Ekonomiye dair denemeler

Organizasyonel gelişime dair denemelerden sonra bu yazımızda da ekonomik büyüme, refah, iktisadi kalkınma, sürdürülebilir büyüme gibi kavramlara yönelik olarak ekonomik gelişime dair denemeleri kaleme aldık. Tabii ki, burada yer alan başlıklar ‘olacak, olmalı, olabilir’ diye bir iddiamız yok. Sonuçta buradaki her bir kalemin olası tüm getirisi ve götürüsü iyice analiz edildikten, ilgili taraflarca mevzuata uygun olarak değerlendirildikten sonra tutarlılığı ve uygulanabilirliği söz konusu olabilir. Dedik ya, bunlar sadece denemeler.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
7 Aralık 2016 Çarşamba

Bu aralar dünyada Doların güçlenmesi, önümüzdeki hafta çıkacak FED faiz kararı, ocak ayında koltuğuna geçecek Donald Trump ile piyasalarda birçok soru işareti var. Bunların yansıması haliyle bizim piyasalarımızı da etkiliyor. Alınan önlemler ve söylemler ile piyasaların rahatlamasına yönelik çalışmalar ekonomi kurmaylarınca olması gerektiği şekilde çalışılıyor. Burada bir parantez açarak konunun salt ülkemize dair bir yansıma olmadığını hatırlatmak lazım. Önceki yazılarımızda ifade ettiğimiz üzere 2017 yılında Avrupa Birliğinde birçok seçim ve bunların yarattığı/yaratacağı birçok belirsizlik var. İşte İtalya’daki referandum sonucunda bir erken seçim kararı ile İtalyan bankalarının yaşadığı finansal zorlukların gün yüzüne çıkması. Bunun haliyle Euro ve Avrupa Birliğinde, bankacılık sektörü üzerinden etkileri olacak. Brexit ile İngiltere’nin birlikten ayrılma kararının kendi parlamentosundaki yeniden değerlendirilmesi bu gelişmeler sonrasında değişir mi, kolay değil. Mart 2017 gibi başlaması öngörülen süreç haliyle 2-3 sene piyasalarda ve küresel ticarette dengesizlikler doğuracak. Trump’ın Taiwan’ı araması, Meksika’ya duvar örme niyetinin baki olması gibi küresel ticarette yaşanması beklenen diğer belirsizlikler haliyle finansal piyasaları etkilemeye devam edecek. Bol ve ucuz likidite ile beraber küreselleşmenin de sekteye uğradığı bir döneme girdik. Bu haliyle parasının değeri Dolara karşı düşen tüm ülkelerde sıkıntı yaratıyor. Dolar karşısındaki en güçlü para birimi Euro bile 1,05 seviyesini gördü. Trump sonrasında gelişmelere bağlı olarak önce eşitlenmeye yani “1=1”e, sonrasında ABD ekonomisindeki ivmelenme ve faiz artışı ile beraber teknik seviyesi 0,80’e kadar gerileyebilir. Tüm bu senaryolar ve süreçler haliyle bizim ekonomimizi de etkiliyor ve etkileyecek.

Büyüme oranımızın basında yer aldığı üzere IMF, Fitch, Morgan Stanley, OECD gibi kuruluşlar tarafından revize edilmesinin temelinde yatan sebeplerden biri de yukarıdaki başlıklardan etkilenecek özellikle yabancı sermayenin yönü, maliyeti gibi unsurların kur üzerinde dolayısı ile enflasyon üzerindeki olası baskıları. Haliyle kur ve enflasyon yükselme trendine devam ederse faizlerin buna kayıtsız kalması zorlaşacak ve artan sermaye maliyeti büyüme üzerine bir ket vuracak. Peki bunları gerektiren bir kamu veri seti var mı derseniz, cevap net. Aslında hayır. Ama küresel belirsizliğin yansımalarından ve içeride piyasadaki sıkışıklıktan doğal olarak herkes payını alıyor. Big Mac Endeksine göre TL en az % 30 aşırı değer kaybetmiş durumda. Bu şu anlama geliyor. Satınalma gücü paritesi kuramına göre iki ülkenin mevcut enflasyon farklarına göre TL olması gereken seviyeye göre çok düşük değerde ya da enflasyon oranımız çok yüksek. Bu durumda ABD’de Dolar cinsinden Big Mac menü yemek isteyen bir vatandaşımızın cebinden TL cinsinden daha fazla para çıkması gerekeceğinden bu menüyü Türkiye’de yemesi daha anlamlı. Özetle, menünün fiyatı etin veya Doların artışı nedeni ile henüz revize edilmediğinden bizde Big Mac menü ucuz ve TL’nin Big Mac menüyü satınalma gücü daha yüksek. Şimdi ekonomik büyümeye dair diğer deneme başlıklarımıza geçelim.

