Ye kürküm ye

Luiza UÇKİ Kavram
18 Ocak 2017 Çarşamba

Dina ile Moşe, hayat standartları bir hayli yüksek olan, toplumca tanınmış bir çifttir. Sosyal çevreleri çok doludur. Sürekli düğünlere, Bar-mitzvalara, açılışlara davet edilirler. Herkes tarafından çok saygı görürler.

Gelgelelim hayat hep dümdüz ve güneşli günlerle geçmez misali Moşe'nin işleri bozulmaya başlar. Morallerini bozmazlar ama durum bir hayli çıkmaza girer.

Dina çok iyi bir hayat arkadaşıdır. Eşine karşı sevgi dolu ve onun yanında olduğunu hep belli eden bir tutum sergiler. Ardından etraflarına da bunu yansıtmamaya çalışır. Çok lüks mağazaların poşetlerine eski kıyafetlerini koyar. Görenlere, "çok yoruldum. Sabahtan beri alışveriş yapıyorum. Kollarım koptu", diyerek kimseye durumlarını belli ettirmemeye gayret eder. Eşinden para istemez. Yavaş yavaş altın takılarını elden çıkarır. Kahveye gelen dostu, “Senin şu yeşil zümrüt küpelerine bayılıyorum. Uzun zamandır takmıyorsun. Çok yakışıyor sana. Gözlerin de yeşil ya. Neden kullanmıyorsun?” diye sorunca, ona; “Sen bilmiyorsun ben büyük bir alerji geçirdim. Doktor takı yasak dedi. Altın bile olsa bir müddet giyemeyeceğim,” diye açıklar. Ardından arabası satılır. Herkese, “Arabam tamirde”der. Eve gelen misafirlere yaptığı yeni yemekleri anlatır. Bazen boş tencereleri içine su koyarak ocağa koyar. Kimseye ailesi hakkında malzeme vermez. Amacı ailesine laf gelmesini engellemek ve onları korumaktır. İşler günden güne daha kötüye gidince oturdukları evi de satmak zorunda kalırlar ve uzak bir muhitte çok küçük bir eve taşınırlar. Dina'nın yüzü hep güleçtir. Eşine saygı ve sevgide kusur etmez, “Canım kocacığım, sen bize daima çok iyi baktın. Seninle hep gurur duydum ve duymaya devam edeceğim,” der.

Aradan birkaç ay geçer. Eski bir arkadaşını yolda görür. Arkadaşı, “Seni çok merak ettim. Geçen hafta Bar-mitzva’da yoktun. İki hafta önce düğüne de gelmedin. Umarım benim oğlumun Bar-mitzva’sına gelirsin. İki hafta sonra olacak. İyi ki seni gördüm. Davetiyen de bu,” diyerek ona uzatır. Dina eve çok çok üzgün gelir. Biraz araştırır ve en yakın iki dostunun onu davetlerine çağırmadığını öğrenir. Eskiden yedikleri içtikleri ayrı gitmezken neden böyle bir şey yaptıklarına anlam veremez.

 Aradan iki hafta geçer. O ve eşi, Bar- mitzva’ya giderler. Eskiden olsa en ön masalarda en büyük saygıyı gören çift salona girer. Oturacakları masanın numarasını alır. Önce herkesle tek tek selamlaşır, yapmacık tavırlar sergilenir. Ardından salona geçerler. Tüm eski arkadaş grupları en önlerde otururlarken onların yeri en arkadadır. Masadaki insanları hiç tanımıyorlardır. Dina sıcakkanlıdır. Sohbet eder, “Siz Sami'lerin nesi oluyorsunuz?” diye sorar. Onlar, “Biz, onların emektarlarıyız. Evlerinde 15 senedir çalışıyoruz. Eşim de onların şoförüdür” diye açıklar. Moşe ve Dina birbirlerine bakakalırlar. Moşe, “Hayat ‘ye kürküm ye’ misali. Çok acımasız çok… Zengin ve güçlüysen saygı görüyorsun. Bunu da görmemiz gerekiyormuş. Sana bunları yaşattığım için çok üzgünüm bir tanem. Seni çok seviyorum ve hep çok seveceğim. Şu an sana verebileceğim tek servetim bu. Kabul eder misin?” deyip ona sarılır ve devam eder, Çıkalım mı güzel karıcığım? Nasılsa gittiğimizi kimse fark etmeyecek. O kadar uzağız ki onlara. Ne dersin?” diye sorar. Dina, “Tamam, gidelim. Burada sahte insanlarla vaktimizi öldürmek yerine asıl servetimiz olan sıcak yuvamıza, çocuklarımızın yanına dönelim. Şükredecek o kadar çok şeyimiz var ki. Sağlığımız yerinde. Tanrı bize iki pırlanta yavru verdi. Onlar zaten dünyaya bedeller. Evimizde açalım müziğimizi ailece dans edelim yapmacıklıktan uzak, o güzel huzurlu mekânımızda bu aile güzelliğimizi doyasıyla yaşayalım. Ben seni o kadar sevdim ki Moşe, senin yanın zaten benim için cennettir,” der gözleri ışıl ışıl. Moşe “Biliyor musun? Bu olay benim başıma neden geldi diye düşündüm geceler boyu. ‘Neden ben?’ diye sordum Tanrı'ya. Anladım ki ben Allah'ın sevgili kuluymuşum. Bu salondaki hangi erkeğin eşi senin gibi arka çıkardı ona. Ben hepsinden daha varlıklıyım. Tora'nın da dediği gibi, iyi bir eş sahibi olmak en pahalı mücevherlerden bile daha kıymetliymiş” diyerek eşinin elinden tutar. El ele, yürek yüreğe çıkarlar oradan ve manevi bollukla dolu mutlu yuvalarına yol alırlar ne kadar şanslı olduklarını iliklerine kadar hissederek...

Şimdi yorumlarınızı görür gibiyim. “Böyle eşler var mı?” diyeceksiniz. İnanın ki var. Zor bulunurlar; ama çok değerlidirler. Tanrı’nın, herkesin karşısına doğru insanlar çıkarması, dualarıyla hepinize; unutulmaz güzellikte, paranın satın alamayacağı en büyük servet olan aile, sağlık, huzur ve neşe zenginliği içinde birbirinden güzel günler dilerim.