Hayatımı geri istiyorum

Sinemada çok acı veren bir film izliyoruz. Etkisinden saatler sonrası kurtulup hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. İşte bugünlerde ülkemizle ilişki durumumuz aynen böyle.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
4 Ocak 2017 Çarşamba

Sinemada çok acı veren bir film izliyoruz. Etkisinden saatler sonrası kurtulup hayatımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. İşte bugünlerde ülkemizle ilişki durumumuz aynen böyle.

Son Beşiktaş saldırısından sonra hayatımız tam normale dönüyor derken Türkiye gerçekleri yine hatırlatacaktı bize nasıl bir ülkeye doğru evrildiğimizi. Laik bir ülkede yılbaşı kutlamalarının yapılmasının sorgulanması bile söz konusu olmaması gerekirken bu tartışmanın benzeri görülmemiş bir zorlama kıvamına girmesi laiklik adına epey üzüntü vericiydi. Lakin yine de, eski yılbaşı gecelerinin havası sokaklarda mevcut olmamasına rağmen umutla girecektik 2017’ye.

Olmadı. Yılbaşı kutlama tartışmalarının hemen akabinde bu tür yaşam biçimine karşı gelmeyi terör yoluyla gösterip kendini var etmek isteyen kanlı odaklar hayatımızı zehir etti bir kez daha. 75 dakika önce saat 12’de yeni yıl için yapılan milyonlarca safiyene güzel dileklerin hepsini birden yok eden alçak terör, Paris’te 2015’te Bataclan Konser Salonuna yapılan saldırıya benzer bir şekilde eğlenmekten başka derdi olmayan masumlara kıydı. Mağdurların çoğunun kendi ülkelerinde kutlayamadıkları yılbaşı için laik Türkiye’de kutlama vesilesiyle bulunması olayın en hüzün verici tarafı olacaktı.

Bu trajedi yetmezmiş gibi olayın akabinde sosyal medyada katliamı mazur gösteren hatta destekleyen bir hayli insan olması Türkiye adına utanç vericiydi. Bizim insanımız ne zamandan beri bu kadar gaddar, bu denli acımasız, ötekinin hayatının zerre kadar umursamayan ve ölümü, giderek katliamı meşrulaştıran ve yücelten bir karaktere bürünmüştü ki? Evet ne zamandan beri?...

Hepimiz artık, bırakın hayal kurmayı, gelecek için planlar yapmayı, kendi sorunlarımızı bile düşünemez olduk, bütün bu manevi zulüm, kapkara çirkinlikler karşısında. Periyodik olarak gerçekleşen terör olaylarını izliyor, bir yandan kendimize bir zarar gelmediği için şükreder, öte yandan da masumlara üzülürken kendimizi unutmuş durumdayız.

Neden bu satırları hep toplumsal olayların yarattığı travma söylemleriyle ve sosyal sayıklamalarla doldurmak zorundayız artık? Neden insanı, bireyi ilgilendiren daha temel meseleleri konu edinemiyoruz artık?

Ünlü, sanatçı /şarkıcı Madonna’nın müzik dergisi Billboard’ın bir töreninde geçenlerde yaptığı unutulmaz konuşmayı özellikle bütün kadınların izlemesini nasıl da isterdim. Bir kadın olarak iş dünyasında yaşadığı korkunç zorlukları, cinsiyet ayırımcılığını, kadın düşmanlığını 10 dakikalık tarihi bir konuşmada anlatırken, işte, insanın gerçek sorunlarından birini dinliyorum diyecektim.  İş dünyasında erkeklere kurallar uygulanmazken, kadınların oyunu kuralları ile oynamak zorunda kaldığını; hem güzel, hem akıllı, hem de seksi olması gerektiğini hele hele yaşlanmanın bir günah olarak algılandığını gözyaşları eşliğinde salonu dolduran yüzlerce kadına karşı söylediğinde gerçekten hayatın anlamını kaçırmakta olduğumuzu, kimi kötücül güçlerin kendi yarattıkları ama kontrol edemediğimiz karanlık senaryolarına mahkûm yaşadığımızı idrak edecektim.

Evet, hayatımız artık teröre endekslenmiş durumda. Yaratılmak istenen ve bir hayli başarılı olunan, toplumu kutuplara bölmenin yepyeni senaryoları karşısında çaresizce, yüreğimizdeki kıvamlı acı eşliğinde nefes almaya çalışıyoruz. Terörün geldiği yöne göre mahcubiyet konumu alan her iki kutbun arasında, olan biz Araf’ta kalanlara oluyor. Her olayda biz ‘ölüyoruz’, biz acı çekiyoruz, biz üzülüyoruz. Bütün bu olanlar karşısında siyasi sorumlulukları sorgulayamıyoruz bile. Zira unutuyoruz olanları kısa sürede, tıpkı savaş zamanı duyarsızlaşan yüreklerin unuttuğu gibi…

Zamanın yapay sınırlarını yaratan insanoğlunun ta kendisi. Kötülük iyi yıl dilekleriyle hemen sonlanmayacak kadar zemin ve kalıcılık kazanmış durumda.

Lakin mücadele etmeden de hayat kazanılmıyor.

Bir yerden başlamak lazım.

Belki de bilincimize oksijen gönderme adına, hepimiz bir pankart hazırlayalım, “Yeter artık hayatımı geri verin” diyerek başlayalım mücadeleye.

Zira hep dedik, demeye de devam edeceğiz:

Aslolan yaşamdır.

 

***********************