1

Geçtiğimiz yıllarda kuraklık nedeni ile yazın gıda fiyatlarındaki artış haliyle TCMB’nin enflasyon hedefini saptırmıştı. Kış aylarının normallerin üstünde sıcak seyri ile fındık, zeytin gibi ürünlere gelen don ve hastalıklar ile yağ fiyatları özellikle çok artmıştı. Benzer bir durum aynı sene kayısıda da sorun yaratmıştı. Aralık ayı itibarı ile kar soğuğu olmasına rağmen hâlâ kar görmemiş ve hatta yağmuru bile az görmüş olmamız, Büyükçekmece Gölündeki su seviyesindeki çekilme yetkililerce geçmiş tecrübelerden hareketle gösterge olarak dikkate alınmalı. Haliyle yükselen faiz trendine girecek bir dünyada sadece kur nedeni ile değil enflasyon nedeni ile de faizleri yüksek tutmak zorunda kalmak ekonomik canlanma önündeki en büyük engellerden biri.

2

Doları/Euro’yu bozdurmaya yönelik aksiyonlar, örneğin BİST’in TL’ye dönmesi, TMSF’nin sözleşmelerini TL üzerinden yapması, alışveriş merkezlerinde kiraların TL’ye fikslenmesi çağrısı gibi başlıklar arasında belki de en radikali ve sonuç getirecek olanlardan biri Tasarruf Mevduatlarına 100.000 TL’ye kadar verilen güvencenin döviz tevdiatlar için kaldırılmasıdır. Ancak kısa vadede bunun önemli iki yansıması olabilir. DTH’tan TL’ye dönüş yerine yastık altına yöneliş ile bankacılık sisteminde döviz likidite sorununun artması ve/veya sermaye hareketlerinde bir ivmelenme. 32 Sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma mevzuatı çerçevesinde aslında belki de böyle bir DTH güvencesi hiç olmamalı mıydı, tartışma konusu.

3

BİST’in % 87’si borçlanma enstrümanları piyasasında. Pay senedi piyasası haliyle yabancı sermayeyi, portföy yatırımlarını çekmek adına çok kısıtlı. Özellikle bankacılık sektörünün baskınlığı haliyle endeksi etkiliyor. Küresel konjonktür nedeniyle sermaye piyasasını halka arz edilen şirketlerle büyütmek kısa sürede kolay olmasa da ekonomik büyümenin sermaye piyasaları ile sağlanabileceği net. Bu noktada Otomatik Katılım ile oluşacak fonların borsaya etkisini değerlendirmek lazım. BES/Otomatik Katılım fonlarının pay senedi fonlarından çok B tipi tahvil ve bono ağırlıklı olmasının tasarruflara faydasının ötesinde İstanbul Finans Merkezine uzun vadeli etkisini irdelemek lazım. Bu noktada kamunun azalan borçlanma gereksinimi nedeni ile faiz getirilerindeki düşüklüğün ikame özel sektör borçlanma enstrümanlarındaki derinliğin azlığı nedeni ile dışarıdan gelecek sermayeyi de çekmekte zorlandığını daha önceki çeşitli yazılarımızda ‘İstanbul Ekolü Yatırım Paradoksu’ olarak anlatmıştık.

4

Girişimcilik adına verilen birçok teşvik var. Kuluçka merkezleri, üniversiteler, kalkınma ajansları, KOSGEB, KGF vb. kurumlar KOBİ’leri ve girişimcileri büyütmeye çalışıyor. Melek yatırımcılık gibi kavramlarla destekleniyor. Ancak Türkiye’de işletmelerin girişimcilik kadar hatta belki daha çok kurumsallaşmaya yönelik teşviklere ihtiyacı var. Sorun aslında girişimcilikte değil sürdürülebilir büyümede ve kurumsallaşma bunun en önemli motoru.

5

Kitlesel fonlama (Crowdfunding) gibi banka kredileri ve sermaye piyasası dışındaki ödünç para piyasasındaki enstrümanlar ve kuruluşların önünün daha hızlı açılması, tasarrufların birikime oradan sermayeye dönüşmesi süre(c)sinde piyasalarda ferahlama getirebilir. Burada leasing, factoring, tüketici finansmanı gibi alternatif finansmanların ötesinde dünyada gelişen modeller daha çok dikkate alınmalı. Örneğin, finansal aracısız finansman gibi. Keza, Kalkınma Bankasının büyük projelerde etkin rol alması ve ‘faizsiz bankacılığın’ düzenlemeler ile tüm bankalarda bir ‘altın bankacılığı’ departmanı gibi ürün ve hizmet sunabilecek şekilde yapılanması ile finansman imkânlarının tabana yaygınlaştırılması mümkün.

6

Yatırımların teşvik edilmesi, girişimciliğin cesaretlendirilmesi açısından şirket tipleri arasındaki uyumsuzlukların giderilmesi ve bundan kaynaklı vergi yaptırımlarının hafifletilmesi, Turquality gibi küresel marka teşviklerinin, diğer marka başvuru ve sonuçlanma süreçlerine ve harçlarına yansıtılması, sadeleştirilmesi, KOBİ’lerin altından kalkabileceği boyutlara indirilmesi değerlendirilebilir.

7

Ve son olarak 4. Sanayi Devrimine yönelik öğrenen makineler, robotlar gibi yüksek teknolojiye ve uzaya yönelik üretimlere bambaşka bir iş modeli ile yaklaşılarak işletmeleri tüm boyutları ile cesaretlendirmek ve desteklemek geleceğe yönelik en büyük yatırım.