bu isimle dalga geçilen eğlenceli bir dilbilimsel oyun gelişiyor. ‘Abulkasem’i, hakaret ya da övgü, isim, sıfat hatta fiil olarak kullanan bu oyun, adı Abdulkasem olan potansiyel bir teröriste kadar uzandığında işler iyice karışmaya başlıyor…

Kuzey Avrupa ve Kuzey Afrika melezi Khemiri, sadece komik ile trajiği değil, her iki kökeninin mirasını da harmanlayarak müthiş bir metin yazmış.

Dramaturgisini Dilek Tora’nın üstlendiği ‘İstila!’yı Sami Berat Marçalı, çevirmiş ve yönetmiş. b planı’nın getirmiş olduğu sanatsal özgürlük anlaşılan Sami’ye çok iyi gelmiş. Yönettiği ya da yazdığı bütün oyunlara beklenmedik bir duyarlılık ve ustalıkla yaklaşmış olan bu genç yazar yönetmenimiz, otuzuna girdiği bu yıl, ‘istila’yı, hiç kaybetmediği amatör ruhunu üst düzey bir profesyonellikle bağdaştırarak sahneye koyuyor. Yönetmiş olduğu ve çoğunda dramatik duyguların öne çıktığı bir düzine kadar oyundan sonra, büyük rahatlıkla, gerçekten güldürmeyi başaran çılgın bir komediye geçiyor. Usta işi sahnelemesinin en büyük başarısı ise, izleyicisini eğlenceliden dokunaklıya, komikten trajiğe son derece yumuşak geçişlerle götürebilmesinde… Seyirci kahkahalarla gülerken, farkına bile varmaksızın, bir anda kendini dramatik bir boyutta buluveriyor.

Jesse Gagliardi’nin işlevsel minimalist Dekor Tasarımıyla Alev Topal’ın Işık Tasarımı ve Hilal Polat’ın kostümleri çok başarılı. Zaten hareketli mizansene Gizem Erdem’in koreografisi farklı bir tat katıyor.

Ama ‘İstila!’yı olağanüstü bir seyirliğe dönüştüren, Barış Gönenen, Hakan Kurtaş, Efe Tunçer ve Seda Türkmen’in müthiş oyunculukları. Bu dörtlü gerçekten de bir ‘dream cast / rüya takımı’. Sami Berat Marçalı onlardan mükemmel üzeri bir performans elde ediyor. Eldiven giyip çıkarır gibi kişilik ve karakter değiştirmeleri bir yana, aynı rahatlıkla en keskin yergiden en dokunaklı duygusallığa geçiyorlar. Dördü de birbirinden iyi; müthiş bir takım oyunculuğu çıkarıyorlar. Seda’nın ışıltısı, Hakan’ın ‘punk rock’dakinden bile genç bir liseliden başlayıp her yaşa geçmesi, Efe’nin sorgulanmasını uyduruk değil gerçekten farsça yapması, oyun boyunca tadını çıkararak her türlü fırlamalığı yapan Barış’ın finaldeki hepimizin içine oturan monoloğu akıldan çıkacak gibi değil

 

Müthiş bir oyun. 18, 19, 28, 26 Ocak ve 01, 08, 22, 23, 28 Şubat kumbaracı50’de, 20, 27 Ocak KadıköyEmek’de, 03 Şubat C.K.M.’de, 12 Şubat Massk Sahne’de. Sakın kaçırmayın.

Müthiş etkileyici bir bitirme projesi  ‘dirmit’


Kadir Has Üniversitesi’nin 2006’da kurulan, farklı alanlarda dört yıllık lisans eğitimini başarıyla tamamlayarak mezun olmuş kişilere yönelik disiplinler arası programı Film ve Drama Yüksek Lisans Programı bugüne kadar yazarlık, yönetmenlik, oyunculuk, yapımcılık gibi alanlarda pek çok ünlüyü mezun etmiş bir bölüm.

Nezaket Erden bitirme projesi olarak, Kadir Has Sahne’de, Hakan Emre Ünal’la birlikte oluşturdukları, ve Ünal’ın yönettiği ‘Dirmit’ adlı tek kişilik oyunu sundu. ‘Dirmit’, Latife Tekin’in ünlü romanı ‘Sevgili Arsız Ölüm’den yola çıkarak oluşturulmuş bir çalışma.

1957’de, Kayseri’nin Bünyan ilçesine bağlı Karacahevenk köyünde doğan Latife Tekin, 9 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul’a gelir. Otobiyografik öğeler içeren, Anadolu’nun köy yaşamını ve insanlarını masalımsı bir atmosferde ele alan ilk romanı ‘Sevgili Arsız Ölüm’ 1983’te yayınlanır. Tekin, büyülü gerçekçilikle köy romanı  geleneğini özgün bir şekilde harmanlayarak öyküsünü metropole taşıyan bu ilk eserle hak edilmiş büyük ün kazanır.

‘Sevgili Arsız Ölüm’ ve ardından peş peşe gelen diğer romanları İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca, Farsça ve Hollandacaya çevrilir.

‘Sevgili Arsız Ölüm’de Latife Tekin karşımıza ailenin tek okuyan karakteri Dirmit olarak çıkar. Köydeki tulumba, kuşkuş otu, rüzgâr, kar, yıldızlar ve ağaçlarla dertleşen, kitabın bu hem en deli hem en akıllı, hem en duygusal hem en mantıklı karakteri, sorgulamaları, aklına yatmayana kuşkulu yaklaşımları, asiliği ve de en önemlisi sessiz direnişi ile mutlaka kendisine dayatılan yaşamdan sıyrılıp özgürleşecektir. Tekin’in duru ve şiirsel anlatımı, alt metin olarak kent ve kent insanına, iktidara, dine, erkek egemen topluma oldukça sert eleştiriler de içermektedir.

Hakan Emre Ünal, oyunu, içinden geldiği Seyyar Sahne’ye uygun bir biçemde yönetiyor.

Nezaket Erden’in üst düzey oyunculuğuna güvenerek, dekorsuz ve çıplak bir sahnede tek bir oyuncu ve tek bir aksesuarla koskoca bir dünyayı var ediyor. Bu var edişte hem Dirmit’i hem oyunun bütün kişilerini yorumlayan Nezaket Erden’in büyük katkısı var. Bu 75 dakikalık son derece profesyonel çalışma ‘Sevgili Arsız Ölüm’ün benzersiz büyülü evrenini en ince ayrıntılarına kadar oluşturuyor. Oyuncu, oyunculuk, tiyatro, tiyatronun özü üzerine çok heyecan verici bir çalışma.

Oyundan çıkarken genç bir kız yanındaki yaşlıca beye “baba kitabı bizde varsa mutlaka okumak isterim” dedi. Babası da “var var, ben 30 yıl önce okumuştum, senden sonra bir kez daha okurum ben de” diye cevapladı.

‘Dirmit’in birkaç gösteride kalmayarak uzun süre sahneleneceğini umuyorum.

Hem izleyiciler çok sağlam bir metinden bir o kadar etkileyici bir tiyatro çalışması seyreder, hem de değişik üslubu ve yaklaşımıyla kuşağındaki edebiyatçıların en önünde gelenlerinden Latife Tekin’in eserlerinin genç kuşaklar tarafından keşfedilmesine, yaşlı kuşaklar tarafından da tekrar keyifle okunmasına vesile olur.

Hepinize iyi seyirler dilerim.

 

 

*********************************